22.bölüm

37 6 0
                                    


Keyifli okumalar.

  "Ferman Bey! Defne Hanım! Efendim kahvaltı hazır! Hanımefendi de sizi aşağıda bekliyor."

Üzerimde hayvan gibi geceden uyuya kalan kocamı bir an önce uyandırmam gerekiyordu yoksa altında nefessizlikten ölüp gidecektim ama yarı çıplak olduğu için ona dokunmak istemiyordum daha fazla. Gerçi benim de ondan geri kalan bir yanım yoktu. Kendimce doğru olan bir hatam yüzünden ben de yarı çıplak vaziyetteydim. Şu an içeri biri gelse... O anı düşünmek bile istemiyordum doğrusu. 

  Sırf mecburiyetten kafasını boynuma gömen kocamı omzundan hafifçe ismini sayıklayarak dürttüm. Ben onu dürttükçe o bana sokulmaya devam ediyordu. Bu şekilde olmayacağını anlamıştım ve derin bir nefes alarak bir çırpıda onu omuzlarından yakalayıp yatağın boş olan sol koluna salıverdim. Hâlâ kütük gibi uyuyordu. Ben de art arda gelen nefeslerimi ilkokul çocuklarının İstiklal Marşı okuma sırası gibi sıralamaya çalışıyordum. 

Benden ayrılmasıyla gözlerini aralayan kocama baktım. Bana gülümsediğinde ben de ona gülümsemeye çalıştım. Dün gece olanların kendimce bir hata olduğunu düşündüğümü söylemeyecektim. Sonuçta bu hatanın tek sorumlusu o değildi. En az onun kadar suçluydum ben de. "Günaydın," dedi mırıldanarak. Ses tonu yumuşaktı. Uyku mahmurluğunun verdiği bir yorgunluk taşıyordu. 

"Günaydın!" diyerek karşılık verdim ben de. Ayağa kalktım, bir çırpıda incecik battaniyeyi bedenime sardım. "Ablan bizi çağırıyor, kahvaltı da hazırmış. İstersen sen aşağı in, ben de geliyorum hemen."

Ferman gözlerini ovalayarak yatakta doğruldu. "Duş almam gerek." dediğinde utanarak başımı öne eğdim.

Neredeyse fısıldayarak "Ben de." dedim. Her ne kadar oldukça sessiz konuşsam da Ferman beni duymuştu. 

Sırıtarak kafasıyla onayladı beni. Ayağa kalktı, onu çıplak görmemek için hemen gözlerimi kapattım. Görmesem de Ferman'ın kahkahasını duyabiliyordum. "Ne o birden utanmaya mı başladın? Hatırladığım kadarıyla dün gece hiç de gözlerini kapatmıyordun." 

Sözleri ile yerin dibine girdiğimi hissettim. Yaptığım hata bir kez daha yüzüme vurulurken kendime kızmaktan başka hiçbir şey yapamadım. Çok garipti. İnsanın yaptığı küçücük bir hatanın böylesine felaket sonuçlar doğurması akıl almıyordu. Yine de boyun eğmedim. Gözlerim hâlâ kapalıyken "Seni bir de gündüz gözüyle görmemi istemiyorsan hemen kaybolursun. Zira gecenin karanlığında birçok kusurunu görmemiştim."

Ferman yine güldü. "Vücudumda hiçbir yerimde kusur bulamayacağına garanti verebilirim karıcığım. Ayrıca uyarmam gerek, battaniye o kadar da kalın değil." 

Bir kez daha utanan taraf Ferman değil de ben oldum. Bu adamın her söylediğime cevap vermesinden nefret ediyordum. Daha fazla uzatmamaya karar verdim, zira yine utanan ben olacaktım. 

"Bakıyorum da çok utandın." dedi Ferman. Sinirlerim tepeme çıkarken "İkimizden birinin utanması gerektiğini düşündüm." diye cevapladım ve gözlerimi açmadan, üzerimde 'yeterince kalın olmayan' battaniyeyle banyoya girdim. Ferman'ın homurdandığını duyuyordum ama herhangi bir şey söylemeden odadan çıktı. Bunu da çarpan kapının sesiyle anlamıştım.

Hızlıca duş aldım ve banyodan çıktım. İç çamaşırlarımı giydikten sonra, üzerime siyah, dizimin biraz üstünde kalan bir elbise giydim. Saçımı kuruttuktan ve saç-makyajımı yaptıktan sonra artık aşağı inebilirdim.

Aşağı indiğimde Feride Hanım'ın bıkkın yüzüyle karşılaştım. Anlaşılan epey geç kalmıştım. Aynı yüz ifadesini suratıma yerleştirdikten sonra onun bu sefer de tam tersi bir şekilde güldüğünü gördüm. Bunlar abla kardeş dengesizlerdi. Feride Hanım yanıma geldi, yüzünü yüzüme yaklaştırarak neredeyse fısıldarcasına "Dün gece sert geçti anlaşılan." dedi ve ekledi "Ama olsun, önemli değil. Önemli olan çiftimizin mutluluğu."

Gözlerim fal taşı gibi büyürken arkamdan gülen Ferman'ı duydum. Arkama döndüğümde gördüğüm ıslak saçları onun da duş aldığını bana gösteriyordu. Ben yine utanırken Ferman Bey'in umurunda bile olmamıştı bu ve ben yine kendimi kendime lanetler okurken bulmuştum. Bir daha asla gereksiz inatlaşmaya girmeyecektim. Hele ki şeytanın vücut bulduğu bu adamla asla!

Kimse bir şey söylemeden yemek masasına geçtik. Ben utancımdan başımı peynir tabağından kaldıramıyordum. Bu durumu bilen Ferman ise oldukça eğleniyordu. Genelde gülemeyen adamın gün boyu yüzünden gülücük eksik olmamıştı. 

Feride abla sonunda masadaki sessizliği bozan taraf oldu "E-e Defneciğim okuyor musun?" diye sordu.

Tam ağzımı aralayıp cevap verecekken Ferman yine kendini araya soktu "Yok. Okumuyor." 

Ferman'ın söylediği şey üzerine istemsizce tek kaşım havaya kalktı. "Ne zamandan beri? Hatırladığım kadarıyla en son okuduğum bir okul vardı. Tabii sen gelip profesörümü dövene kadar vardı. Şimdi atılmadıysam eğer; evet okuyorum." dedim son cümlemde Feride Hanım'a dönerek.

Feride Hanım'ın da kafası karışmıştı. "Nasıl yani? Profesörü dövdü derken? Ferman yine kimi dövdün kardeşim?" dedi. Anlaşılan bu Ferman'ın ilk vukuatı değildi. Gerçi pek şaşırmamak gerekir. Sonuçta babası Talaz Adıvar'dı.

"İlk olarak o Soysalların itine profesör diyerek o konumu lekelemeyin. İkinci olarak da bir  profesörü dövecek kadar alçalmadım. Hele de kendim de bir profesörken." dedi. Feride Hanım kafasını anlayışla salladığında onun da Ferman gibi anladım. Sanırım şaşırmamam gerekiyordu. Sonuçta o da nihayetinde bir Adıvar'dı.

Derin bir iç çektim. "Pes ediyorum cidden. Al bir Adıvar'ı, vur ötekine." dedim.

Bir anda abla kardeşin üzerime yoğunlaşan rahatsız edici bakışları söylememem gereken bir şeyi söylediğimi düşündürttü. Eğer Adıvar ailesindeyseniz bu pek de şaşacak bir şey değildi. Derken Feride Hanım'ın gözünden düşen gözyaşını gördüm. Onu bu kadar incitecek ne yaptığımı anlayamamıştım. Dudaklarından bir de küçük bir hıçkırık kaçırdığında gözlerimin dolmasına engel olamadım. Ne söylersem söyleyeyim sonuçta Feride Hanım'ı incitmiştim.

Ferman'dan yardım dilercesine ona baktığımda onun da bana baktığını fark ettim. Gözleri doluydu. Eğer odada benden başkası olsaydı bana bakmadığın yemin edebilirdim. Ferman'ın gözleri benden ötesine bakıyordu ama bedeni bana dönüktü. Ne söylemiştim de iki kardeşi bu hale getirmiştim bilmiyordum. Ama oldukça kötü bir şey olduğuna da emindim. Hele de Ferman Adıvar'ı bu hale getirdiyse gerçekten berbat bir şey söylemiş olmalıydım. 

"Ferman özür...." derken Feride Hanım ayağa fırladı birden.

"Benim... Hava... Almam... Gerek..." dedi nefes nefese ve cevap beklemeden hızlıca yukarı kata çıktı. 

Feride Hanım'ın gidişiyle az biraz da olsa rahatlayarak Ferman'a döndüm. "Ferman ne oluyor? Bilmeden kötü bir şey mi söyledim?" dedim. Ben de Ferman da Feride Hanım'la birlikte ayaklanmıştık. 

Ve o an ilk defa Ferman'ın gülümsediğine şahit oldum. Gözleri kırmızı kırmızıydı. Birkaç damla firar etmişti bile. Ama yine de yüzünde büyükçe bir tebessüm etti. Kafasını iki yana salladı. "Hayır." dedi. "Hayır sen kötü bir şey söylemedin Defne." 

Ardından adım atarak yanıma yaklaştı. Elleriyle yüzümü avuçlarken anlını anlıma dayadı. "Çok çok kötü bir şey söyledin." dediğinde donakaldım. Ben bu kadar kötü ne yapmış olabilirdim?

"Yapma Defne..." dedi ve ekledi "Yalvarırım sana. Yapma bunu! Bana bunu yapma! Onu bana hatırlatma!" 

"Kimi..." diyecektim ki birden o da hızla evden çıktı.

Gerideyse ayakta bir şekilde şaşkın şaşkın onun gittiği yere bakan beni bıraktı. Bir şeyler dönüyordu. Benden bağımsız bir şeyler... Değişiyordu bir şeyler ve ben bu değişime ayak uyduramıyordum. Tıpkı tam şu anda olduğum gibi ortada kalıyordum. Bir başıma. Aklımda bir sürü soru vardı. Feride Hanım'la Ferman'ın bu hale ne düşürmüştü?

Daha da önemlisi Ferman'ın bahsettiği kişi kimdi?


A'VAZ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin