thiam | lacrosse

s i x t e e n

Theo
demek öyle.

Liam
hm?

Theo
ellerim, saçların.

Liam
hmhm :)

Theo
ah, kafayı yedirteceksin bana.

Liam
gelsene

Theo
nereye?

Liam
bizim parkımıza gel

Theo
ne yapacağız orada?

Liam
talepte bulunduğum şeyi
saçlarım ellerini istiyor maalesef😣

Theo
tamam sus. geliyorum.

—

alelacele çıktığı yolda adımlarını yavaşlattı kendini dizginlemek için.
farklı bir heyecan vardı içinde, ad koyamadığı.
elleri, o güzel elleri, cebindeydi sıkı sıkı.
çok fazla sıkmış, kendi canını yakmıştı.

saçma sapan bir hal almıştı durum.
gel deyince geliyordu hep. ne zaman bu kadar itaatkar olmuştu birine karşı?
sarışına karşı koyulması zordu fakat o buz gibi kalbiyle nasıl başaramazdı?

ayağıyla önüne çıkan taşa sertçe vurdu. hissettiği acıyla tükürürcesine bir küfür savruldu dudaklarından.
"hay sikeyim!"

"ne yapıyorsun ayağını kıracaksın! bir o kaldı zaten kırılmayan!"
gelen tanıdık sesle gözlerini çevirdi karşısındaki çocuğa.

beyaz tişört, kot pantolonlu, saçları ufaktan dağınık güzel çocuk karşısında hala fırlattığı taşa bakıyordu.

"sana da selam liam."

liam kafasını taştan çevirdiğinde güneş ışığı yüzüne vuran çocuğa karşı afalladı.
kesinlikle gece buluşmalıydık dedi içinden, bu görüntü dayanılır gibi değil.

ikisi birlikte önceden gittikleri parka doğru yürüdüler. aradaki çekim yüzünden konuşamamaları doğaldı.

"şu bank, iyi gibi."
"hmhm."

aslında çok saçmaydı onca yol yürümeleri; sadece bir banka oturmak için.
ikisi de böyle hissediyor olmalıydı ki birbirlerine değil çevreye bakınıyorlardı.

her şeyin aniden gelişmesinden nefret eder olmuştu liam.
ne yapacağını, ne konuşacaklarını kestiremiyordu böylece.
ani bir kararla bankta kayıp kafasını theo'nun dizine yerleştirdi.

ani bir dürtüyle hareketlendiğinde dizine yatmış liam'ı gördü.
kafasını başka yöne çevirip gülümseyen theo, ciddileşip ona döndürdü yüzünü.

"ne yapıyorsun?"
"şş uyuyorum susar mısın?"

liam gözlerini kapamış, yüzüne vuran güneşle birlikte saçları daha da parıldamış, güneş katlamıştı masumiyetini.