31

144 24 15
                                    

Mayıs 2015

Tartışma gittikçe başımı ağrıtıyordu. Jihoon'u bahçeye kadar çekiştirdiğimde heriflerden birinin ısrarla peşimizden geldiğini fark ettim.

"Seni buradan çıkaracağım." dedim. Nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Partinin başında bu kadar çaresizce içmeseydim şu an aptal gibi olmazdım.

"Yah! Yah seni piç! Lafım bitmedi!"

Lim Soo ileri atıldığında Jihoon'u arkama çektim. Tüm kulüp Lim şerefsizlerine karşı onları görmezden gelme kararıyla gayet iyi ilerliyordu. Arıza tipler olsalar da şu ana kadar kulüpte herhangi bir sorun çıkarmamışlardı. Çocuklarla partiye 'Limlerden Kurtuluş' ismini verdiğimizi duyup Jihoon'a mı sardılar acaba diye düşünmeden edemedim.

Herif karşıma geçip pis pis güldüğünde etkisini yitirmesi gereken alkol kanımı kaynatmaya başlamıştı. O an Seokmin'in alt sınıfı geldi aklıma. Hayır, muhtemelen başından beri aklımdaydı. Jihoon'a o sikik karışımı içirmeye çalıştıklarında da bunun farkındaydım, bardaktaki bira değildi.

"Kwon Soonyoung derdin ne?" Lim Soo kimse ona dokunamazmış gibi gerine gerine karşıma dikildiğinde kendimi toparlamaya çalışıyordum.

"Gören de küçük bir kızla uğraşıyoruz sanır. Bizi kötü gösterdiğinin farkında mısın?" Arkamdaki Jihoon'a alaylı bir bakış attığında tutuşumu sıkılaştırdım. "Gerçek bir erkeğin erkeklerin arkasına saklandığı nerede görülmüş? Duyduklarımız cidden doğru yani!" Pis kahkahası birkaç bakışı üzerimize topladıysa da herkesin kafası iyiydi, üstelik Limleri görmezden gelme politikasını uyguluyorlardı. Yani kimse 'noluyor burada' diye araya giremezdi.

Jihoon kolunu çekmeye çalıştığında daha da sıkı tuttum. Onu bırakırsam kendimi de bırakacakmış gibi hissediyordum, yere yığılırdım.

"Ya! Piç! Yüzüme bak! Kime konuşuyorum!"

"Anlıyorum... Lee Jihoon harbiden ibnenin teki."

Sinirden titremeye başladım. Lim Soo keyifle sırıtıp "Sana düzelme şansı vermiştik ama Kwon Soonyoung kendini feda etti." diye geveledi. "Ne Kore'de ne de bu okulda ibnelere yer var. Kwon Soonyoung'a kendini siktirmeyi bu kadar çok mu istiyorsun? Hahaha! Neden önce biz denemiyoruz? Ya! Soonyoung! İyisin değil mi? Aç kulaklarını beni dinle, arkandaki ibneye dikkat et—"

Jihoon'u bıraktığımda yere yığılmadım. Nereden geldiğine gram fikrim olmayan bir güçle Lim Soo'nun suratına yumruğumu geçirdim. Gözlerim karardı, tek odağım onun o iğrenç suratıydı, o suratı dağıtmak istedim. Jihoon beni arkamdan çektiğinde onu ittim. Altımdaki beden hareketsiz kalana kadar suratını yumruklamaya devam ettim.

"Ölecek! Bırak!"

"Soonyoung!"

Lim Soo'nun üzerinden kalkıp kimseye aldırmadan Jihoon'un kolunu tekrar kavradım, bu sefer daha sıkı tuttum. Tüm damarlarım patlayacakmış gibi yanıyordu. Kanımın fokurdama sesi kulaklarıma geliyordu. O an gök şiddetle gürledi. Yavaşça dökülmeye başlayan yağmur bir dakika geçmeden hızını artırdı.

Parti evinden çıkıp kendimizi sokaklara attığımızda çoktan ıslanmıştık. Sakinleşmek için elimden geleni yapıyordum fakat Jihoon kolunu çekmeyi kesmiyordu. Kaçıp gitmesini istemiyordum. Sürekli kaçıyordu. Yine yapacaktı.

Nereye gittiğimizi bilmeden yürümeye devam ettim. Aklımı başıma toplamaya çalıştıkça dağılıyordu. Sağanak içime işlemiyordu, sırılsıklam olsam da hala yanıyordum. Jihoon ismimi seslendiğinde durmadım.

"Kwon Soonyoung!" Sesi sağanağa karıştı. Tüm gücüyle kendini benden kurtardığında sonunda durdum. Endişe damarlarımdan akıyordu. Arkamı dönüp onunla yüzleştiğimde korkuyla bir iki adım geriledi, suratı acıyla buruşmuştu.

hues of yours Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin