15.BÖLÜM

199 12 7
                                    

Erase de bana karşılık vermişti. Kollarını belime sardı. Bir süre öylece durduk.

Sessizliği Erase bozdu. "Ağlamasan artık?"

Aramızda baya bi boy farkı vardı ama çok da takmıyordum. "Ağlamıyorum."

"Peki."

"Gidecek misin?"

"Hayır."

Hafif gülümsedim. Onun bunu görmeyeceğini düşünüyordum ama göğsünün kalkıp inmesinden dolayı onun da güldüğünü anladım.

"Sen gidecek misin?"

"Nereye?"

"Türkiye'ye."

Birden yüzümdeki gülümseme soldu. Daha dün çok çabuk bitmesini istiyordum. 96 saat gözüme çok görünüyordu ama şimdi... "Sanırım evet."

"Mecbur değilsin."

"Mecburum. Babam beni bir gün görmezse dayanamaz. Bir ay dayandı. Az mı? Daha fazla durabilir mi bilmiyorum."

Bu çok tuhaf bir histi. Tanımadığın bir erkek bir anda hayatına giriyor ve tüm kurallarını alt üst ediyordu.

"Ben de duramam."

"Ne alaka?"

"Alıştırdın."

"Bağlanmak derken bundan bahsediyordum."

"Şimdi anlıyorum."

"Yorulmadın mı?"

"Ne?"

"Kaç dakikadır bu haldeyiz. Ayakta durmaktan. Yorulmadın mı?"

"Hayır. Sen beni yormazsın ki."

Bu çocuk niye böyle ya?

"Peki. Ama ben yorulmuş olabilirim."

Erase bana baktı. "Benden mi?"

"Hayır. Şuanki durumdan."

"Anladım." Elimden tutup, oha elimden tutup, yatağın ucuna oturdu. "Otur."

Ben de dediği gibi yaptım.

Kapıdan gelen sesle irkildim.

"Selin bir şeyler ye kaç gündür-"

Eylül'ün ağzı açık kalmıştı. Elinde tepsi vardı her an düşürebilecek gibi görünüyordu. "B-bu..."

Erase sırıtmaya başladı.

"Açıklayın."

Ellerimizi işaret etti kafasıyla.

Hemen lafa atladım. "Karışık biraz."

"Ne karışık? Şuna bak. Ortada işte. Siz sevgili olmuşsunuz." Gülmeye başladı.

Hakkaten ya, biz sevgili mi olmuştuk? Erase Wercless ve ben? Şaka gibiydi.

Göz ucuyla Erase'e bir bakayım dedim bana baktığını gördüm. Kesin kıpkırmızı olmuştum. Bu çok netti. Eylül odaya girince ışığı yakmıştı. Keşke yakmasaydı.

Hiçbir şey söylemedim. Daha doğrusu söyleyemedim. Çok tuhaftı. Bayağı tuhaftı.

"Bir dakika..." Eylül gözlerini kıstı ve bize baktı. "Sen buraya Erase için bir şeyler getirdin değil mi az önce? Ne getirdin?"

İçime birden doğruyu söyleme isteği doğdu. Bu da ne dediğini bilmiyor yahu.

"İlaç getirdim."

"Aa noldu ki?"

"Hastalanmış."

Eylül kaşlarını çattı. "Durum çok karışık bir saniye. Peki nasıl geldi o buraya?"

Erase bıyık altından gülmeye başlamıştı. Ben de, "Camdan." diyerek atladım lafa.

Eylül baygın baygın, "Dalga geçme, merak ediyorum." dedi.

Erase daha çok gülmeye başladı. Neden bu kadar yakışıyordu ki gülmek ona?

"Dalga geçmiyorum. Camdan girdi."

Eylül'ün şaşırdığı her halinden belliydi. Bir süre boş boş bize baktı. Gözü bir Erase'e bir de bana geliyordu. Aramızda tur atıyordu. "Nasıl oldu peki?"

"Otursana. Uzun biraz."

Eylül oturdu ve anlattığım her cümlenin sonunda Erase'e bakıp kaşlarını kaldırıyordu. Sonuna geldiğimde "Canına mı susadın?" diye sordu Erase'e.

"O da nereden çıktı?"

"İki gün boyunca ciddi ciddi o çatıda nöbet mi tuttun?"

Erase "Evet." der gibi başını salladı. O anda beni gerçekten sevebileceğini düşündüm. Belki de artık inanmam gerekiyordu. Belki de "imkansız" denen o şeyden yoktu. Her şeyin bir imkanı vardı. Yalnızca mucizeler olanaksızdı. Erase imkansızdı. Ama oldu.

&&&

Bu bölüm biraz kısa oldu. Ama diğer bölüm uzun olacak. Merak etmeyin :) Seviliyorsunuzz :)

   Yeni bölümü vote sayısı 5 olduğunda yayımlanacak arkadaşlar.

İMKANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin