8

219 30 13
                                    

Tanıdığımı sandığım Lee Jihoon'a olan hislerim yenileriyle çakıştılar onu gördüğümde. Hafızamın zayıflığı şaka değildi ve açıkçası o zamanlar ona pek dikkat ediyorum da sayılmazdı. Yeni açılmıştım, arkadaş ortamım harikaydı ve popülerdim. Onu birkaç sefer kulüpte veya kampüste gördüğümde sevimli biri olduğunu düşünmüş, süregelen birkaç hafta boyunca bu karşılaşmalar hoşuma gider olmuştu. Tanımadığı birinden nasıl hoşlanabilirdi ki insan? O zamanlar buna 'ilk görüşte vurulmak' derdim ama şimdi sorun bana, öyleyse neden hemencecik unuttun ve devam ettin? Eh, bunu ben de bilmiyorum. Herhalde onu tanımaya çalışsam da bu iş uzun sürmezdi. Karşımda bana böyle bakıyorken fikrimden emin oldum.

Seokmin'le nasıl bir muhabbetleri olduğundan emin değildim. Onu tanıdığımı biliyor mu, beni hatırlıyor mu... Garip bir durumdu bu yüzden utanmazca "Jihoon'u burada beklemiyordum." deyiverdim sandalyeyi çekip otururken. Kasmaya gerek yoktu.

Beklediğimin aksine Jihoon omuz silkip "Seokmin sürpriz yapmak istemiş." dedi, oldukça rahattı. O sıra maskemi çıkarıp derin bir nefes aldığımdan ona gülümseyebildim. "Normalde ağzında bakla ıslanmaz."

"Kalbimi kırıyorsun. Onu hatırlamayan sendin."

Beynime darbe almış gibi hissettim ve hemen çaprazımda oturan Jihoon'la bakışlarımız kesişti. Bugünkü planım onu Seokmin'e kötülemekti. Sonrasında eve dönüp rahatça verdiği ödevle uğraşacaktım fakat yapayalnızdım işte.

Kahkaha atmaya çalıştım.

"Uzun zaman oldu. Beni suçlayamazsınız. Bu arada," Konuyu değiştirmek adına yine Jihoon'a yöneldim. "Son soruyla ilgili kaynak bulamadım hiç. Ben bile bulamadıysam diğerleri kesin çakmıştır. Ne düşünüyorsun?"

Hafif alaylı ve rahat tavrıma karşın ifadesinde gram oynama olmadı. Dikkatle beni izliyordu. Biraz daha böyle bakmaya devam ederse kesinlikle rahatsız hissedecektim. Neyse ki "Sorun değil," dedi. "Vize sonrasında anlatacağım konular zaten."

"Ama not kıracaksın?"

"Evet."

Seokmin gerilen ortamın farkına varıp "Sipariş verelim." diye atıldığında hala dikkatle bu kendini beğenmiş herifin suratını izliyordum. Tamam, dürüst olmak gerekirse benim gibi ekstra jest mimik kullanımına girip bayağı davranmıyordu ve oldukça kendisiydi fakat onu eleştirmek için didinen bir yanım vardı doğrusu, kendimi engelleyemiyordum.

İçecekler geldiğinde ve sohbet havadan sudan ilerlediğinde hala aklımı oyalıyordu. En azından eğitim hayatımın sağlığı için bu gergin ilişkiden kurtulmam şarttı. Üstelik en yakın arkadaşımla da sıkı fıkıydı. Yani, bu karşılaşmalar son bulmayacaktı. Kısacası böyle gidemezdi.

"Baksana," dedim tamamen Jihoon'u hedef alarak. "Benimle bir sorunun mu var? Öyleyse bunu halletmeliyiz." Suratıma garipçe baktı. Sonunda ondan bir mimik alabilmek beni neşelendirse de ciddi ifademden ödün vermedim.

"Sana bunu düşündüren nedir Soonyoung?"

"Sen! Eğer beş sene önceki seni hatırlamadığım için böyle davranıyorsan özür dilerim. Berbat bir hafızam var."

Güldü. Alay etmek için değil adam ciddi ciddi bu halimden keyif alarak güldü. O sıra Seokmin'e bakmaya bile çekindim nedense. Muhtemelen benimle sağlam dalga geçecekti daha sonra. Karakterimin Jihoon'un önünde parça parça oluşu beni mutsuz etti.

"Fazla düşünüyorsun."

Sanırım haklıydı. Yine de beni başından savmak ya da belli ölçüde beni rahatlatmak için kurduğu bu cümle öyle basit anlamlar taşımıyordu. Gözlerini gözlerime dikmiş, dudaklarında ve tüm suratında taşıdığı gülümseme izleriyle söylemişti bunu. Üstelik küçücük, gerçekten minicik alay tınıları vardı. Sanki 'Düşünmeye devam et belki hatanı fark edersin'di asıl ifade ettiği. Odağı tamamen Seokmin olmadan önce bana attığı son bakışla buna emin oldum. Yani aslında fazla düşünmediğime, gerçekten bir şeyler olduğuna.

Kısaca ona sinir bozucu ve kendini beğenmiş biri gibi de geliyor olabilirdim, bu muhtemeldi. Hatta Wenjun'a sorsam bu ihtimalin daha yüksek olduğunu bile söylerdi.

Bir süre sonra düşünmeyi kestim. Can sıkıcı havadan sudan muhabbete dahil oldum. Bu sırada beş yıl sonraki Lee Jihoon'dan gözlerimi ayırmayıp onu tanımaya da ehemmiyet verdim. Olası bir düşmanı bile iyice tanımak gerekirdi fakat her nasılsa bana nefretten ziyade bir kırgınlığı var gibi hissettiriyordu. Duygularını böyle güzel gizleyebilmesine biraz hayranlık duydum. Tavırlarını belli ölçüde, abartıdan kaçınarak sergiliyor ve benim aksime gayet ağırbaşlı görünüyordu. Diğer yanda ben, gözleri bana değdiği her seferinde bakışlarımı kaçırmaktan yorulmuştum.

hues of yours Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin