Binadan ayrıldıktan beş dakika sonra kampüsten ayrılıp akşama kalacakları güvenli eve doğru yola çıkmışlardı. Brandon, içeride profesörün dişlerini dökmemek için sinirlerine zor hakim olmuş, arabaya tam bir sinir küpü olarak binmişti. Ancak direksiyonun başına geçip de küçük arabanın içinde yanında oturan genç kadının burnuna dolan çiçek ve misk kokusu ile yine aklı gitmemesi gereken yerlere gitmişti. Vücudunun dün genç kadına verdiği tepkinin gelip geçici olduğunu uman Brandon için bu tehlike demekti.
Belirsiz belki de uzun bir süre için korumakla sorumlu olduğu kadına karşı, ne kadar çekici olursa olsun, böyle düşünceler beslememeliydi. Hele ki bu kadınla aynı evde kalmak zorunda olacağı düşünülürse. Dün akşam Jackie'yi güvenli eve götürdüğünde onunla gerekli konular dışında ne kadar az muhatap olursa o kadar iyi olacağını düşünmüş ve bir iki kelime dışında konuşmamıştı. Sonra da Ortega'ya mesaj atıp ilk nöbeti onun alacağını bildirmişti. Bu akşam ise görevden kaçış yoktu. Yine aynı şekilde minimum diyalog kuralına göre davranırsa ona hissettiği bu tehlikeli çekim eninde sonunda geçecekti. Ne de olsa on altı yaşında, hormonları tavan yapmış bir yeni yetme değildi.
Daldığı düşüncelerden, "Bu kadar sinirli ve kaba olmak zorunda mısınız Ajan Young?" diyen Jackie'nin sesiyle çıktı. Kahretsin, kadının hala hafifçe kısık olan sesi bile genç adamı tahrik ediyordu.
Belki de bu yüzden yine sinirle, "İşimi nasıl yaptığımı eleştiren, masa başı züppelerine karşı olan sinirimden bahsediyorsanız, Bayan Shaw," derken direksiyonu aniden sola kırarak sol şeride geçen Brandon devam etti. "Evet, öyle olmak zorundayım."
Yine ani bir hareketle direksiyonu sağa kırıp yan şeride geçen Brandon, Jackie'nin bir elini ön konsola koyup diğeriyle de kapı koluna sık sıkı tutunduğunu görünce gülümsedi. Demek ki cesur Bayan Shaw hız yapmaktan hoşlanmıyordu.
"Biraz daha yavaş gider misin! Beni koruman gerekiyor, öldürmen değil," diyen Jackie Brandon'ın sinsi gülümsemesini yakaladı. "NE yani? Bu sana komik mi geliyor? Gülmeyi, selam vermeyi, uzatılan eli sıkmayı bilmeyen Özel Ajan Brandon Young, korumaya söz verdiği insanın korkusundan keyif alıyor, öyle mi? Tam da sana yakışan hareket!" Genç kızın sesi sonlara doğru yükselmişti.
Brandon arabayı en sağ şeride geçirip, öyle ani bir fren yaptı ki genç kız tutunuyor olmasa öne doğru savrulacaktı.
"SEN ne yaptığını sanıyorsun.." diye başladığı konuşmayı bitiremeyen Jackie, Brandon'ın sert bakışıyla sustu. Brandon, ya genç kadını kendine çekip dudaklarına yapışacaktı ya da sinirini bağırarak çıkaracaktı. Akıllıca olanı yapıp ikinci seçeneği seçti.
"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun bilmiyorum ama ben oyun oynamıyorum. Ben senin akademik tartışmalar yapacağın profesörün de kapris yapabileceğin arkadaşın da değilim. Sinirimden mi şikayetçisiniz Bayan Shaw? Bunu vahşice öldürülen, birisi ajan altı kurbana, onların acı içindeki yakınlarına sormaya ne dersiniz? Sizce onlar benim nazik ve yumuşak başlı olmamı mı yoksa o pisliği bulup gebertmemi mi isterler? Benden hoşlanmak zorunda değilsiniz. Hatta hoşlanmamanız çok daha iyi. Ama bir daha beni eleştirmeden önce iki kere düşünün," diyen Brandon gözlerini bir kez bile kadının gözlerinden çekmemişti. Jackie'nin az önceki ukala tavrı kaybolmuş, bakışlarına kırgın bir hava gelmişti. O kadar ki Brandon bir anlığına 'Acaba fazla mı üstüne gittim', diye düşündü.
"O pislik beni de az kalsın yedinci kurbanı yapacaktı. Ben..çok zor bir durumda olduğunuzu biliyorum. Amacım kişiliğinizi eleştirmek değildi. Ben..." diyerek susan Jackie'nin yeşil gözleri akıtmamaya çalıştığı gözyaşları yüzünden parlıyordu. Boynuna bağladığı fular yerinden kaymış, oradaki morluklar Brandon'a onun neredeyse öleceğini hatırlatmıştı. Bazı tavırlarıyla onu kızdırsa da yanındaki genç kadının da koruması gereken biri olduğunu unutmamalıydı. Kurtaramadığı kurbanlara Jackie'nin katılmasına izin vermemeliydi. Genç kadına hissettiği arzu yüzünden daha da bozulan sinirlerinin acısını ondan çıkarmaya hakkı yoktu. Özellikle de Jackie, iki gün içinde hayatını kaybetme tehlikesi atlatmış, tüm düzeni alt üst olmuş ama her şeye rağmen yardım etmeye istekli ve cesur davranmışken.
Arabayı tekrar hareket ettiren Brandon, yan gözle Jackie'ye baktı. Genç kız kafasını cama yaslamış, kıpırdamadan yola bakıyordu. 'Aferin, Brandon, tam bir ahmak olduğun için tebrikler,' diye içinden söylenirken cep telefonu çalmaya başladı.
"Ajan Young."
"Brandon," diyen Gabriela'nın ses tonu öyle kasvetliydi ki Jackie bile kafasını kaldırarak Brandon'a döndü. "Maalesef bir tane daha oldu."
Brandon, direksiyonu öyle sıkı tutuyordu ki parmak eklemleri bembeyaz olmuştu. En çok korktuğu haber yine gelmişti. Cinayetleri arasında üç dört ay ara veren psikopat bu sefer bir hafta bile beklememişti. Belki de son seferde yaptığı hata, adamı yeni kurbanını hemen öldürmeye itmişti. Bu arada Brandon ve ekibi de hiçbir şey yapamamıştı. Hem de hiçbir şey.
Suyu dondurabilecek soğuklukta bir ses tonuyla, "Nerede?" diye sordu. O anda ne yan koltukta oturan Jackie'nin ne de az önce sağanak halinde yağmaya başlayan yağmurun farkındaydı.
"Fordham Üniversitesi Tiyatrosu, Bronx. Konumu telefonuna gönderdim." Gabriela başka bir şey demeden kapattı.
Jackie, "Ben çok üzgünüm," diyerek Brandon'ın kolunu tuttu ancak genç adam koluna ateş değmişçesine irkildi. Cevap verme gereği bile duymadan hızla şeritler arasında makas atmaya devam etti. Bulundukları yerden neredeyse bir saat uzaklıkta bulunan olay yerine bir an önce gitmekten başka bir amacı yoktu.
Aklındaki düşünceler, acı kayıplarını bildirmek zorunda kalacağı aile ile yakaladığında geberteceği katil arasında gidip gelen Brandon, yanında Jackie'yle birlikte, yola devam etti.
***
Jackie ise Brandon'ın onu eve bırakmaya niyeti olmadığını ve olay yerine gittiklerini anlamıştı. Daha dün davada ona yardım etmeyi teklif etmiş ve reddedilmişken bugün işlenen cinayetin olay yerine gidiyordu. Onun yardımdan kastettiği bu değildi ama eğer elinden bir şey gelirse yapacaktı.
Adamın az önce verdiği tepkiden ve yüzündeki ölümcül ifadeden çekinen Jackie onu da götürüp götürmeyeceğini bile soramamıştı. Gerçi Brandon'ın onun arabadan inmesine bile izin vermeyeceğine emindi ama Jackie daha önce bir iki kez bulunduğu Fordham Üniversitesi'ni biliyordu. İçeri girip davada faydalı olabileceğini kanıtlayabilirse eli kolu bağlı oturmak zorunda kalmayacaktı.
Sağanak yağan yağmurla başa çıkmaya çalışan sileceklerden başka hiç ses çıkmayan araba yolculuğu Brandon'ın çılgın sürüşü ve aracın sireni sayesinde kırk dakika sürmüştü. Jackie, yol boyunca yan gözle baktığı genç adamın patlamak üzere olan bir bomba kadar sinirli olduğunun farkındaydı. Jackie, Fordham Üniversitesi Kilisesi'nin önünden geçip tarihi bir binanın girişine geldiklerinde bir çok polis arabasına ek olarak federal ajanlara ait olduğunu düşündüğü siyah cipler de gördü. Binanın girişindeki 'Fordham Tiyatrosu' yazısını gören Jackie, cinayetin işlendiği yere geldiklerini biliyordu. Brandon içeri girmesine izin vermeyecek olsa da o kararından dönmeyecek, davaya dahil olacaktı. Onun Shakespeare bilgisinden yararlanmamaları için deli olmaları lazımdı.
Arabayı sert bir frenle durduran Brandon, buz gibi bakışlarla Jackie'ye döndü. "Arabadan çıkmayacaksın. Kimseyle konuşmayacaksın. Anladın mı?"
"Ajan Young...Brandon. Size yardım edebilirim, içeri gelirsem eğer ben..."
"SANA arabadan inmeyeceksin dedim," diye bağıran Brandon arabadan indi ve kapıyı sertçe çarptı. Sinirlenen Jackie, "Sana kızgın değil, sadece bir cinayet daha işlendiği için böyle davranıyor," diyerek kendini sakinleştirmeye çalıştı.
Genç adamın yolunu kesen üniformalı polis memuruna sert bir tavırla yanıt verdiğini ve ceketinin cebinden FBI rozetini çıkarıp gösterdiğini izleyen Jackie içeri girme planını tekrar düşündü. Arka koltuğa baktığında kendi ofisinden aldığı dosyaları ve dizüstü bilgisayarını gördü ve o anda aklında bir fikir belirdi.
Çantasından Edebiyat Fakültesi görevli kimliğini çıkaran genç kadın, dikiz aynasında kendine şöyle bir baktı. Kendine güvenli bir duruş sergilemesi az sonra yapacağı şey için gerekliydi. Boynundaki fuları düzeltti, kendi kendine bu sabah evden çıkarken kot pantolon ve tişört yerine şu an giydiği daha ciddi görünen koyu pembe elbiseyi giydiği için şükretti.
Arabadan inip olay yeri şeridi çekilmiş olan alana yürümeye başladığında etrafındaki birkaç bakışın ona döndüğünün farkındaydı. Kafasını dikleştirdi, yanına gelecekmiş gibi öne doğru adım atan takım elbiseli bir adama selam verdi. Neyse ki Brandon'ın ekibinden onun kim olduğunu bilen birisi onu durdurmaya kalkmamıştı. Belki de hepsi içeride cesedin başındaydı. Biraz önce Brandon'ı içeri alan polis memurunun önüne geldiğinde heyecandan ellerinin titrediğini hissetti.
"Bayan, burası bir olay yeri. İçeri giremezsiniz, geri dönün," diyen genç polis memurunun yüzü inanılmayacak derecede beyazdı. Uzaktan fark etmediği bu detay Jackie'yi onun içeride neler görmüş olabileceğine dair korkuttu. Ama artık geri dönemezdi. İçeri girecekti.
Kimliğini polis memurunun yüzüne tutup, "Buraya Özel Ajan Young'la beraber geldim. New York Üniversitesi'nde Shakespeare konusunda ders veriyorum. Konuyla ilgili uzmanlığımdan dolayı içeri gireceğim. Dosyalarımı arabada unutunca geride kaldım," diyen Jackie yüzüne kibirli veya en azından ne yaptığını bilen bir hava yerleştirmeye çalıştı.
Gözünün ucuyla genç memurun üniformasındaki isme bakan Jackie devam etti. "Memur Dale, beni biraz daha oyalayacak olursanız Ajan Young çok daha fazla kızacak."
Genç kadını baştan aşağı süzen Memur Dale, az önce içeri aldığı FBI ajanıyla bir kere daha konuşmak istemiyordu. Adam hedefine kilitlenmiş bir füze gibi içeri girmiş, girmeden de daha altı aydır polis olan Dale'i korkutmuştu. Önündeki kadının kimliği gerçeğe benziyordu, hem aylardır bu davayı izleyen Dale seri katilin 'Shakespeare' takıntısını da biliyordu.
En sonunda Jackie'yi içeri göndermemesinin daha kötü sonuçları olabileceğine karar vermiş olacaktı ki şeridi kaldırdı ve "Geçin," dedi.
Derin bir oh çekmemek için kendisini zor tutan Jackie, bilgiç tavrını beş altı basamaklı merdivenden çıkıp serin binaya girene dek sürdürdü. Arkasından koşarak gelip onu durdurmaya çalışan kimse olmadığına göre numarasını gerçekten yutmuşlardı.
Hızlı ama sessiz olmaya çalışarak ilerlemeye başladı. Binanın içi de dışı gibi tarihi havasını koruyordu. Sağ tarafta yukarı çıkan taş bir merdiven vardı. Ancak Jackie, sol taraftaki koridor tarafından gelen sesleri az da olsa duyabiliyordu. Duvarda yazılana göre orası sahnenin bulunduğu tiyatro salonuydu. 'Shakespeare Katili'nin kurbanlarını tiyatro sahnelerine bıraktığını bilen Jackie sesleri duymasa bile herkesin orada olduğunu tahmin ederdi zaten.
İçten içe onu gördüğünde öfkeden köpürecek olan Brandon'dan korksa da koridorda ilerlemeye devam etti. İçeri adım attığında direkt karşısında kalan sahne yerine öncelikle etrafına baktı. Yaklaşık beş yüz kişiyi içine alabilecek kadar büyük görünen tiyatro, eski dönem tiyatrolarına benziyordu. Aşağıda bulunan sıra sıra koltuklara ek olarak, sahneyi yukarıdan gören balkonlar da vardı. Gelen olarak altın rengi süslemelerle bezenmiş tiyatronun koltukları da perdeleri gibi koyu kırmızıydı. Yavaş yavaş sahneye yaklaşan Jackie öncesinde uzun boyuyla ortamdaki herkesten önce göze çarpan Brandon'ı kenarda beklerken gördü. Profilden gördüğü yüz hatları o kadar katıydı ki Jackie ilk defa, içeri girmekle çok büyük bir hata edip etmediğini düşündü.
Ardından Ajan Suarez'in tanımadığı, çok uzun boylu olmasa da kaslı fiziğiyle bir boğa gibi görünen bir adamla konuştuğunu gördü. İkisi de sahneye baktıkları için gitgide yaklaşan Jackie'yi görmediler. Sahnenin ortasında arkada ne olduğunu görmesine engel olan dördüncü bir kişi daha vardı. Elindeki profesyonel fotoğraf makinesiyle sahnenin fotoğraflarını çeken bu adam daha genç ve inceydi. Jackie, o ana kadar cesedi görememişti. İçerideki ajanların onun hala farkına varamamalarını stresli ve sinirli hallerine bağlayan Jackie içeri girerken sahipmiş gibi yaptığı profesyonel havaya bürünmeye çalıştı.
Artık neredeyse Brandon'ın görüş açısına girmişti. Genç adamdan gelecek her türlü itiraz ve hakarete sakin ve profesyonel bir şekilde yanıt verip, kendisinin bu davaya faydalı olabileceğini kanıtlayacaktı. Böylece Brandon, onun yardım teklifini tek seferde reddettiği için pişman olacaktı.
Ancak gözünü tekrar sahneye çeviren Jackie, fotoğraf çeken ajanın kenara çekilmesiyle gördükleri sonrası hiç de sakin ve profesyonel olmayan bir biçimde çığlık atmaya başladı.
Sahnenin ortasında kesik bir kafa duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON PERDE
Mystery / Thriller"Acımasız bir seri katilin peşinde bir FBI ajanı... Katili yakalaması için belki de en büyük umudu, görgü şahidi genç ve güzel bir akademisyen... Kurbanlarını Shakespeare'in oyunlarından aldığı yöntemlerle öldürüp, tiyatro sahnelerine bırakan seri k...