İçimi kemirip duran şeyin ne olduğunu tam olarak kavrayamıyor oluşum beni daha da sinirlendiriyordu. Aramızdaki bilinmezlikler dağ gibiyken ve ne hissedeceğime henüz emin olamamışken dengesiz tavırları aklımı kaçırmama sebep oluyordu. Başta benden nefret ediyor, benimle uğraşıp eğleniyor sanıyordum fakat hayır bu kısa sürmüştü.
Bana karşı olan tutumu zaman geçtikçe sarsılmış ve bu kaosun deli düşünceleriyle baş başa bırakmıştı beni. Ağzıma sıçmaya devam etse böyle berbat hissetmezdim. Cidden.
Nasıl oluyordu da kendisini tamamen hasta ilan edip bana bulaştırdığını düşünebiliyordu? Bu kadar mantıksız biri değildi, onu bu mantıksız tavırlara iten neydi? Endişemi tamamen gereksiz bir yere çekip neden üzgün hissediyordu? Aptal biriydi. Bunu suratına bağırarak söylemek istedim.
Tonla duygu karmaşasının hakim olduğu geçmişe bir sünger çektiğimde, onu geçmişimden ayırıp şimdimde düşündüğümde görebildiğim tek şey endişeydi. Aptal biri değildim. Hafızam boktandı belki fakat durumları sonrasında ele aldığımda çoğu şeyi açıkça görebiliyordum. Saklamak için o kadar da uğraştığı söylenemezdi zaten.
Karakterimin sinir bozucu yanları vardı ve Jihoon bunları çok iyi biliyordu. Beni gayet tanıyordu. Geçmişe de vakıf olduğu düşünülürse bu tamamen olasıydı.
"Keşke günlük tutan biri olsaydım..."
İç çektim. Şu an için yapabileceğim tek şey samimi tavrımı daha doğru bir şekilde göstermekti. Endişemi üzerine alınmaya tenezzül bile etmeyişinin mutlaka bir sebebi vardı. Ona karşı bir hıyarlık etmiştim muhtemelen ya da samimi yanlarımı hiç görmemişti. Göstermemiştim. O yüzden yabancılıyordu ama tanrı aşkına hasta olma ihtimali beni nasıl endişelendirmesindi ki? Tonla insan ölüyordu dışarıda.
Beynim kendini imha etmek üzereyken peş peşe titreyen telefonumla odağım dağıldı, ekranı gördüğümdeyse kısa bir an şaşkınca bakakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hues of yours
FanfictionMutlu anılar, korkunç anılar, üzücü anılar... Hepsi önemliydi ve hatırlanmalıydılar.