0

371 22 15
                                    

Matematik sınırları dahilinde çözülemeyen binlerce problem var. On binlerce. Yüz binlerce. Milyonlarca, eğer dünyaya kazık çakma niyetindeyseniz. Bana aslında baya bir komik geliyor bu olay, yani düşünün, o gün kaç kişi dinozorlara yem oldu diye hesaplamak için oluşturduğunuz bir şeyin bu kadar büyümesi. Hani tamamiyle fani bir beyin tarafından ortaya çıkmış olmasının yanı sıra asıl komik olan şey insanoğlunun kendi oluşturduğu bir şeyi çözememesi. Üstüne üstlük çözülemeyen onca şey olmasına rağmen onları çözmeye çalışırken ortaya teoriler atılması ve insanların doğruluğunu bilmeden bu teorileri de başka çözülemeyen problemlerde kullanmaları. Of. Boğazım kurudu.

Doğrusunu isterseniz matematik hakkında bir fikrim yok. Matematik hakkında birden fazla fikri olan birini tanıyorum gerçi, hatta bu tam da şu an burada olma sebebim. İkimizi de yıllardır çözülemeyen mevcut bir matematik probleminin ortasında bıraktı ve ben silahsız olmanın hiç bu kadar işe yaramaz hissettireceğini düşünmemiştim. Yani bilirsiniz, silahınız yoksa en azından yumruklarınız konuşur değil mi? Hayır. Meğersem matematikte yumrukları konuşturabileceğiniz tek bir alan bile yokmuş. Mark bana bunu söylememişti.

Ama Mark bana şunu söylemişti: Mutlu Son Problemi.

Bana bunu ilk anlattığı zaman çok dinlememiştim doğrusu. Yani bizim arkadaşlığımız böyledir aslında, Mark bana gelir bir şeyler anlatır, ben dinlermiş gibi yaparım çünkü anlattığı şeyler için her zaman çok salağımdır. Ama onu anlatırken izlemeyi severim. Çok heyecanlı olur, elleri asla durmaz ve iğrenir misiniz bilmiyorum ama bazen tükürüğünü yanağımda hissederim ama silmek için hiçbir şey yapmam çünkü konsantrasyonu aşırı kolay bozulur. Sonlara doğru konuşmaktan sürekli sesi kısılır ve benim daima yanımda bulunan su şişelerimden birini hiçbir şey demeden kafaya dikip bitirir. Bana anlayıp anlamadığımı sorduğunda daima kafamı anlamış gibi aşağı yukarı sallar ve "Matematik," derim büyülenmiş gibi ona bakarak. "Ne harika şey."

Oysa o an tek isteğim Mark'ın anlatacağı şey bitene kadar kendimi hibernasyona almak olur. Ama bunu asla yapamam ve bunun nedeni inanın ne imkansız olması ne de yüce gönüllüğüm. Gerçi onun payı olmadığını söyleyemem, baya mükemmel biriyimdir çünkü. Yine de sebebi bu değil, sebebi onun benim en yakın arkadaşım olması ve onu hevesi kırılmış bir şekilde göreceğime o çözülmemiş bütün problemleri çözerim daha iyi. Ya da göğsüme 8 kurşun yiyebilirim ama inanın benim kafamda matematikle bağlantılı her şey bu alternatiften daha kötü.

Bu yüzden Mutlu Son Problemini ilk duyduğumda da aynı şeyi yapmıştım. Beynimin içinde ardı ardına zelzeleler yaşanır ve kafamın acı çektiğini fiziksel bir şekilde hissederken "Vaay." demiştim. "Baya havalı bir şeye benziyor bu...şey, problem."

"Yani havalı olup olmadığı tartışılır. Sonuçta çözülememiş olması baya boktan bir şey. Kafa yoruyor, anladın mı?"

Anlamaz olur muydum. "Anlamaz olur muyum." diye mırıldanmıştım çimlere bıraktığı su şişesine bakarken. 37 saniyede bütün şişeyi bitirmişti ve bu bile ilgimi daha çok çekiyordu.

"Ama yine de iyi bir şey." Sonra avcunu çimlere doğru bastırıp kollarının üstünde eğilmişti ve gökyüzüne bakarak derin bir nefes almıştı. "Düşündükçe yaşadığımı hissediyorum."

Ona inanmayarak bakıp "Ucubesin gerçekten." demiştim. Bu kadar klişe bir cümle kurduğu için ondan nefret ediyordum cidden.

Ona ucube diyişimi kıçına bile takmayıp emekleyerek yanımdaki boşluğa yayıldı. "En güzel tarafı da ne biliyor musun?" Kafasını bana doğru çevirip hülyalı hülyalı bakarken cevap vermemi umursamamasına rağmen kafamı sağa sola sallamıştım. "Bu problemin iki bilim insanının evlenmesine sebep olmuş. Ester Klein ve György Szekeres. Rüya...gibi."

Mevcut bir problemin ortasındaki savaşımızı o gün başlattık. Ben çıplak ve silahsız bir şekilde ateş hattında duruyordum, Mark ise full teçhizatlıydı. Ben ölmemek için baya yanlış şeyler yaptım doğrusu, inkar etmeyeceğim. Ama kaybetmekten çok korkuyordum. Savaşı değil. Mark'ı. Hangi papağansınız testinde renklilerden çıkmadığımda ağlarken beni teselli eden, ne zaman olursa olsun ihtiyacım olan şeyi karşılamak için yurt pencerelerimiz arasına mini bir teleferik sistemi kuran, dalga geçilecek seviyede romantik komedi seven, sevdiği şeyler hakkında konuşurken kendinden geçecek biçimde heyecanlanan, kalabalık ortamları sevmemesine rağmen benim için kocaman doğum günü partileri hazırlayan ve ne olursa olsun yanımda olacağını söyleyen kişiyi.

Ailesiyle her kavga ettiğinde yanına koşup eğlendirmeye çalıştığım, hangi bilim insanısızın testinde Stephen Hawking çıktığı için teselli ettiğim, mini teleferiğimize her gece o sevdiği için bonibon koyduğum, 10 Things I Hate About You sonunda daima ağladığı için peçete uzattığım, sevdiği şeylerden konuşurkenki heyecanına hayran olduğum, doğum günlerini asla yurt odasından çıkmayacak şekilde planladığım ve ne olursa olsun yanında olacağımı söylediğim kişiyi. En yakın arkadaşımı. Kaybetmekten korkuyordum. Çünkü bilmiyordum, nasıl bilebilirdim ki?

Mark korkmadı.

Ama ben kaybettim.

Çok komik bir şekilde her şey olup bittikten ve bir gün artık akıtacak göz yaşım kalmadığında aklıma bu problem geldi. Mutlu Son Problemi. Bir matematik problemi olmasına rağmen isminin bu kadar güzel olması çok saçma olan ve düzlemde herhangi üçü aynı doğru üzerinde olmayan keyfi beş noktadan konveks dörtgen elde edilecek şekilde dört nokta seçilebileceğini söyleyen iddiadan ziyade iki insanı bağlayan o problem. Galiba hiçbir zaman bunu anlayabilecek kadar zeki olamayacaktım ve bence asıl bu tarihin en büyük problemiydi.

 Galiba hiçbir zaman bunu anlayabilecek kadar zeki olamayacaktım ve bence asıl bu tarihin en büyük problemiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
mutlu son problemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin