vıcık vıcık çin filmi ve akşam yemeği seremonileri

976 131 211
                                    

Lee Moon Sae - Midnight Fliying

Bin dokuz yüz seksen sekiz, şimdi artık tozlu rafların arasında eski bir fotoğraf albümde görünce hatırladığımız, ne deli kanlıydık be diye gülüp geçtiğimiz, havanın serin, kanlarımızın deli deli aktığı günlerdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bin dokuz yüz seksen sekiz, şimdi artık tozlu rafların arasında eski bir fotoğraf albümde görünce hatırladığımız, ne deli kanlıydık be diye gülüp geçtiğimiz, havanın serin, kanlarımızın deli deli aktığı günlerdi. On sekiz yaşındaydık ve hayatlarımız çağa öncülük ediyordu. Tarihte ilk defa bağcıksız spor ayakkabılarımız vardı ve bol bol da yüksek bel kot giyiyorduk. Walkmanlerimizde Shin Hae Chul, Lee Moon Sae, ABBA ya da Queen çalıyordu.

Kahkahalar ve yumruklaşmalar, kara tahtanın üzerinde kocaman bir penis resmi var, kafeteryanın yoğun yemek kokusu kazağınıza sinmiş, öğretmenler odasında her gün bir kavga var ve her zaman bazıları kendini diğerlerinden üstün görüyor. Doğru bildiniz, lisedeyiz. Üstelik erkek lisesi. Birçoğunun "Kız" adı altında geçen her cümlede libidolarının Nirvana'ya ulaştığı, kulak hizalarına kadar otuz iki diş sırıttıkları dönemdeyiz. Ben ve arkadaşlarım onlardan değiliz, bildiğim kadarıyla değiliz. Sanki dümen tutturamadığımız bir denizde oradan oraya savrulup duruyoruz fakat çoğu insan bunu bilmiyor bile. Hepsi çocukluk arkadaşlarım, çocukluğumuz su birikintisiyle dolmuş dar sokakların tozuyla, itiş kakış içinde koştura koştura büyüdü.

Şimdi ben de sizi bu dönemlere, bin dokuz yüz seksen sekiz eylül ayının bir akşam üzeri Kyungsooların evinde klasik bir Çin filmi izlediğimiz vakte götürmek istiyorum.

O akşam üzeri Kyungsoo'nun odasında oturmuş vıcık vıcık romantik bir Çin filmi izlerken hemen yanı başımdaki Oh Sehun, çizgili tişörtü ve yüksek bel pantolonuyla filmin en romantik sahnelerini duymaya çalışıyor, duyamadığı için de koluma vurarak çürütüyordu. O romantik bir ustaydı, yürüyen edebiyat kitabı ve şairlerin şairiydi. Siyah saçlarının altındaki keskin kaşlarını çatarak kolumu çürütmeye devam ederken Kim Jongin yanı başında yüz üstü uzanmış Sehun'a bağırıyordu çünkü Sehun kolumu çürütürken ben, avazım çıktığı kadar bağırıyordum.

Oh Sehun, karşı evimizdeki geniş avlulu evde oturuyordu. O ailesine göre sert mizaçlı ve sinirli gözükse de bizim yanımızda hiç öyle değildi. Bunu minicik seksen model bir televizyonun içinde oynayan vıcık vıcık Çin filmini izlediği sırada verdiği tepkilerden anlayabilirdiniz. Vıcık vıcık dediğime bakmayın ben de romantik film izlemeyi seven kesimdendim. Üstelik ne zaman izlesem ağlardım da. Fakat bizim tayfayla film izlemek samanlıkta iğne aramak gibiydi.

Kim Jongin ise yan komşumuzdu. Koyu kahve, ensesine kadar uzamış saçlarıyla tanıdığım bütün herkese taş çıkartacak kadar yakışıklı biriydi o. Sürekli güler, dans eder ve saçma şakalar yapar dururdu. Çok neşeli bir ailesi vardı yine de ailesinden bahsetmeyi pek sevmezdi.

"Kolum..." diye bağırdığım sırada Sehun filmde öpüştükleri için durmuş ekranın dibine kadar girmişti. O minicik odanın içinde, diğer yanımda bağdaş kuran ve arkaya doğru yaslanmış bileklerinin üzerindeki Kim Jongdae tiz sesiyle Sehun'a bağırdığında bu sefer de kulağım patlamıştı. Dediğim gibi bizim tayfayla film izlemek imkansızdı.

Mahalle yanarken çekirdek çitleriz || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin