Bölüm 10: Ayın Yükseldiği Nehir

55 5 4
                                    

"Kaptan Ayato, ne kadar yolumuz kaldı acaba? Susuzluktan ölüyorum."

Yukiko, daha beş dakika öncesinde aynı soruyu sormuştu. Bu yüzden bir kez daha cevaplarken Ayato'nun yüzü ona yakışmayacak şekilde öfkeyle kaplıydı.

"Yukiko! Gerçekten de her iki adımda sormaya devam edeceksin değil mi? Böyle sıcaklara alışmalısın."

Yukiko, onu anında reddetmişti. Dudaklarına mutsuz bir ifade yerleştirirken konuştu.

"Neden alışacakmışım. Ben var ya asla böyle sıcak bir yerde yaşamazdım. Asla böyle sıcak bir yere yerleşmeyeceğim. Böylesine bir sıcağa katlanmak benim için çok zor."

Ayato ona sadece güldü. Yukiko'nun bu çocuksu inadı ona kendi çocukluğunu hatırlatıyordu. Yeniden konuştuğunda bu kez sesindeki alay neredeyse tamamen silinmişti.

"Kimbilir belki bir gün sonsuza kadar böyle bir yerde yaşamak zorunda kalırsın." aynı zamanda sesi belirgin şekilde neşeyle doluydu.

Yukiko, ona ters ters baktıktan sonra onu tamamen arkasında bırakarak onların önünde hızla ilerlemeye devam eden Çölün Gaara'sına doğru yöneldi.

Şeftali tapınağını arkada bırakalı çoktan bir gün geçmişti bile. Şimdi yeniden hava kararmak üzereydi. Öncesinde Ayato, görevi aksatmalarının gerekçesini ve başlarına gelen talihsiz olayları kısaca anlattığı bir mektubu Konoha Hokagesine ulaştırması için Ryuu sensei'ye haberci bir baykuş göndermişti.

"Burada biraz dinlenelim."

Şimdi yeniden Sahra Şelalesi'ne dönmüşlerdi. Dinlenmek için durdukları yer kum şelalesinin hemen girişindeydi. Mavi gece çökmeden durup dinlenmek şu durumda en iyi seçenekti. Kum şelalesinden geçmek günün aydınlığında bile yeterince güçtü.

"Hep söylediğim gibi ben sorumlu bir takım kaptanıyım. Sizi ısıtacağım ve yeterince beslendiğinizden emin olacağım."

Ayato, ilk olarak basit bir çöl çadırı kurmuştu. Ve çadırın hemen yanına ateş yakmıştı. Üçü bir şeyler yerken ateşin kızıllığı yüzlerini gölgelendiriyordu. Gecenin sonuna kadar sohbet etmişlerdi.
Yukiko, uzun gür kirpikleri ateşin kızıl ışığıyla parıldarken sordu. Şimdi ikisinin bedeni de tatlı bir uykunun sersemliğiyle gevşemişti. Gaara, ikisinin aksine hâlâ gardını indirmiyor, vücudu tüm bu yorgunluğa ve uykusuzluğa karşı dirençli görünüyordu.

"Kaptan Ayato, bu anlattıklarınız elimizdeki parşömeni Akegakure (Gün ışığı köyü) ye ulaştırmamıza gerek kalmadığı anlamına mı geliyor yani?"

"Evet, öyle. Dönüş yolunda olduğumuzdan çoktan anlamışsınızdır. Şimdi doğrudan Konoha'ya dönüyoruz."

Ayato, uykulu gözlerini Yukiko'ya çevirirken bir elinde tuttuğu kalın bir ağaç dalıyla ışığı azalan ve sönmeye yüz tutmuş ateşi karıştırıyordu.

"Yukiko, yakında Gaara'yla senin Chuunin sınavlarınız başlayacak. Bu görevi daha fazla uzatamayız. Bunu yarın söyleyecektim ama madem sordun o zaman şimdi anlatayım."

Gaara, ateşin başından uzakta bir ağacın gövdesine yaslanmış onların sohbetine tamamen ilgisiz, sadece Yukiko'nun değişip duran yüz ifadesin izliyordu. Gecenin ilerlemesiyle koyu halkalarla çevrelenmiş göz kapakları şimdi bir parça ağırlaşmış gibi görünmüştü.

Yukiko'nun iki elinin arasına aldığı yüzünde yeniden canlanan alevlerin huzursuz kıpırdanışları seçiliyor, alevlerin ışığı onun yüzünde dans edercesine kıpırdanıyordu. Doğrusu hoş bir görüntüydü.

"Siz ikiniz yarın Konoha yolundan devam edeceksiniz. Bense bu noktadan geri dönüp Akegakure'ye doğru yola çıkacağım. Bu parşömen Kum'un ve Yaprak'ın Gün Işığı köyüyle ortak sözleşmesi niteliğinde. Ne olursa olsun bu görev tamamlanmalı. Yoksa Akegakure'nin öfkesi yüzünden Sunagakure ve Kohohagakure'nin başı ağrıyabilir."

Yukigakure Hiden: Kar Yağan Harita Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin