1. Bölüm

45 11 9
                                    

"Evet arkadaşlar, hepinizden haftaya salıya kadar Shakespeare'in henüz işlemediğimiz üç sonesini inceleyip bana getirmenizi istiyorum. Makaleleriniz bin kelimeyi aşmasın. Vize notunuzun yüzde otuzunu bu makaleden alacaksınız. Dağılabilirsiniz." Shakespeare'in Soneleri kitabını kapatan Jackie, gözlerini sınıfta gezdirdi. Dönem başından beri verdiği 'Shakespeare' dersini alan 3. sınıf öğrencileri acele etmeden toparlanıp amfiden ayrılıyorlardı. Aynı dersi aynı yerde aldığı zamanı hatırlayınca yüzünde bir gülümseme belirdi. Profesör Steven Whittaker'dan aldığı ilk dersti. New York Üniversitesi'ni istemesinin en büyük sebebi, Profesör Whittaker ve onun Shakespeare dönemi çalışmalarıydı.
Şimdi ise idolü olarak gördüğü, çalışmalarını hayranlıkla okuduğu profesörün asistanlarından biriydi. Doktora öğreniminin son senesine gelmişti ve asistan olarak iki farklı derse giriyordu. Elbette olduğu yere kolay bir şekilde gelmemişti. Akademi dünyasında, özellikle New York Üniversitesi'ndeki İngiliz Edebiyatı bölümünde rekabet çok fazlaydı. Alanında önemli başarılara sahip Profesör Whittaker'ın iki asistanından biri olabilmek için Jackie gecesini gündüzüne katıp çalışmıştı.
"Hey, hala burada mısın? Dersim başlamak üzere, amfiyi boşalt."
Daldığı düşüncelerden sevgili profesörün diğer asistanı Kevin'ın sesiyle kopan Jackie, sesli bir şekilde iç çekmemek için kendini zorladı. Her ne kadar zeki ve gelecek vaat eden bir akademisyen olma yolunda olsa da Kevin kişilik olarak hiç çekilmeyen biriydi Jackie'ye göre. Uzun boyu, sıska vücudu ve omuz hizasında uzun siyah saçları bölümde neredeyse her öğrencinin dilindeydi. Sınıfta ders anlatırken aslan kesilen Kevin'ın sınıf dışında insanlarla göz teması kurmaması, kafeteryada kimseyle birlikte oturmaması ve elbette Profesör Whittaker dışında kimseyi önemsememesi de hakkındaki dedikoduları artıyordu.
"Dersim biteli birkaç dakika oldu, Kevin," derken bir yandan da saate bakan Jackie, "Hem senin dersine daha on beş dakikadan fazla var," diyerek eşyalarını toplamaya başladı.
"Bazılarımız senin gibi derse hazırlıksız gelmiyor, Shaw. Son kez ders notlarımın üzerinden geçeceğim," diyen Kevin elbette bir kere bile Jackie'nin yüzüne bakmamıştı. Dalgalı koyu kızıl saçları, iri yeşil gözleri, çekici yüzü ve kıvrımlı vücuduyla güzel bir kadın olduğunun farkında olan Jackie, genç adamın bu davranışını üzerine alınmadı. Çırılçıplak soyunsa dahi Kevin'ın tepki vereceğinden şüpheliydi.
'Sabırlıyım, çok sabırlı bir insanım, 500 sayfalık şu kitabı onun kafasına geçirmeyeceğim,' diye içinden geçiren Jackie sadece, "Çıkıyorum, Mitchell," dedi. Şu anda bu asosyal inekle ağız dalaşına girecek enerjisi yoktu. Geçen gece bitirmek için sabahladığı web sayfasının tasarımı düşündüğünden uzun sürmüştü. Edebiyattan sonra en büyük tutkusu olan bilgisayarlar sayesinde yaptığı ek iş ile geçiniyordu. Çünkü okulda verdiği iki dersten kazandığı para hem kirasına hem diğer masraflarına asla yetmezdi. Ek işi ona istediği yerde çalışma özgürlüğü verirken, tez çalışmalarına ayırması gereken vaktin büyük kısmını da alıyordu. Kevin'a bu kadar sinirlenme sebebi aslında onun bir noktaya kadar haklı olmasıydı.
Amfiden çıkıp Edebiyat Bölümü koridoruna doğru yürümeye başladı. Daha buraya geldiği ilk gün, bu koridorlarda bir asistan, sonra da profesör olarak yürüyeceğine yemin etmişti. Gece gündüz ders çalışıp bir yandan web tasarım kurslarına katılmış, profesörün dersini alanların içinden sıyrılıp kendini kanıtlama çabası içinde bir sürü ders dışı etkinliğe de gönüllü olmuştu. Bunlardan hala devam ettiği ve severek yaptığı tek etkinlik, akşamları  hastanedeki çocuk hastalara kitap okumaktı. Bu akşam da en sevdiği hasta Derek'e 'Uğultulu Tepeler'i okumaya devam edecekti.
"Selam Debbie," diyerek profesörün ellili yaşların başındaki beyaz saçlı ve hafif tombul vücutlu sekreterini selamladı. "Profesör içerde mi? Dönem sonu makalelerini puanlamamı istemişti."
"Hayır, tatlım. Bölüm toplantısına katılmak için dekanın odasına gitti. Ama sen girip kağıtları alabilirsin. Yerlerini biliyorsun."
"Teşekkürler, Debbie. Süpersin," diyen Jackie kapıyı açtı ve profesörün ahşap ağırlıklı ve erkeksi döşenmiş geniş ofisine girdi. Karşı duvarda büyük maun bir masa ve yan duvarı tamamen kaplayan oldukça zengin bir kitaplık vardı. Masanın önünde iki deri koltuk ve geniş  ışık alan pencerenin önünde de bir okuma koltuğu vardı. Kendi dolap boyutundaki odasını düşünen Jackie kendisini deri koltuklara bırakmayı ve keyfine bakmayı düşündü. Ne de olsa bölüm toplantıları oldukça uzun sürerdi. Makaleleri minicik havasız odası yerine burada puanlasa ne olurdu ama değil mi? Masanın arkasına geçip profesörün ofis koltuğuna oturdu ve arkasına yaslandı. Bir an için merakına yenilip çekmecelere şöyle bir bakmayı aklından geçirirken kapının aniden açılmasıyla oturduğu koltuktan mermi gibi fırlayan Jackie, içeri giren Debbie'yi görünce rahatladı. "Ödümü patlattın Debbie. Profesörün işi erken bitti sandım."
"Kağıtları bulamadıysan yardım edeyim diyecektim ama bulmuşsun sanırım," diyen Debbie bir yandan da Jackie'nin az önce profesörün koltuğunda oturduğunu anlamışçasına kaşlarını çatmıştı. "Sen rahatına bak tatlım. Profesör daha birkaç saat gelmez," diyerek odadan çıktı. Ancak Jackie'nin rahatı bozulmuştu bir kere. Makalelerin olduğu dosyayı ve çantasını alıp kendi ofisine doğru gitmeye başladı. Debbie neyse ki yerinde değildi.
Koridorun sonunda, üzerinde "Jackie Shaw" yazan kapıyı açan Jackie, kim bilir kaçıncı kez kendi odasıyla profesörünkini kıyasladı. Kapıyla masası arasında bir metre bile mesafe yoktu. Kendi sandalyesi dışında içeriye sığdırabildiği diğer sandalyenin de genelde üzerinde bir yığın kitap olurdu. Kitaplarını ve dosyaları koyması için verdikleri kitaplık bel vermişti, her an üzerine yıkılabilirdi. 'Her şeye rağmen bir ofisim var, yetinmeyi bilmeliyim,' diye kendini teselli ederek sandalyesine geçti. Hastaneye gidene kadar daha beş saati vardı, bu süreyi iyi değerlendirirse makaleleri bitirebilirdi ve hastaneden çıktığında kendini ödüllendirmek için sevdiği bir filme gidebilirdi. Umut etmekten kim ölmüştü ki?

SON PERDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin