22

466 34 10
                                    

"Asıl üzülmesi gereken,seni kıran benim.Lexa.."derin bir nefes almıştı.

"Sen-nasıl bu kadar güzel sevebiliyorsun ? Hayatımı bambaşka bir hale soktun.Ben eski ben değilim sanki.Umursadığım,düşündüğüm sadece sen oldun.Kendimden nefret ettim,binlerce kez kendime küfürler ettim.Seni o hale soktuğum için..Ama yine sana bir zarar gelmeyeceğini bilsem,senin için kendimden vazgeçerim bunu biliyorum."

"Benim için bir daha sakın bizden ve kendinden vazgeçme.Her şeyi konuşarak çözebiliriz.Sen bana anlatmaya hazır olduktan sonra seni dinlemek için her zaman beklerim.Sen benim hayatımın en değerli varlığı oldun.Hayatımın tümü oldun Clarke.Senden vazgeçmek istemiyorum.Ne şimdi..Ne de daha sonra.."

Dediğimde Gözünden yaş aktı ama aynı zamanda da gülümsüyordu.Kollarını sıkıca boynuma dolayıp sarıldı.Bırakmak istemiyor gibiydi.Sanki içine sokacaktı beni şuracıkta.

"Bana hayatın yaşanılabilir olduğunu gösterdiğin için teşekkür ederim Lexa."

"Bana yaşamak için bir sebep verdin Clarke."dedim saçlarını koklayıp,öperek.

— —

"Yarın işe gidecek miyiz ?"dedi.Dışarı baktığı gözlerini bana çevirerek.

"Gideriz Clarke.Önemli toplantılarımız var."

"Tamam canım.Haklısın biraz aksattık."

"Senden önemli değil ama biliyorsun."

"Biliyorum."dedi gülerek.

Bir süre sonra,yemeklerimizi yedik ve ortalığı üzerinden toparladık.

Elimize kahvelerimizi alıp salona oturduk.

"Lexa ?"

"Efendim."

"Piyano çalabiliyor musun ?"dedi meraklı gözlerle bana bakarak.

"Evet çalabiliyorum.Çocukken öğrenmiştim.Gel."dedim ve onu elinden kaldırarak piyanonun yanındaki tabureye oturttum ve parmaklarını tuşların üzerine koydum.Yaptığım her hareketi merakla takip ediyor.Gerçekten hevesli gözüküyordu.

Ben de Ellerimi onun ellerinin üstüne götürdüm ve yönlendirmeye başladım.Şarkı söyleyen birisi değildim.Söylemezdim fazla ama şu an kelimeler ağzımdan dökülmeye başlamıştı.

Well, you only need the light when it's burning low
(Işığa yalnızca sönmeye başladığında ihtiyaç duyarsın.)

Only miss the sun when it starts to snow
(Güneşi yalnızca kar yağmaya başladığında özlersin.)

Only know you love her when you let her go
(Onu sevdiğini ise yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın.)

Only know you've been high when you're feeling low
(Kendini yalnızca dipte hissettiğinde yüksekte olduğunu anlarsın.)

Only hate the road when you're missing home
(Yalnızca evi özlediğinde yollardan nefret edersin.)

Only know you love her when you let her go
(Onu sevdiğini ise yalnızca gitmesine izin verdiğinde anlarsın.)

And you let her go
(Ve gitmesine izin verirsin.)

Çalmaya devam ederek ona baktım şaşkın gözlerle bana bakıyordu ama gülümsemeyi de ihmal etmemişti.Yavaşça başını omzuma yasladı.

Staring at the ceiling in the dark
(Karanlıkta tavana bakıyorsun.)

Same old empty feeling in your heart
(Kalbinde eski o boş his.)

'Cause love comes slow, and it goes so fast
(Çünkü aşkı geç bulur,erken kaybedersin.)

Well, you see her when you fall asleep
(Uykuya daldığında onu görürsün.)

But never to touch and never to keep
(Ama asla dokunamazsın ve devam ettiremezsin.)

'Cause you loved her too much, and you dived too deep
(Çünkü onu çok sevdin ve derine aldın.)

Parmaklarını yavaşlatarak çalmayı bitirdiğimde başını kaldırdı ve bir elini yüzüme yerleştirerek kendine çekti ve dudaklarımızı birleştirdi.Naif ve tutkulu bir şekilde yavaşça öpüyordu.

"Sensiz ben var olamam Lexa."

Earned It (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin