32

129 25 8
                                    

soonyoung
geçmişi düzeltmeye çalışmak takıntıları beraberinde getirir
şimdimizi mahveder
aynı şey gelecek için de geçerli
hayatımın her döneminde farkında olmasam da bu düşüncelere sahiptim
anımı yaşamaya odaklıydım ve ne geçmiş ne de gelecek üzerine derin düşüncelerim oldu
şu an farkında olduğum bir şey varsa geçmişimi
seninle olan geçmişimi yoluna koymadan ve bir şeyleri açığa çıkarmadan şimdimi yaşayamayacağım
kendi bakış açılarımızda ikimiz de çok kötü şeyler yaşadık
tüm bu yıllarını kendi başına yaralarını sarmaya çalışarak geçirdiğin için üzgünüm
yanında değildim ve hatırlamıyordum bile

jihoon
dur soonyoung

soonyoung
üzgünüm
uyandırdım mı
sabahı bekleyemezdim

jihoon
sabah oldu bile
güneş doğuyor

soonyoung
o sabah çok korkmuştum
evde gördüğümün sen olduğunu fark etmemiştim bile

jihoon
ne
hatırlıyor musun?
birden mi?

soonyoung
birden oldu diyemem
ama artık önemi yok
olanları yanlış anlaman kaçınılmazdı
o gece sen de benden hoşlandığın için çok mutluydum
kendimde değildim evet ama zihnimin berraklaştığı zamanlar vardı ve şunu dürüstçe söyleyebilirim ki seninle olmak istedim
pişman değildim ve olmazdım da
ertesi sabah halüsinasyonlar bana kafayı yedirmese seni tüm içtenliğimle öperdim
seni sevdiğimi söylerdim

jihoon
soonyoung
ne yaşadın sen
siktir
buradan konuşmak istemiyorum
sana geliyorum

İşin aslı nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Yoğun bir duygu patlamasıyla her şeyi Jihoon'a dökmek planlarımın arasında yoktu. Düşünmeden davranmıştım. Geçmişi kapatmadan önce her şeyi yoluna sokmamız gerekiyordu ki onunla bir gelecek istemeye yüzüm olsun. Cesaretim kırıktı. Hayatımın hiçbir döneminde böyle olmamıştım. Ezik versiyonumla tanışmam dayak yemişim hissi yaratmıştı, doğrulamıyordum.

Kahve hazırlamak için mutfağa geçtiğimde Taeyang'ın hala annemle oluşuna şükrettim. Finallerime odaklanmam için beni yalnız bırakma kararı almıştı. Yani o böyle söylemiş ben de inanmıştım. Gerçek niyetini tanrı bilirdi.

Jihoon geldiğinde çoktan güneş doğmuştu. Üzerinde hala pijamaları vardı ve saçları dağınıktı. Aynaya bile bakmadan buraya koşturduğuna gözlerindeki endişe kırıntılarını gördüğümde emin oldum.

"Kafanı bulandıranın alkol olduğunu düşünmüştüm. Limler sana gerçekten uyuşturucu mu verdiler? Bu sadece bir tahmin değil miydi?"

Kupalardan birini eline tutuşturdum. "Önce oturalım." Karşı duvardaki kanepeye geçip oturduğumda bir süre ayakta dikilip bana baktı. Yıllar öncenin anısının ikimizi de çarptığını anladım. Gözlerini kaçırıp oturduğum kanepenin sağ tarafındaki tekli koltuğa ilişti. Anıları en az benimkiler kadar tazeydi, üstelik ben onları yeni edinmiştim.

"Lim kardeşler uyuşturu ve uyarıcıları alkolle karıştırıp öğrencilerle uğraşmayı seviyorlardı. Seokmin'in alt sınıfı olan bir çocuk bunun kurbanıydı. Komaya girmişti, uyanmayacağına eminlerdi fakat uyandı." İç
çektim. Hem öfkeli hem de üzgündüm. "Ama hafızasını kaybetmişti."

Dehşetle bana baktığında ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Lim kardeşlerin üstlerle olayı neydi bilmiyordum fakat haklarında hiçbir zaman hukuki işlem başlatılmamıştı. Okuldaki tüm homoseksüel erkeklerin kökünü bu şekilde kurutmayı düşünüyorlar, bunu hobi olarak yapıyorlardı. Tuhaf bir şekilde bana hiç bulaşmamışlardı. Belki de sıram gelmemişti ya da son kurbanları Jihoon'du, ben olaya sonradan dahil olmuştum.

"Yani sen olmasan... ben... beni de..."

"Çok güçlüyüm ve aynı zamanda pervasız. Eğer hassas mentaliteye sahip olsaydım halüsinasyonlarla kurtulamazdım." Alayla söyledim, amacım ortamdaki kasveti dağıtmaktı ama bunu ben de merak ediyordum. Doktora sormayı aklıma not ettim ve kahvemden birkaç yudum aldım.

"Şimdi her şeyi anlıyorum..." Dalgınca mırıldandığında beyninde dönen çarkların ağır sesi kulaklarıma kadar geldi. Olanları sindirmesi için sessiz kalıp ona biraz zaman verdim.

"Üzgünüm Soonyoung." dedi sonunda. Gerçekten üzgün görünüyordu, kaşlarımı çatmaya engel olamadım.

"Tuhaf olduğunu fark edemeyecek kadar kendi duygularıma odaklanmıştım. Özellikle de sabah..." Kafasını eğdi. "O kadar kötü hissetmiştim ki sorgulamak yerine senden nefret etmeyi seçtim."

"Hepimiz bazen kırılmaktan korunmak için bencilce davranmıyor muyuz? Kendini suçlaman faydasız."

O dönemler hem ailesiyle hem de zorbalıkla uğraşmıştı. Kendine o kadar güveni yoktu ki olanlardan sonra karşıma geçip davranışlarımı sorgulayamazdı. Onu anlıyordum. Kendine kızmaya devam edeceğini, suçluluk duygusundan kurtulamayacağını da biliyordum.

Kanepeden kalkıp önünde diz çöktüm, çenesini tutup kaldırdım ve tüm ciddiyetimle gözlerine baktım. Etraf aydınlıktı, bu yüzden ağlamamak için kendini sıkıyordu. Elimi çenesinden çekip ona sıkıca sarıldım. Sırtını yavaşça okşadım. "Ağla, sorun yok."

"Ama kendine yüklenme. Her şeyi yüzeye çıkardık ve geçmişi kapatıyoruz. Orada yaşayamayız."

Diğer elimi kafasına çıkardım, saçlarında gezdirdim parmaklarımı. Gözyaşları boynumu ıslattığında gülümsedim. Duyguları boşaltmanın en iyi yolu buydu.

"Bir yerde pişmanlıkları yakıta çevirmekle ilgili bir şey okumuştum. Mutlu olmak için bu yakıtı kullanmaktan bahsediyorlardı. Tüm pişmanlıklarımızı böyle tüketebiliriz."

Burnunu çekip kafasını kaldırdı. Neredeyse kaybolmuş gözlerinin üzerindeki kaşları çatıktı. Bu kadar sakin olmam sinirlerini bozmuş gibi "Aptal mısın?" dedi. "Gayet normal bir hayatın varken sana berbat anılarını hatırlattım. Nasıl böyle konuşabiliyorsun?"

Yanaklarını kavrayıp parmak uçlarımla yaşlarını kuruladım, göz pınarlarında biriken yeni yaşlar ellerimin üstüne damladıklarında iç çekip "Jihoon-ah," diye mırıldandım. "Öncesinde irtibatımın kaybolduğu ilk aşkımdın. Genelde acı biter ilk aşklar, benimki hiç başlamadan bitti sanmıştım. Pervasız biriydim, kabullendim ve 'normal hayatıma' devam ettim. Ama olanlar için sorumluluk almamalı mıyım? Suçlu değiliz, mağduruz. Ama seni yeniden kaybetmek istemiyorum." Tüm içtenliğimle gözlerinin içine baktım. "Unutmak istemiyorum..."

Elleri yanaklarındaki ellerimi kavradı. "Mutsuz değil misin?" diye mırıldandığında güldüm. "Geçmişi kapattık ve şu andayız. Sen söyle, şu an bu haldeyken neden mutsuz olayım?"

Bakışları aceleyle 'halimizi' gözlemlediğinde gergince yutkunup ellerini çekti ve suratlarımızın arasına mesafe koydu. Üzülmedim ya da hayal kırıklığına uğramadım. Benden istediği kadar kaçınabilirdi. Hisleri hala oradaydı ve bunu gizleyemiyordu. Her şeyi gözlerinde görebiliyordum. Duvarları ise artık o kadar güçlü değildi. Yanlış anlaşılmalarla geçirdiği yalnız yılları ve boşuna alıp sarmaya çalıştığı yaraları o kadar da kolay sindiremezdi. Gerçeklerin ardından tüm geçmişin üzerine sünger çekemezdi. Farkındaydım ve sabırlı biriydim. Bu yüzden gülerek doğruldum ve eski yerime geçip oturdum, soğumaya başlayan kahvemi yudumladım çatık kaşlarıyla zeminde delik açmaya çalışıyorken.

hues of yours Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin