3

1.7K 181 108
                                    

      《 Korkutucu Kırmızı Gözler 》

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


      《 Korkutucu Kırmızı Gözler 》

   Genç Leydi, oldukça şaşırmıştı yardım ettiğinin iblis imparatoru olmasına. Endişeliydi de aslında, çünkü içine korku salan isimle fark etmeden tanışmıştı çoktan. Pekâlâ.. bu imparator tüm gücüne rağmen neden bu değersiz bedenden yardım kabul etmişti, emin değildi.
    Şuanda babası ve birkaç şövalye ile imparatorluk sarayına giriyorlardı. Bu görkemli saray, normalde yaşadığı duvarlardan daha fazla ihtişamlıydı. İçi biraz karartan bir yönü olsa da, aslında oldukça bakımlı ve temizdi.
Etraftaki şövalye olduğunu tahmin ettiği şeytanlar, kendisine ve babasına pek hoş bakmıyorlardı. Endişeyle gözlerini indirdi. Büyük bir baskı hissediyordu ruhunda, sessizce adımlarını atmaya devam ediyordu. Babasına yol gösteren şövalyelerin peşinden giderken gördükleriyle duraksamıştı. Yürüdüğü yolun etrafı hiç görmediği türlü türlü bitkiler ve çiçeklerle kaplıydı. Babasını ve diğerlerini bir süreliğine unutup elbisesini düzelterek eğildi yere. Dudakları aralanmış bir şekilde parmaklarını yavaşça bitkiye götürdü. Bu ülkede büyülü canlılara çok rastlanılırdı, o yüzden bu yaprakların zararlı olup olmadığını kestiremiyordu. Dikkatlice yapraklara değdirdi parmak uçlarını. Kadifemsi dokuyu hissettiğinde yüzünde heyecanlı bir ifade belirmişti. Mor ve siyah renklere sahiplik yapıyordu bitki. İnce ve fazlasıyla uzun yeşil yapraklar da sarkıyordu diğer geniş yaprakların arasından.
İlk bakışta korkutucu gözükse de sonradan sadece bu korku, ilgi çekici hale bürünüyordu. Düşündü bir süre.
"Senin adın.."
Kelimelerin dudaklarından çıkışından sonra kalın bir ses kulaklarını doldurdu.
"Tacca chantrieri."
Karanlıkta parlayan kırmızı gözleri fark edince içinde bir titreme hissetti. İkisinin de gözleri buluştuğu zaman konuşmaya devam etti lekeli olan.
"Yarasa çiçeği olarak geçiyor. Şeytan çiçeği dendiği de oluyor tabii."
Sukuna nadir olan bu bitkiye eğilen kızı inceledi dikkatle. Kız şaşkınlıkla kendisine bakıyordu. Karşısındakinin kim olduğumu fark etmiş olmalı ki hızlıca ayağa kalkıp elbisesinin eteklerinden zarifçe tuttu ve imparatoru selamladı. Bu ülkede ne dendiğini biliyordu.
"K-kanlı ayın kızıl ışığı üstünüzde parlasın! İmparator Sukuna'yı selamlıyorum."
Sukunanın gözleri bu manzara karşısında kısılmıştı. Bu insanlar ona çok dostça davranıyor gibi gözükse bile aslında bir sürü iş peşindeydiler. Sukunayı, imparatoru, devirmek istiyorlardı. Bunu yansıtacak siyasi güçleri olmadığı için de.. tek seçenekleri dostça yaklaşıp arkasından kuyu kazmaktı. Hafifçe gülümsedi.
"Tek kaldığınıza göre oldukça cesaretiniz olmalı, prenses Y/N. Buradaki kimse tarafından iyi karşılanmayacağınızı biliyorsunuzdur."
Birkaç adım yaklaştı ve kafasını yana yatırdı hafifçe. Tok sesi, hala elbisesinin eteklerini sıkıca tutan bedene ulaştı.
"Biz misafirleri hoş karşılamayız."
Kızın gözleri titredi bir saniyeliğine ve nefesini tuttu. Karşısındaki adam hiçbir şey söylemese bile içine bir korku düşüyordu.
Cevap vermesi gerektiğini fark edip hızla başını salladı.
"Farkındayım, majesteleri.. Fakat daha önce hiç görmediğim bu çiçek türleri ilgimi çekti ve anlamadan onlara tutuldum. Kafamı kaldırdığımda herkes gitmişti."
Sukuna parmaklarını çenesine götürdü ve düşündüğünü belli eden mırıltılar çıkardı.
"Bu kadar görünmez sayıldığını bilmiyordum."
Kalın kıkırtısı bahçede yankılandı.
"Kim ülkesinin prensesini geride bırakır? Sanırım biraz önemsizsiniz, prenses."
İnsanlığın prensesi zaten bildiği cümleleri tekrardan duyduğunda yutkunmakta zorluk çekmişti. Bu gerçeği zaten herkes kolaylıkla fark edebilirdi. Yine de direkt duymak istemiyordu kimseden. Alt dudağını dişleri arasına alıp ellerini birbirine kavuşturdu kendisinden güç almak için. Umutsuz bakışları gün yüzüne çıkarken imparatoru cevapladı titrek bir sesle.
"Haklısınız. Kimseye yararlı olmadığımdan, ben değersiz bir prensesim. Ülkeme katkı sağlayamadığımdan."
Gözlerini kararlılıkla sukunaya çıkardı ve kaşlarını çattı hafifçe. Bu özgüven nereden geliyordu, emin değildi. Gecenin karanlığına ve esen hafif rüzgâra kapılmıştı cesareti.
"Bu her ne kadar gerçek olsa da, majesteleri bunu açıkça söylememeliydi. Benim önemsiz oluşumun yanı sıra, majesteleri de bir o kadar kaba. Nezaketten yoksun olduğunuzu düşünüyorum."
Sukunanın bu sözlerle gözleri büyüdü ve keyifli bir kahkaha attı. Kıza yaklaştı ve elini yavaşça saçlarına götürdü. İstekli sesini duyurdu ona.
"İşte böyle. Bana daha fazla böyle cüretkâr bak!"
Prensesin yüzüne yaklaştırdı yüzünü.
"O alevlenen gözlerini yerinden sökmek istiyorum.."
Güldü heyecanla. Prenses ne olduğunu anlamamış, gördüğü bu çılgın tepki karşısında eli ayağına dolaşmıştı.
"Majesteleri.. ne diyor- Ah!"
Sukuna prensesin saçını avcuyla kavrayıp sertçe çektiğinde kızın dudaklarından bir inleme kaçmıştı. Gözleri dolmaya başlamış, nefes alışverişlerinin hızı artıyorken sukuna keyifle konuştu.
"Sadece bekle prensesim. Yakında ülkene fazlasıyla yararlı olacaksın."

10 dakikada yazdım çünkü neden olmasın

sukuna x readerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin