Sabah saatin yedisiydi. Chenle ve Youngho hyung uyuyordu. Taeyong'sa eve gelmemişti. Böylesi daha iyiydi belki de. Onu görmeden daha kolay gidebilirdim. Dün gece eve gelince topladığım valizi dolaptan çıkarttım. Üstüme montumu aldıktan sonra ağır valizi ses çıkartmamak için sürüklemeden taşıdım. Son olarak Chenle'nun yanaklarına öpücükler kondurdum ve Youngho hyunga uzaktan veda ettim. Uykusu ağır değildi ve her an uyanabilirdi. Valizimi alıp evden çıktım. Çevirdiğim taksiye bindim ve gözyaşlarıma engel olamadım. O küçük çocuk için geldiğim şehirden yıllar sonra artık büyüyen çocuk için ayrılıyordum. Kalbim hala ona bağlıydı. Sadece bir şeyler bitmiş geliyordu. Burada kalmaya devam edersem her şey iyice çekilmez hale gelecekti.
...
Chenle'dan
Telefonumun beşinci kez çalmasıyla kalktım ve arayana küfür etmeye başladım. İsme bakmadan açtım.
"Sabahın körü! Bir kere ararsın insanı açmıyorsa bu saatte uyuduğunu anlarsın! Sen neden hala aramaya devam ediyorsun!? Benim uykuma gareziniz mi var sizin ya?"
"Bi susmadın Chenle." Jaemin'di bu. Emin olmak için ekrana bakmıştım. Evet evet Jaemin.
"Jaemin? Neden aradın?"
"Yuta hyung-"
"Ne oldu Yuta hyunguma? Çabuk söylesene! Hala bekliyor bak. Sağır mısın ço-"
"Chenle! Bi sussan konuşacağım! Ne çenesi gevşek bir insansın sen ya! Yuta hyung gidiyor. Söylememem gerekiyordu ama gidemez. Gidince Taeyong hyungu unutacağını zannediyor ama imkansız. Hala onu seviyor."
"Sen.. sen nereden biliyorsun?"
"Daha yeni mesaj attı. Söylemeyeceğim diye biliyordu ama dayanamadım işte." Jaemin konuşurken Yuta hyungun odasına girdim. Yatağı boştu ve özenle düzeltilmişti. O an yanaklarımda hissettiğim iki hafif öpücüğün rüya olmadığını anladım.
"Sağol Jaemin." Telefonu kapatıp hızla Youngho hyungun yanına koştum. Deli gibi ağlıyordum çünkü Yuta hyung gidemezdi. Bir yıldır zaten onsuz kalmıştım. Buna devam edemezdim.
"Y-youngho hyung! Kalksana!" Youngho hyung anında kalkmıştı.
"Ne o yunus sesinle kafamda ciyaklıyorsun Chenle? Saat kaç?- Tanrım! Neden ağlıyorsun?"
"Yuta hyung yok. Gidiyormuş. İzin verme yalvarırım hyung. Gitmesin." Anında yerinden kalkmış, odasına koşmuştu. Yok diyordum anlamıyor muydu bu adam?
"Gitmesine bir şey deme hakkımız yok Chenle ama ben de gitmesini istemiyorum. Bu yüzden son kez şansımızı deneyebiliriz." Telefonunu çıkarıp Taeyong hyungu aramıştı. Aynı zamanda hopörlere almıştı.
"Efendim Youngho?"
"Yuta gidiyor."
"Ne? Şimdi mi? Neden daha önce söylemediniz?"
"Yeni haberimiz oldu aptal."
"Hadi ama her şeyi batıracak."
"Son kez şansını dene Taeyong. Giderse gelmeyecek çünkü."
"T-tamam."
"Biz de çıkıyoruz şimdi. Dikkatli sür."
Cevap gelmeden telefon kapandığında üstümüzdeki gecelikleri umursamadan montlarımızı giyip dışarı çıktık.
...
Taeyong'dan
Gidemezdi. Beni bırakıp hiçbir yere gidemezdi o inatçı Japon prensi. Ellerim titremeye başlamıştı. Ona hazırladığım şeye son kez göz atarken hızla çıktım. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Hadi ama sen ağlamazsın Lee. Yalan söyleme kendine. Konu kahverengi saçlı olunca her türlü ağlarsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pista de hielo - yutae
Fanfiction"küçücük bir çocukken onun buzun üstünde durmasını sağlayan adam, bir gece ortadan kaybolmuş en büyük düşüşü yaşatmıştı ona." Nakamoto Yuta × Lee Taeyong #1 yutae ²⁷¹⁰²¹,⁰⁵⁰³²³