"Çiçek olsan yakamdan eksik etmezdim seni."

824 56 46
                                    


Bölüm Şarkısı: Troye Sivan- Plum

Keyifli okumalar🖤

Arabada son ses müzik, camlar sonuna kadar açık. Rüzgar tenini okşuyor. Fakat bir yandan da tüylerini diken diken ediyor. Belli belirsiz üşüyosun. Ama bu oldukça hoşuna gidiyor.

İşte tam olarak anlattığım gibi hissediyorum. Annemin sürüşü önderliğinde bacaklarımı göğsüme çekmiş, arabanın arka koltuğunda oturuyorum. Kafam müzikte değil. Ne çaldığını bile bilmiyorum sanırım, ya da hangi dil olduğunu. Fransızca? İngilizce? Yunanca? Bunu düşününce şarkının korece olduğunu anlamam bile kaç dakikamı aldı acaba?

Düşüncelerim o kadar sık boğaz ediyor ki beni, kendi konuştuğum dilin şarkısını bile anlamıyorum. Daha doğrusu anlayamıyorum.

Üniversiteli oluşumun ilk adımını atmaya gidiyorum bugün. Çok da istediğim bir şeymiş gibi görünmeye çalışıyorum. O siktiğimin "üniversite alışverişi"ni bile yaptım. Sırf annem mutlu olsun diye. Aman ne hayırlı evladım öyle değil mi(!)

Kayıt yaptırmak ve yurdumu ayarlamak için üniversitemin olduğu şehre gidiyoruz. Kazandığım yer özel bir üniversitede fotoğrafçılık ve kameramanlık bölümü. %50 burs kazandım. Gerçi kazanmasam da annem seve seve verirdi parayı okumak zorundaymışım gibi. Neyse moralimi yüksek tutmalıyım.

Resim çekme serüvenim, 7.yaş günümde üvey babamın bana aldığı kamerayla başladı. İlk başlarda oynadığım oyuncakları farklı şekillere sokup çekerdim. Sonra onlardan sıkılıp biraz çevreme yöneldim. Zaten en yakın arkadaşım Hoseok ile tanışmam da bu vesileyle olmuştu.

Kendisi çok iyi top sektirir. Bir gün sokakta dağı taşı çekerken, bir çocuk çarpmıştı gözüme. Üstünde lakos bir tişört, altında baldır üstü şort, kafasında bucket şapka... Öyle güzel top sektiriyordu ki bir kaç dakika boyunca ondan gözlerimi alamamıştım ve bu anı ölümsüzleştirmek istemiştim.

O topu sektirirken ben topun havada kaldığı anları çekiyordum. Fotoğrafları incelerken de iki üç fotoğraf sonrasında kameraya baktığını farkedip kafamı kaldırmam bir olmuştu. Dibimde bitmişti şerefsiz. O anki korkumu size anlatamam. Dediğim gibi daha küçüktüm.

"Paramı ver." demişti bana yukardan bakarak. Anlamayan gözlerle kaşlarımı çatmıştım. Hoseok, gerçekten küçüklüğünden beri para düşkünüymüşsün. Şerefsiz arsız bir piç olduğunu söylemiş miydim?

"Beni izinsiz çektin. Paramı ver."

"Ama bak çok güzel çıktın. Fotoğrafı vereyim sana olmaz mı?"

"Fotoğrafı ne yapıcam ben minik fare. Para verirsen kendime dondurma alabilirim. Hem de çilekli."

"Şöyle yapalım o zaman. Sana hem fotoğrafını vereyim hem de çilekli dondurma alayım."

"Bunu neden yapasın?"

"Arkadaş olmak için.."

🍁📷🍁

Gittiğimiz yol boyunca fotoğraf çekme fırsatım olmadı. Düşünmeye verdim kendimi. Bundan sonra ne olacak? Nasıl bir hayatım olacak? Özgürlük duygusunu tadabilecek miyim? Ya da nerede kalacağım? Yurt mu, ev mi?

Yaşama işine gelirsek, aslında yurt kaydı için geç kaldım sayılır. Eğer ki boş bir oda bulamazsak mecburen ev tutacağız. Ki bu benim için felaket demek. Yemek yapmasını gram bilmeyen, yumurtayı tava haricinde her yere kırabilme potansiyeline sahip biriyim. Ev temizleyecek biri gibi de görünmüyorum. Yurtta zaten bunları senin yerine yapabilecek birileri var. Neden okumak kadar zorlu bir şeyin altına girmişken bir de bunlarla uğraşasın? Çok mantıklıyım. Bir ara kendime hamburger alayım.

Show and Tell ℘ JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin