Alp abiyle eve girdiğimizde evi mükemmel bir kızartma kokusu kaplamıştı. Patatesin her türlüsüne aşıktım. Kızartmanın da her türlüsüne aşıktım. Ben galiba yemek yemeye aşıktım.
Mutfağa gidip tezgahta domates doğrarken, kendini kaybetmiş gibi dans eden ablama arkadan sarıldım. Sarılmamla kısa bir çığlık attı. O kadar kendini kaybetmişti ki, geldiğimizi bile farketmemişti.
Ablam homurdanırken Alp abi bu halimize gülüp, yandan ikimizide sarılmıştı. Onun temaslarından da artık rahatsız olmuyordum.
Ablam kafasını bize çevirip "Bebeklerim gelmiş." deyip ikimizi de öpmüştü.
"Abla tamam bana bebek demeni anladım ama bu adamın boyu 1.93 , ona da bebek demezsin." deyip kıkırdam. Ablam ellerinin domatesli olmasını umursamayıp, popoma bir şaplak atıp "Git elini yüzünü yıka, üzerini değiştir eşek sıpası" dedi.
Dış kapının yanındaki koridordan geçip, odama girdim. Tam kapının karşısındaki büyük tek kişilik gri yatağımın üzerinde en sevdiğim bebek mavisi örtü vardı. Yatağın hemen yanındaki yine gri iki çekmeceli komodin, onun biraz ilerisinde tam camın önünde bej rengi çalışma masası, kapının yanındaki duvar ise boydan boya kitaplık yapılmıştı.
Önce kitaplığımın yanındaki kapıdan girip, elimi yüzümü yıkadım. Sonra çalışma masamın yanındaki kapıdan giyinme odama girdim. Bu ev Alp abinindi, buraya bir yıl önce taşınmıştık.
Alp abinin şirketleri vardı ve oldukça başarılılardı. Ablam da onunla birlikte çalışıyordu. Alp abi buraya taşınmamız için çok uğraşmıştı ama ablam bir türlü ikna olmamıştı. Nasıl ikna olduğunu hala öğrenememiştim.
Mutfağa geçip kıtlıktan çıkmış gibi yemek yedim. Çok fazla yemek yiyordum ama kilo almıyordum. 1.78 boyum, zayıf bir bedenim vardı.
Yemekten sonra odama geçtim, şimdi ablam gelecek ve beni sorguya çekecekti.
Ve geldi...
Kapıyı tıklatıp birazcık açtı, aradan kafasını uzatıp "Ablasının minik böceği ne yapıyor?" diye sordu. Hayvanlar alemiyle baya ilgiliydi. Kendisi tam bir panda olmakla birlikte, bana taktığı hayvan isimlerini artık aklımda bile tutamıyordum.
Kaçışım olmadığını bildiğimden "Seni bekliyordum, gel." dedim.
Içeriye girip yatak başlığına sırtını dayadı, elleriyle göğsünü pat patladığında anında sandalyeden kalkmıştım. Yatağa ilerleyip, iki bacağının arasına uzandım. Kollarımla belini sarıp, kafamı göğsüne koydum. Direkt elleri saçlarıma çıkıp, okşamaya başladı. Çocukluktan beri bunu yapmayı çok seviyordum, beni rahatlatıyordu.
Bir eliyle saçlarımı okşarken, diğeriyle yanağıma geçti ve "Nasıl geçti günün?" diye sordu. Hergün bu soruyu sorar ve günümü anlattırırdı.
"Bugün Gönül hoca terör estirdi. Bağırdı, çağırdı en son derslikten çıkarken de bana dönüp 'Ablana söyle kahveye gelsin, kırdırmasın bana kafasını' dedi. Abla gitsene ya sonra bana kızıyor." dedim.
Gönül hoca Ingilızce öğretmenimizdi. Ablam mütercim tercümanlık okumuştu ve Gönül hocayla çok iyi anlaşıyorlardı. Bence ikisi de deli olduğundan iyi anlaşıyorlardı.
Ablam gülüp "Emekli olmadı mı hala o kadın ya? Ben birinci sınıfa giderken emekli olacağım diyordu, mezun oldum, yan çarımı okutuyor hala emekli olacak." dedi.
"Off ben senin yan çarın değilim." diye homurdandım.
"Sus lan maymuncuk. Baktım bu dünyaya birden fazla bana ihtiyaç var-çünkü ultra mükemmel olduğum için- hemen seni yetiştirdim. Yani daha mükemmelini yaptım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN (GAY)
Teen FictionBarın, zor zamanlar geçirmiş bir ınterseksüel bireydi. Ablasının zoruyla gittiği psikoloğa, aşık olacağından habersiz anlatmıştı bütün gerçeklerini. 09.04.2021♡