《 Anlaşma 》Sukuna, prensesin kulağına keyifle sesini ulaştırdıktan sonra elini çekti saçlarından.
Yüzündeki sırıtmanın solmasına izin vermeden genç kızın gözyaşlarıyla ıslanmış yüzüne doğru götürdü elini. Alnına baskı yaptıktan sonra keyifle konuştu.
"Şimdilik görüşürüz, bu ayrılık kısa sürecek leydim. Çok sevdiğiniz babanızla son zamanlarınızı geçirin."
Prenses korkuyla kurumuş dudaklarını araladığı sırada vücudunun etrafını hafif bir rüzgar esir almıştı. Çoktan bir elle kapatılmış olan görüş açısı tekrar aydınlığa kavuşuyordu. Etrafına hızlıca bir göz attığında sarayın bir koridorunda babasının ve şövalyelerin arkasında buldu. İçinde bulunduğu durumu hızlıca kavradı ve bozuntuya vermeden arkalarından yürümeye devam etti. Elbette, kimse yokluğunu fark etmemişti.
Soğukkanlılığını korumaya çalışsa dahi kalbi hızla çarpıyor, ilk tanıştığı adamın, yani şeytanın, şuan gördüğü gibi birisi olması gerçeğine katlanamıyordu. Kabaca kandırılmıştı. Ayrıca imparatorun eğlendiğini belli eden ses tonu, prensesin tüylerini diken diken etmeye yetiyordu.
Herkes durduğunda gözlerini sabitlediği sarayın zeminlerinden kaldırdı ve büyük kahverengi kapının yanlarında nöbet tutan şeytanlara baktı çekingen bir şekilde. Sonunda büyük imparatoru selamlamaya gelmiş olmalılardı. Aslına bakarsanız, kendileri oldukça ezik bir durumdalardı ama yüce imparator sukunaya kimse baş kaldıramazdı. Konuşmayı kabul etmesi bile insanlar için büyük bir adımdı.
Haber verildiğinde şövalye iblislerden biri içeri girmiş, kısa sürede tekrar geri gelmiş ve büyük kapıyı açmışlardı. Ufak aralık zamanla koca bir açığa dönüştüğünde ilerlemeye devam edeceklerdi ki durdurulmuşlardı. Dediklerine göre sadece kral ve prenses girebilirdi. Babası kızına tehtitkar bir bakış atarken prenses nasıl davranması gerektiği emrini net bir şekilde alıyordu.
En sonunda zorla da olsa can güvenliğini bir kenara bırakmak zorunda kaldılar ve babasıyla beraber içeri girdi insanlığın prensesi.
Gözlerinden yansıyacak olan korkuyu ve endişeyi, her türlü zayıflık olarak gördüğü duyguları gizlemeye çalışıyordu prenses. Kafasını kaldırıp odanın sonunda altınlarla ve siyah kaplamalarla süslenmiş koltukta oturan imparatora baktı cüretkâr bir şekilde. Gözleri buluştuğunda prensesin kalbi hafifçe titredi. Yutkundu ve babası ile beraber imparatorun merdivenlerin üstünde duran koltuğuna yaklaşıp eğildiler ve selam verdiler gözleri yere odaklı bir şekilde.
Kimse iblis imparatorunun gözlerine direkt olarak bakamazdı onun izni olmadan. Bu durum bu ülkede katı bir kuraldı. Prenses her ne kadar buna uymasa da şuan resmi olarak önünde eğildikleri için buna uymak zorundaydı, ayrıca babasının dırdırını çekmemek için. Eh, elbette kellesinden de olmak istemediği için.
İnsanlığın hükümdarı yavşak ses tonuyla dediklerini yayarak konuştu.
"Kanlı ayın ışığı üzerinize parlasın, imparator Sukuna. Bizi misafir eden yüce gönlünüze teşekkürlerimi sunarım."
Kendinden emin bir şekilde sırıtan adama bakınca sukunanın midesi bulanmıştı. Kendisine göre, o piç hiçbir gücü olmadan birilerinin götünü yalayarak konum kazanabileceğini sanan bir karıncadan ibaretti.
Sukuna düz bir şekilde konuştu sesini yükseltip.
"Başını kaldır."
Prenses duyduğu kelimeyle başını kaldırırken sukunayla göz göze gelmeleriyle lekeli olanın kaşları çatıldı.
"Sen değil, prenses Y/N. İndir o gözlerini."
Sert ve ne istediğini belli eden ses tonu büyük salonda yankılandı ve prensesin kulaklarına çarpmasıyla kız hemen bakışlarını indirdi. Kalbi göğsünden çıkabilirmişçesine atmaya başlamıştı. Gözlerinin buluştuğu kırmızı gözlerin endişe verici olmasının yanı sıra, daha yarım saat önce çekilen saçlarının acısını hatırlatıyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp beklemeye başladı.
O arada babasının çenesi kasılmıştı sinirden. Kalın kaşları çatılacak gibi olurken hemen gülümsemiş, konuşmaya başlamıştı geveze bir şekilde.
"Son zamanlarda bize karşı gösterdiğiniz misafirperverlik için teşekkürlerimi sunarım, majesteleri. Bize oldukça iyi baktınız, her gece odama uğrayan farklı kadınlardan bahsetmiyorum bile."
Tiksindirici geniş gülümsemesi yüzüne yayılırken içinden düşünüyordu adam. Şeytan imparatorunun bu tür zevkleri olmalıydı ki kendisi gibi değerli bir konuğa böyle davranmıştı.
Sukunanın dudakları kıvrıldı ve çenesini avcuna dayadı.
"Eh.. seni iyi hissettirmek ayaklarıma kadar gelip diz çökmenin karşılığı."
Kaşlarını kaldırdı keyifle.
"Doğrusu, senden nefret etmelerine rağmen onları sana yolladım çünkü hepsi varlıklarını kaybetmek üzerelerdi. Eğer sana gelirlerse.. onlara para ve kaybetmek üzere oldukları saygınlığı, gücü sarsılamaz hale getirecektim."
Kralın yüzündeki sırıtma yavaş yavaş soluyordu bu sözleri dinlerken.
"Tıpkı.. sana benziyorlar. Değil mi?"
O adam salak olabilirdi fakat prenses iğneleyici lafların altında yatanı fark edebilirdi kolayca. Bir süreliğine nefesini tuttu, hayatı boyu böyle bir aşağılanmaya maruz kalmamıştı çünkü. Biliyordu, babası güç için herkese yalakalık yapabilecek biriydi. Nefret ettiği kişilerin bile yoluna gitmeye çalışırdı.
"Fakat ne yazık ki, beni beceriksizce öldürmeye çalıştılar."
Arkalarındansa, tek amacı öldürmek olan planları kurardı.
İşte, hükümdar olan bu adam, böyle kuruyordu sahte ilişkilerini.
Kafasına dank ettiğinde bozuntuya vermemek için gülmeye başladı.
"O zaman oldukça yazık olmuş onlara. Yakında sizin ellerinizde ölecektirler.. Affetme konusunda pek alçak gönüllü değilsiniz majesteleri."
Sukuna kısılan gözleriyle sırtını dikleştirdi. Bu salak adam diyecek söz dahi bulamadığından anlamamazlıktan geliyordu. Bacağını diğer bacağının üstüne atarken kollarını iki yana saldı.
"Öyle tabii. Elbet ufak isteğimi yerine getirirlerse belki çekecekleri acıyı azaltabilirim."
Prensesin içine bir korku salındı bir anda. Öldürecek miydi? Burada ölecek miydi? Babasına bakmak, onu uyarmak istiyordu ama yapamadı, kafasını kaldırırsa endişe duyduğu sonu erken gelebilirdi.
Sukuna gülümsedi ve gözlerini prenseste gezdirirken konuşmaya devam etti. Genç kız bakışlarını hala yerde tutuyordu. Sıktığı yumrukları titremeye başlamıştı.
Zavallı kız, diye geçirdi içinden.
"Hadi iş konuşalım o zaman, saygı değer misafirim. Dürüstçe, ülkeni altına üstüne getirecektim çünkü fazlasıyla kaşındın, misafirim. Fakat seni oldukça sevdiğim için sana daha kolay gelecek bir teklifte bulunacağım."
Sukuna kıstığı gözleri ve kıvrılan dudakları ile koltuğunda ileri doğru eğildi.
"Ülkenin tek prensesini bana ver. Eğer onu bana verirsen, ülkenden ve canından vazgeçebilirim."
Kafasını eğdi hafifçe kralın değişen ifadelerini izlerken.
"Sonuçta karısını satan biri için daha kolay bir teklif olamaz, değil mi?"o kadar emin olmayarak yayınlıyorum ki,
kötü olduysa affola.