Teselli - Part 2
Jisung - Yanında olur
Kötü hissettiğin uzun bir günde, alışılmamış bir şekilde, erkenden kafanı yastığı koyarsın. Her şeyden ve herkesten o kadar yorgunsun ki, tek seçeneğinin öfke nöbetine kapılmak veya sonsuza kadar uyumak olduğunu düşünürdün. Ellerini kulaklıkların üzerinde tutuyorsun ve gözlerini kapatıyorsun. Kafanda bir bulut gibi sarkan kötü düşünceleri durdurmaya çalışıyorsun.
Kapının açıldığını duymasan da Jisung kafanı okşadığında yanında olduğunun farkına varırdın. Kendini suçlu hissediyorsun. Evde olduğunu zar zor fark etmiştin, kendini dönüşüm içindeymiş gibi odana kapatmıştın.
Jisung, arkasını dönmeden önce endişeli görünerek dudaklarını birbirine bastırır. Bir kaç dakika sonra yatağın köşesinin hafifçe çöktüğünü hissedersin.
Bir süre yanında oturur ve sonunda sayfaların yumuşak hışırtısını duyarsınız. Rahatlar, sessizlik ve sakinliği seni yıkar. Hışırtı durduktan sonra göz kapakların ağırlaşır.
Sonunda uyandığında ilk fark ettiğin şey elinin çok sıcak olmasıdır ve bir sonraki şey uykunda diğer tarafa dönmeyi başarabilmendir. Ona baktığında sana sevimli bir şekilde gülümser, bir eliyle kitabı kucağında tutarken diğeriyle senin elini tutuyor.
Felix - Düşünceli hareketler
Tekrar olmuştu. Sis. Aklınızdaki her şeyi günlerce donuk ve anlamsız kılan o bulut.
Güneşli bir pazar günü ama yataktan çıkmak yerine ışıktan kurtulmak için yorganlara bürünüyorsun. Dakikalar saatleri bulsa da yatağında saklanmaya devam ediyorsun. Felix, iyi olup olmadığını kontrol etmeye gelir ama gelip gelmediğini bile tam olarak hatırlamıyorsun. Kapı gıcırdadığında, pencerinin dışındaki ışığın alacakaranlıkla söndüğünü görmek için kafanı kaldırırsın.
Felix yanına gelene kadar hiçbir şey söylemez. Meraklı bakışlarını fark ettiğinde güven verici bir şekilde gülümser. Odadan sessizce ayrılmadan önce başucu masana dumanı hâlâ tüten bir bardak sıcak çikolata bırakır. Tatlı koku odayı doldurur ve bir yudum almak için ayağa kalkarsınız.
Bir dahaki gelişinde seni gülümseten kendi elleriyle hazırladığı biraz kömürleşmiş kurabiyeleri getirir. Kurabiyeleri soğumuş sıcak çikolataya batırarak yersin. Felix'in tekrar gelişinde seni oturur bir pozisyona görünce yüzü daha parlak bir şekilde gülümser.
Elinde tuttuğu, en sevdiğin, DVD ile yanına gelir. "Hazır mısın?"
Seungmin - Kilo almak
Telefonunu kapatmadan ve çantana koymadan önce kilit ekranından saate son bir kez uzunca bakarsın. İşlerini yarım saatte bitirmen gerekiyordu, ancak art arda üçüncü yorucu iş günün olduğu için eve çabuk dönemeyeceğini anladın.
Saatler ağrılı bir şekilde yavaş yavaş geçiyor ve ayaklarınız merdivenden apartman dairesine doğru sürüklendiğinde her şey çok ağır geliyor. Telefonunu kontrol ettiğinde annenden on cevapsız arama olduğunu görürsün. Bugün onun evine gitmen gerektiğini hatırladın ve suçluluk göğsünüzü ele geçirir. Bugün için yazdığın yapılacaklar listesine baktığında her biri ciğerinizi daha da sıkıştırır ama yanına gedecek zamanın yok.
Ön kapıdan içeriye girdiğinde ellerin titremeye kalbin hızlıca atmaya başlıyor ve tuhaf bir netlikle panik atak geçirmenin nasıl bir duygu olduğunu anlarsın. O sırada dikkatini çeken şey duvara yaslanmış yiyeceklerle dolup taşan bir çift alışveriş çantası olur.
Seungmin, köşeden çıkar. "Hey, dönmüşsün! Ben de onları tek başıma yemek üzereydim." Bıkkın halini görünce nefesi kesilir, hemen dirseklerini tutar. "Her şey yolunda mı, ne oldu?" Seni kendine doğru çekmeden önce sorardı.
Gözlerini hâlâ alışveriş çantalarında tutmaya çalışırken kafanı sallarsın. "Alışverişe mi gittin?" Bıkkın bir şekilde sordun.
"Ahhh, sen evde değildin. Ben de senin yapılacaklar listeni gördüm ve sana yardım edebileceğimi düşündüm. Elektirikçiyi aradım, yarın birini göndereceklermiş, çamaşırları yıkadım- sen ağlıyor musun?"
"Huh?" Ellerini yüzüne götürüyor ve gözyaşlarını siliyorsun.
Seungmin, seni sıkıca göğsüne yaslıyor, dudağı şakağına bir öpücük bırakıyor. "Çok yorgun olmalısın?" Sesi senin daha çok ağlamanı sağlıyor. "Biraz kilo alalım, olur mu?"
In - Aksiyon
Kanepeden iki gündür (muhtemelen daha fazla) kalkmıyordun. Aklının bir yerlerinden bunun doğru olmadı geçiyordu ama üşengeçliğin daha fazla hareket etmeni zorlaştırıyordu.
Arkadaşlarından gelen aramaları görmezden geldin ve mesajları boşladın. Yorganın altında bir yerlerde telefonunun çaldığını duydun. Arayanın kim olduğuna bakmadan kapattın ve yeni bir dizi izlemeye başladın.
Bölümün yarısındayken kapının sesiyle yerinden sıçradın. Kapının tekrar vurulmasıyla yemek sipariş edip etmediğini hatırlama çalıştın.
"S/A" Jeongin kapının diğer tarafından sana seslenirdi. "Biliyorum ordasın, herkes senin için endişeleniyor."
Tanıdık suçluluk ve utanç etrafını kaplar ve koltuğa bağlı kalırsın.
"Lütfen içeriye girmeme izin ver." Öncekinden daha yumuşak bir sesle söyledi.
Bacakların kendiliğinden çözülüyor ve kilidi açıyorsun. Merhamete ve yargılanmaya hazır değilsin ama kapıyı açtığında Jeongin'in gülümsemesi ile kalbin yerinden kalkar.
"Burdasın," ellerini omzuna koymadan önce söylerdi. "Benimle gel."
"Banyo mu, ne demek istiyorsun?" O elini suyun altına tutup sıcaklığı kontrol ederken şüpheli bir şekilde soruyorsun.
"Daha iyi hissedeceksin, güven bana."
Duştan sonra kıyafetlerini giymene yardım etmek ister ama kulakları kızarmadan ona kendin giyinebileceğini söylersin. Hazır olduğunda saçların hâlâ ıslaktır. Tekrar yorganın içine girmeyi istesen de sıcak bir banyonun iyi hissettirdiğini kabul edersin.
Kapının yanında elleri cebinde seni bekleyen Jeongin'i gördüğünde yanakların pembeydi. "Şimdi gidecek misin?" Sorduğunda sesin olması gerektiğinden daha ince çıkmıştı.
"Elbette hayır," söyledikten sonra elini tutar. "Biraz hava alırız diye düşünmüştüm."