Zemini kaplayan buz parçalarının üzerine günün soluk ışıkları yenice düşmüşken Anbu Birliği Merkez binası kapısının önünde üç gölgenin izi belirdi.
Bunlar Yukigakure'nin yeni anbu takımına katılan chunin seviyesindeki şinobileriydi.
Gözlerinde uykudan tek bir iz bile görünmüyordu. Üçü de girişi tutan görevliye aynı ışıltıyla baktı.“Merhaba. Biz birliğe yeni katılan şinobileriz.”
Aralarında en zayıf olanı sormuştu. Görevli onu ilk bakışta tanıdı. Yukigakure'nin en işlek hanında daima gözüne çarpan genç bir çocuktu bu. Ama bugün her zaman taktığı beresi başında değildi. Berenin yokluğu açık gümüş renkteki saçlarının şimdi daha da dağınık görünmesine yol açmıştı. Görevli ona bakıp gülümsedi.
“Anladım. Siz şu gelecek yeni çocuklar olmalısınız.” Sorarken yan taraftan bazı kağıtlara uzanmıştı. Kağıtları birbiri ardına karıştırdıktan sonra emin olarak konuşmaya devam etti. Bu süre boyunca kağıttan okuduğu kadarıyla onların isimlerini aklında tutmaya özen göstermişti.
“Gerekli techizatları almak için geldiniz değil mi?”
“Öyle.” Yukiko kısaca onayladı. Hâlâ o chunin yeleklerinden kurtulduğuna inanamıyordu. Bu yelekleri sevdiği söylenemezdi. Ona göre Yukigakure'nin chunin yelekleri en az Konoha'nınkiler kadar boğucu bir görüntüye sahipti.
Üçü gerekli techizatları alır almaz soyunma odasına gittiler. Şimdi yeni bir kişiliğe soyunmuşlardı sanki. Özellikle maske takmak onlar için oldukça tuhaf gelmişti. Yine de sonradan yüzlerini ve benliklerini gizleyen bu maskelerin onları büyük bir özgürlüğe kavuşturduğunu keşfedeceklerdi.
Koridorda buluştular. Ren'in maskesi kılıcıyla uyumlu akçaağaç desenlerinden oluşuyordu. Yukiko'nunkiyse ona çok daha gizemli bir hava katmıştı. Aralarına en son katılan Misaki'ydi. Sevimli bir kedi deseninin işlendiği bir maske takmıştı.
Böylede diğer anbu üyelerinin olduğu ana toplanma salonuna geçtiler.
Yeni görünüşlerini bir parça bile garipsememişlerdi.Odaya girdikleri anda onları karşılayan bir sürü anbuyla karşılaştılar. Hepsinin içten tavrı ilk dikkat ettikleri şeydi.
Yukigakureli bu anbular, genel olarak siyah giysiler üzerine açık mor renkte bir anbu ceketi giyiyorlardı. Bunu metal kolluklar, bazen bileğe kadar sarılan beyaz sargılı kumaşlar, yarım eldivenler ve dağlık buzlu bölgelere seyahat etmek için ceketleriyle aynı renkte mor çivili ninja botları tamamlıyordu. Diğer bir deyişle hepsinin bellerinde üç ninja kesesi ve özel kar shurikenlerinden oluşan standart üniformaları vardı.
Güler yüzle hepsini selamladılar. Aralarında hâlâ yaşı küçük olanlar vardı. Yine de çoğunun yaş olarak üçünden büyük olduğu bir gerçekti.
Şimdiye kadar hep birlikte hareket etmişlerdi. Öyle ki chunin oldukları ve kendi takımlarına liderlik etmeye hak kazandıkları günlerde bile birbirlerinden ayrılmamışlardı. Ama biraz iri yarı bir vücudu olan ve yüzünde bir kaplan maskesi bulunan anbu Ren'in adını seslendiğinde üçü de biraz sersemlemişti.
Adam sesini yükselterek bir kez daha sordu:
“Ren, sen misin?”
Ren, tökezlemesine engel olamayarak öne çıktı.
“Mn...”
Kaplan maskeli adam, ona soran gözlerle bakıyordu. Onun sesini duyamadığı her halinden belliydi. Ren bu kez öksürdü. Yeniden konuştuğunda sesi daha berrak çıkmıştı.
“Bensem ne olmuş?”
Adam, iki kişiyi daha peşine takarak ona kapıyı işaret etti.
“Bizi takip et.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yukigakure Hiden: Kar Yağan Harita
FantasiaBurası saklı Yukigakure köyü. Küllerinden yeniden doğmuş bu küçük köyün ninjaları dünyaya kendini kanıtlamak istiyor. Ama bu köyün doğuşunun altında saklı bir hikaye var... Bu hikaye Naruto Shippuuden serisindeki Gaara ve Hyuga Neji'nin ölüm sahnele...