25. Bölüm

63 6 0
                                    

Keyifli okumalar.

On saat sonra

"Hadi! Her şeye gücü, kuvveti fazlasıyla yeten Ferman Adıvar! Aç gözlerini kardeşimin. Senin buna da kudretin yeter ne de olsa. Sorumlusu olduğunun bu işi düzeltsene! Senin. Sadece senin yüzünden benim Defne'm, çocuğunun ilk ultrason resmini göremeyecek, o minicik nohut tanesinin biraz büyüdüğünde karnına nasıl şekil verdiğini göremeyecek, kendine gidip de anne tokası, gebe kıyafetleri seçemeyecek! Hadi hadi! Sana diyorum. Hadi kudretli yıkık! açsana çocuğunun annesinin gözlerini!"

    Gözyaşlarını mı sileyim? Ayakta durmakta zorlandığı için koluna mı gireyim yoksa sakinleşmesi için Ferman'dan mı uzaklaştırayım? Acısını anlıyordum ve ona sonuna kadar hak da veriyordum ama bunun tek sebebi Ferman değildi. Ayrıca o da  zaten fazlasıyla üzgündü. Ne de olsa bunu yaşayan, hem doğacak çocuğunun annesi hem de ikisi de her ne kadar kabullenmese de eşiydi. Zaten yeterince matem havasının sardığı hastane atmosferinde olan her kötü şeyden Ferman'ı da suçlayamazdı. 

"Beril, sakin ol! Ferman'ın Defne'ye bir şey yaptığı yok. Hem o minicik yavrucak Ferman'ın da evladı. Ayrıca başımızdan geçen her kötü şeyde Ferman'ı günah keçisi kılamayız öyle değil mi tatlım?"

    Söylediklerimden sonra sakinleşmesini bekliyordum. Tabi sakinleşmesiyle birlikte de en kötü haklısın tarzında mahcupluk içerici cümleler bekliyordum ki benim mavi sandığım renk, meğerse hiç mavi olmamıştı.

          "Değil Devran değil! Başımıza gelen bütün musibetlerin bu adamın babası olacak iğrenç herif ve bizzat bu adam sebep oldu. Bu iğrenç baba, oğul, Defne'mden önce neredeyse babasını alıyordu, sonra da annesini. Ya küçücük bir çocuktu ya Rüzgar! Gerçi hala da öyle. Bir insan henüz daha on yaşını bile doldurmamış bir çocuktan ne ister ya? Hayır, yani doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor!  Alamadı bunları tabi, şimdi de hayallerinde doktorluk olan kardeşimin gözlerini aldı. Bunlar da yetmedi, kendisinden nefret eden, ondan boşanmak isteyen kardeşimi hamile bıraktı. Kim bilir kardeşime zorla neler yaptı da yaklaştı bu cani! Ne istedin ondan ya? Bir masmavi gözleri kalmıştı solmayan. Sen onları bile kararttın. Yazıklar olsun senin gibi kocaya, senin gibi kendine adam diyen mahlukata yazıklar olsun!"


  (...)


Beril, Ferman'a ardı ardına, adeta bir kurşun misali yolladığı en ağırından kelimeleriyle, kelime başı bir tık daha deviriyordu Ferman dağını. Tabi o sırada da Beril'in konuşmasının, kendisinin Ferman'ı az da olsa savunma yönündeki konuşmasını nasıl dozer gibi ezdiğini izliyordu Devran. Tabi bunca şeyin yanı sıra, daha doğrusu şuan yaşanan bu tartışmanın asıl sebebi olan Defne'nin gözleriydi her şeyden önemli olan. Gerçekten ufacık bir çarpmayla bir insanın gözleri nasıl kör olurdu? Hayatları hayat olmaktan çıkan bu gençlerin şuan ve bundan sonra tek düşünecekleri şey olacaktı Defne'nin masmavi gözleri ve tabi kör talihli kadının karnındaki minicik yavrusu.

On saat önce 

    Asistanlar fır fır dönüyordu hasta yatağındaki Defne'nin başında. Devran, oda penceresinin bahçeye bakan kısmına doğru kendini salmış, bahçedeki insanların hayat telaşını dışarıdan görüldüğünü kadarıyla izliyor, Beril, kendini bembeyaz duvarın bağrına bırakmış, gözlerinin önünde tedavisi yapılan Defne'ye bakıyor ve son olarak Ferman ise, kapının kasasına dayanmış, eşiğe gözlerini dikmiş öyle düşünüyordu. Ne uçlarda düşündüğü ise en az Defne'nin durumu kadar meçhuldü. 


   Serumunu, ilaçlarını vs. değiştikten sonra bu küçük ama koca yürekli aileyi baş başa bırakmıştı asistanlar. Aradan geçen bir süre sonra yüzünün neredeyse yaslandığı duvarın rengini aldığı Beril, zorla çıkan bitap sesiyle konuşmaya başladı.

A'VAZ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin