duvarların dili olsa

391 83 64
                                    

Lee Moon Sae - I don't know yet

✨ LMS aşığıyım ve bu şarkısı çok güzel🥺

Ah şu duvarların bir dili olsa... Ona ne sırtların dayandığını, hangi ellerin dokunduğunu, sürtündüğünü, tozlarını sildiğini, aşk uğruna ne yazılar yazıldığını, nasıl yıkıldığını, nasıl yerle bir olduğunu anlatırdı. Köşelerde fısıltıyla söylenen sırlar, kocaman kavgalar, kocaman sevinçler, kahkahalar, aşklar, yanlışlar ve yanılışlar. Duvarların dili olsaydı hangi aşkların birkaç savruk kelimeyle bittiğini, annesi tarafından yalnız bırakılan bebeğin ağlayışlarını, kaybolan çocukları, ne doğal afetlere dayandıklarını anlatırlardı. Benim de o gece neden ağladığımı bildikleri için, neden ağladığımı anlatırlardı.

O gece eve geri döndüm. Sahte bir gülüş sergileyip hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım. O yüzden eve gittim. Anneme pastadan biraz daha istediğimi söyledim ve odada sinirli sinirli pastamı yedim. Diğerleri Kyungsoo'nun evinde kalmışlardı ama ben ilk aşkımın acısını yalnız başına çekmeye karar verdim. Zaten Sehun dışında kimsenin haberi yoktu. Bu yüzden bu olayı büyütmek istemiyordum.

Ertesi gün hafta sonuydu. Bu yüzden okula gitmek için sabahın köründe kalkmayacak, geç kalmayacak ve  Jongdae'nin yüzünü görmeyecektim. Yine de sabah erken bir saatte yerimden zıplayarak uyandım. Kısaca hortladım. Sehun bunu söylediğimde hep güler ama öyle, ne zaman kötü bir gün geçirsem ertesi sabah hep hortlarım. Yine öyle bir sabah ablam karşı yer yatağında horlayarak uyandığında bütün sinirlerim bozulmuştu. Neden o olmak zorundaydı ki? Horluyordu, sürekli bağırıyor, çığırıyor, küfür ediyordu. Nasıl onu sevebilirdi aklım almıyordu, başka bir kız olsaydı bu kadar yıkılmayacağımı düşündüm. Evet, kesinlikle bundandı böyle hortlamam. Tekrar uyumaya çalışsam da ablamın horlamasının sesi kulaklarımı tırmaladı bu yüzden gidip banyoya girdim.

Annem babam için kahvaltı hazırladığı için erkenden kalkmıştı ve ablam da işe gittiği için birazdan uyanırdı. Annem beni görmeden çıksam harika olurdu gerçekten. Kimseyle konuşmak istemiyordum.

"Chanyeol? Nereye?" Tabiki beni gördü. Zaten bu kadar uzun boylu birini bu kadar minicik bir evde görmeseydi şaşırırdım.

"Ekmek almaya gidiyordum," diye saçma bir yalam uydurdum. Güldü. "Biz ekmek yemiyoruz."

"Ne? Nasıl ekmek yemiyoruz?" Bu konuşma gerçekten saçmaydı. Tabiki ekmek yiyorduk, yemiyor muyduk?

"Chanyeol sen iyi misin canım, hasta mısın?" Annem her zaman ailedeki en ilgili kişiydi. Belki de anne olduğu için öyleydi bilmiyorum. Canım annem, iyi ki vardı, tabii bazen ondan nefret ediyordum ama geçiyordu. Kafamı hayır anlamında birkaç kez salladım ve kapıya yönelip bağcıksız ayakkabılarımı geçirdim. Altımdaki gri eşofmanın ceplerine soktuğum ellerimle dışarı çıktığımda annem arkamdan bağırdı. "Gidip biraz un al."

Paran var mı diye de sordaydı keşke, ama o işi ona bıraktım. Un almaya gitmeyecektim. Sadece biraz hava almak için dolaşacaktım. Bunu hep yapardım zaten.

Kasım ayı serinliğini tüm iliklerime kadar yaşatıyordu. Çok üşüyen biri değildim aslında ama Kore'nin soğuğunun şakası yoktu. Üzerimde ince bir ceket olsa da bağrımdan içeri giren serinliği hissedebiliyordum. Merdivenleri hızlı hızlı çıktım ve Baekhyun'ların köpeği Freddie'yi uyandırmadan yavaşça avludan indim. Baekhyun köpeğine en sevdiği sanatçının ismini vermesi şaşırtıcı değildi.

Bizimkiler Kyungsoo'da kalıyor olabilirdi bu yüzden ona uğrayamazdım. İki sokak ilerideki mekana gidecektim. Orada kimse beni bulamazdı. Belki annemler ben yokum diye endişelenirlerdi ve polislere de "Bakkala gitmek için çıktı ve yok oldu," derlerdi. Buna çok gülerdim. Bazen insan bakkala gitmek için çıkıp yok olmak istiyordu.

Mahalle yanarken çekirdek çitleriz || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin