"Korkularımızla yüzleşmezsek hayat bir işkenceden ibarettir."

293 26 14
                                    

LİNDA
(Linda'nın anlatımını özlediniz mi;)

Adımlarımı hızlandırarak karanlık sanatlara karşı savunma sınıfına doğru yönlendirdim. Bu dersi seviyordum, Profesör Lupin de bu konuda oldukça yardımcı oluyordu. Oturacak boş bir yer bulduğumda ders saatinin gelmesini beklemeye başladım.

Benden sonra sınıfa girenler olabildiğince uzak bir yere oturuyor, korku dolu bakışları ve oldukça can sıkıcı olan fısıltıları iletmeyi unutmuyorlardı. Profesörün sınıfa girmesiyle tüm fısıltılar da son bulmuştu.
Önce masasına bir kitap bırakmış ardındansa ileriye gelerek duraklamıştı.

"Bugün böcürtleri işliyoruz."

Hermione'nin elinin kalkmasıyla Profesör ona söz verdi.

"Profesör Lupin, bunu zaten üçüncü sınıfta görmemiş miydik?"

"Evet, yine de kısa bir tekrarın kimseye zararı yoktur Hermione."

Profesör Lupin geniçe gülümsedi ve tekrar masasına doğru ilerleyip bize döndü.

"Sizin de hatırladığınız üzere böcürtler, en korktuğumuz şeylere dönüşen varlıklardır."

"Karşınıza bir böcürt çıktığında epey bir korkabilirsiniz fakat hiçbir zaman unutmamanız gerekir o korkunç şeyleri gülünecek hâle getiren yine sizsiniz. Şimdi herkes ayağa kalksın ve beni takip etsin."

Sınıftaki herkes teker teker ayağa kalktı
ardındansa sınıfın diğer tarafına doğru ilerledik ve durduk.

"Hatırlarsanız karşınıza ilk kez böcürtü çıkardığımda başaramayanlar oldu, bir süre sonra yardım etmek zorunda kaldım. Bu sefer de aynı şeyi yapacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz demektir, bu sefer yardım etmeyeceğim bu yüzden sakın pes edeyim demeyin."

Öğrencilerden onay verircesine bir ses çıkınca profesör Lupin dolabın kapağını açtı ve teker teker öğrencileri izlemeye başladı. Yılanlar, örümcekler, Profesör Snape hatta babamı bile gördüğüm olmuştu fakat kimse başarısız da olmamıştı tabii bazıları gerçekten uzun sürse de. Sıra bana gelmek üzereydi, önümde yalnızca Jane vardı ben de merakla kendisine sıra gelen Jane'i izlemeye başladım. Nedense ilgimi çekmişti.

Böcürt önce anlamsız bir şekil alsa da daha sonra bir kadının bedenine dönüşmüştü, hatta bir cesetin... Kadının yüzü Jane'e öyle benziyordu ki onun annesi olduğundan neredeyse emindim. Cansız bir şekilde yerde yatıyordu, Jane önce tereddüt etti fakat ardından düşündüğümden bile daha hızlı halletmişti. İşte şimdi sıra bana gelmişti, arkamdan gelen fısıltıları duyabiliyordum.

"Bence korktuğu tek şey bile yoktur."

"Belki de babasından korkuyordur."

Öne bir adım atmadan önce düşündüm, en büyük korkum neydi benim? Şüphesiz sevdiklerimin ölmesiydi. Pekiala buna kendimi hazırlamıştım ve başaracağıma inanıyordum her ne kadar daha önce bir böcürtle karşılaşmasam da. Kendime gelerek adımımı attım ve derin bir nefes aldım.

Önce karşıma babam çıktı, ben de şaşırmıştım çünkü yalnızca küçükken en çok korktuğum şey oydu... Fakat daha sonra babam bana gülümsedi, öyle bir gülümsemeydi ki bu içinde hem sinsilik hem de gurur barınıyordu. Ben anlamsız bir şekilde bakışlarımı sürdürürken böcürt art arda başka bir şekil aldı. Önce Hestia sonra Flora, Draco, Harry... Hepsi de ölüydü. Elbette ki bunu tahmin etmiştim ve ne olursa olsun başarılı olacaktım.

Fakat daha sonra henüz bitmediğinin farkına vardım. Kendimi gördüm gözlerimin içine bakıyordu, biraz pişmanlık ve biraz korkuyla. Elimde asamı tutuyordum, dudaklarım aralandı ve sesim yankıyla ortaya çıktı.

"Ben yaptım."

Ardındansa Samuel, o da cansız bedeniyle yerde yatıyordu. Bir an vücuduma bir titreme girdi, gerçeklerin yüzüme vurmasıyla içimde bir burukluk oluştu. En çok korktuğum şey sevdiklerimin ölmesi felan değildi, onları benim öldürmemdi. Fakat ben bununla ilk kez burada yüzleşmiyordum, Samuel'i öldürürken zaten yüzleşmiştim.

Yine bir ağlama isteği bastırdı, birkaç gün önceki gibi bir şeyleri parçalamak istiyordum belki de canımı acıtmak. Çünkü acı çekmek, düşüncelerimi birer birer azaltıyordu. Yine ağlamayacaktım, yine nefret ettiğim bir şeyi yapmak zorunda kalmayacaktım.

Asam elimdeydi fakat elimin titremesiyle öyle bir sallanıyordu ki ne yapacağımı bilmez haldeydim. Sanki yere düşecekmiş gibiydi, hissizlik tüm bedenimi ele geçirdi. Onun gözlerimin önünde öldüğü o gece hissettiğim her şeyi tekrar hissttim. Pişmanlığı, kendime duyduğum o nefreti, her nefesimde duyduğum çaresizliği...

Artık hepsi dayanılmaz bir hal alınca ve nefesim daralmaya başlayınca kendime gelmek zorunda olduğumu fark ettim, yenmek zorundaydım. Bunu nasıl alt edebilirdim peki? Diğerleri gibi bunu komik bir şeye dönüştürmenin bir yolu yoktu ya da aklıma bir şey gelmiyordu.
Birkaç dakika geçti fakat yine bir şey yapamadım. En sonundaysa titremeye durdurdum ve asamı havaya kaldırdım.

"Riddikulus."

Önce karşıma yine ben çıktı, aynadaki yansımam gibiydi sanki. Yüzündeki pişmanlık ifadesi sona ermiş huzur verici bir tebessüme dönüşmüştü. Tekrar seslendi.

"Ben onları korumak dışında hiçbir şey yapmadım."

Ardındansa tekrar babamı gördüm gülümsemesi tamamen solmuştu şimdi, görüntüler o kadar hızlı değişiyordu ki takip etmek gerçekten zor olmuştu. Onlar ölmemişti, Flora ve Hestia da diğerleri de teker teker ayağa kalktılar çünkü onları hissediyordum ve şu anda aynı yerde olduğumuzu da adım gibi biliyordum. En sonsa Usta Samuel belirdi, o ise ayağa kalkamamıştı ama yalnızca yüzünde bir tebessüm belirmişti ve bir anda korku dolu ortam dağılmıştı. Sınıftaki ortamı tekrar fark ederek arkaya doğru geriledim, gözlerimdeki yaşlar yavaş yavaş kendini salmadan kolumun kenarıyla hepsini hallettim. Herkes anlamsızca bakıyordu, sanki bekledikleri bir şey değilmiş gibiydi.

Bense tekrar o kararlı halime bürünmüştüm, ne olursa olsun o en çok korktuğum şeyi tekrar yaşamayacaktım..

___________________________________________

Nasılsınız?

Ya ben bu kitabı okuyanları, özellikle yorum yapıp düşüncelerini benimle paylaşanları çok seviyorum ya. (Hayalet okuyucularım sizi de çok seviyorum 👻❤️😉)

ᏰİᏒ ᏒİᎠᎠᏝᎬ ᎻİᏦᎯᎽᎬᏕİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin