2. Bölüm

44 11 8
                                    

NewYork'taki Presbiteryen Brooklyn Metodist Hastanesi beş yıldır Jackie için haftada iki akşamını geçirdiği önemli bir yer haline gelmişti. Brooklyn Halk Kütüphanesi'nin başlattığı okuma programına gönüllü olan Jackie hastanede çocuklarla geçirdiği zamanı oldukça değerli görüyordu. Bu akşam da kistik fibrozis hastası 10 yaşındaki Derek'e "Uğultulu Tepeler" okumaya devam edecekti. Yaşına daha uygun kitaplar seçmek istese de Derek daha önce filmini izlediği bu kitabı okuması için ısrar etmişti. Jackie de bu tatlı çocuğa hayır diyememişti.
Hastanenin bir otel lobisini andıran, deri koltukların ve büyük saksılar içindeki bitkilerin bulunduğu ana lobisine girdiğinde içeride bekleyen hasta sayısı azdı. Bekleyenlere bir bahçede oldukları hissini veren, oturma alanlarının bulunduğu yüksek ve havadar bölüm, gündüzleri doğal ışık alıyor ve hastalara rahatlatıcı bir atmosfer sağlıyordu. Yine de Jackie'nin en sevdiği saatler daha sakin olan akşam saatleriydi. Acile giden koridoru geçip ikinci kattaki pediatri servisine çıkacağı asansöre giderken  birkaç hastane çalışanına selam verdi. Yıllar içinde burada tanınan ve sevilen biri haline gelmişti.
Asansörden inip sola dönen Jackie, pediatri servisinin girişine doğru yürüdü ve Hemşire Connie'yi hemşire masasında otururken buldu. Sarışın, genç ve güzel bir kız olan Connie,  her zamanki cana yakın tavrıyla, "Selam Jackie," dedi.
Gece gündüz ciddi hastalıklarla baş etmeye çalışan çocuklarla uğraşıp yine de bu kadar güler yüzlü kalmasını takdir eden Jackie, "Merhaba, Connie. Derek nasıl? Beni bekliyor mu?" diye sordu.
"Bugün biraz zor geçti maalesef. Akciğer enfeksiyonu için uyguladığımız antibiyotik tedavisi istenen hızda etki etmiyor. Ama seni bekliyor. Günün en sevdiği saati senin geldiğin zamanmış," diyerek yine gülümsedi.
Connie'ye cevap olarak başını sallayan Jackie, gri renkli koridorda ilerleyip 26 numaralı odaya yöneldi. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi, neredeyse beş saat makale okumaktan tutulan omuzlarını dikleştirdi ve balonlarla süslü odaya girdi. Yine zor bir akşam onu bekliyordu.
***
"Birini öldürmek için ne tuhaf bir yöntemdi bu! Catherine tam on sekiz yıl beni boş bir ümit peşinde koşturarak aldatmış, beni santim santim değil, milim milim öldürmüştü!"
Yaklaşık bir saattir okumaya devam eden Jackie susarak, altın rengi saçlı minik oğlana baktı ve zor geçen yorucu günün ardından Derek'in uyuyakaldığını fark etti. Çocuğun alnına düşen yumuşacık saçlarını geriye attı ve alnına hafif bir öpücük kondurdu. Jackie odaya geldiğinde Derek oksijen maskesini çıkarmıştı ama öksürükleri artınca tekrar takmıştı. Hafifçe yamulmuş maskeyi düzelten Jackie kitabı kapattı, çantasını aldı, kendisi okumaya geldiğinde kafeteryaya giden Derek'in annesi Amber'a mesaj attı ve Connie'nin beklediği masaya doğru yürüdü. Ancak genç hemşire yerinde yoktu. Pediatri servisi sakin bir akşam geçiriyor olmalıydı. Servisten çıkıp asansörün önüne gelen Jackie karşı koridordaki dahiliye servisine doğru baktı. Connie bazen dahiliye hemşireleri ile çene çalmak için o tarafa gidiyordu. Derek'i yalnız bırakmak içine sinmediği için annesi gelene dek biraz daha beklemeye karar verdi.
Telefonunu tekrar eline alıp saate bakacaktı ki bir anda tüm hastane karanlığa boğuldu. Şimdi tek ışık Jackie'nin elindeki telefondan gelen ışık ve iki koridor arasındaki bekleme salonuna bakan geniş pencereden giren ay ışığı idi. Elektriğin jeneratör sayesinde hemen geleceğini bilen Jackie aynı yerde beklemeye devam etti. Ancak birkaç dakika sonra hala gelmeyen elektrik Jackie'yi meraklandırdı.
Connie'yi aramak için dahiliye servisine doğru ilerledi. Şimdi arkasında kalan pediatri servisindeki uyanık çocuklardan ağlama sesleri gelmeye başlamıştı. 'Connie'yi bulduğumda burayı böyle başıboş bıraktığı için onu azarlamalıyım,' diyen Jackie karanlıkta telefonun ışığının yardımıyla dahiliye servisine girdi. Daha hemşirenin adını bile seslenemeden koridordaki ilk odadan büyük bir karaltı şeklinde birisi koşarak çıktı ve Jackie'ye çarptı.
Sendeleyen ama yere düşmemeyi başaran Jackie ani bir refleksle telefonu yukarı doğru kaldırdı ve kar maskesi takmış bir adamla göz göze geldi. Uzun boylu, iri adam Jackie'yi yakaladı ve boğazını sıkmaya başladı. Can havliyle adamın ellerini boğazından çekmeye çalışan Jackie başaramayınca uzandı, adamın yüzüne ulaşmaya çalışırken eline gelen kar maskesini çekip çıkarttı. Jackie'nin telefonu düştüğü için şimdi yüzü karanlıkta kalan adam "Seni fahişe," diye homurdanarak genç kadının boğazını sıkmaya devam etti.
Artık mücadele etmeye gücü kalmayan Jackie kalan son gücüyle tırnaklarını saldırganın yüzüne geçirmeye çalıştı, ama yapamadı. Sonunun geldiğini anlayan genç kız koridorun diğer tarafından gelen "Hey, orada neler oluyor?" diyen sesi duyduğunda artık bayılmak üzereydi. Saldırganın elleri boğazından çekildiğinde tekrar nefes alan Jackie'nin sevinci uzun ömürlü olmadı. Hatırladığı en son şey saldırganın, kafasını duvara vurduğunda hissettiği korkunç acı ve içine yuvarlandığı karanlık oldu.

SON PERDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin