4

117 17 20
                                    

Dünyada boktan bir düzen var. Düşünmek istemediğiniz şey sürekli aklınıza gelir, kafanızı kurcalar ve sonunda o şey dışında başka hiçbir şey düşünemez olursunuz. Aynısı korkular için de geçerli, neyden en çok korkarsanız onun başınıza gelmesi gibi bir huyu vardır bu düzenin. Küçükken çekirgelerden o kadar korkardım ki bahar olmasa bile ne zaman bahçeye çıksam illa ki üstüme bir çekirge zıplardı. Bahçeye çıktığımda çekirge istilası olma ihtimalini o kadar fazla düşünürdüm ve o kadar korkardım ki bundan sonum daima bağıra bağıra eve girmek olurdu. Bu yüzden ağaçlık alanlarla ve bahar mevsiminde tarlaya gitmekle aramda ciddi problemler var. Ama bunlardan bahsedişim çekirgedeye dair duyduğum bitmeyen korku değil, sebebi korktuğum şeyler.

Çekirgelerden daha çok korktuğum bir şey varsa o da sevdiklerimle aramdaki bağdır. Birilerini kaybetmekten ölesiye korkarım çünkü kazanmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Üstelik bunca kalabalığın içinde gerçekten kaybetmekten korktuğum ve onlarsız bir şey yapamayacağımı düşündüğüm çok az kişi var. Yanlış anlamayın, hayatımdaki herkesi seviyorum. Hazırlıktaki o selam verdiğim kızı bile, biraz. Ama en küçük matruşkada sadece birkaç kişi var ve onları kaybetmekten çok korkuyorum. Eğer çekirgeler ve bu korkum arasında bir seçim yapabilseydim çekirge istilasını tercih ederdim çünkü asıl korktuğum şey yalnız olmak.

Korkularımın gerçeğe dönüştüğü zamanlar çok oldu. Mark ile hiç kavga etmeyiz diyemem çünkü genelde ayda bir ikimizin de birbirimize çok sinir olduğumuz dönemler olur. Bunlar bazen birbirimizi alttan almamızla sonuçlansa da bazen kaprislerimize dayanamayıp kapıları suratımıza kapattığımız kavgalar da yaşarız. Hiç kavga etmeyen arkadaşlıklar bana daima garip gelir, eğer karşımdaki kişinin beni kırmasına izin vermezsem nasıl beraber toparlanacağız? Ya da eğer birbirimizi alttan almayı öğrenmezsek nasıl dostluğumuz uzun sürecek? Hepimizin kusurları var ve dostluğun çekirdeği de bunları törpülemek ya da kabullenmekten oluşuyor.

Konunun korkularımdan kavgalara gelmesinin sebebi Mark ile kavga ettiğimizden değil, Mark ile kavga edeceğimizden. Bazı zamanlar bunu hissedebiliyorum çünkü aramızda gerilmiş bir ip oluyor. İpi en çok kim çekerse genelde de kavgayı o başlatıyordu ve bugün elimi o ipe sıkı sıkı sardığımı hissettim çünkü Mark ile neredeyse bir haftadır görüşmüyorduk. Kafamda belki de gerginliğimin tek sebebinin bu olduğuna dair bir şeyler dönüyordu ama bunun bu kadar basit olacağını sanmıyordum. İpi elime sıkı sıkı dolamamın sebebi Mark'ın bir hafta boyunca ben hariç her şeye vakit ayırmasıydı. Bunu biliyordum çünkü zumba dersi son bir haftadır ondan haber aldığım tek zamandı. Başka bir deyişle Jaemin aracılığı ile ondan haber aldığım tek zaman.

"Ne düşünüyorsun?"

Jeno odamdaki halıfleksin üstüne attığı yastıklarımın arasına gömülmüştü. Bugün ikimizin de dersi aynı saatlerde bittiği için yemek yedikten sonra benim odamda takılmaya karar vermiştik. Jeno birkaç hayranından kaçıyordu ve benim de tanıdık simalar görmeye kotam dolmuştu açıkçası.

"Hiç," dedim ona aslında ne düşündüğümü söyleyip söylememekte kararsız kalırken. Sebebi ondan bir şey gizleyişim değildi, Jeno acı gerçekleri yalanlara tercih ederdi ve ben şu an yüzüme bir şeyler vurulmasını istiyor muydum bilmiyordum.

"Normalde olsa buna şaşırmazdım şekerim," dedi gözlerini devirirken. "Şaşırma ama bazen sen bile bir şeyler düşünebiliyorsun."

Yediğim patlamış mısırlı cipsten bir tanesini ona fırlattığımda göbeğine düşen mısırı alıp ağzına attı. Derin bir nefes aldıktan sonra kafamı yatağın başlığına yasladım. "Sanırım Mark ile kavga edeceğiz."

"Kaç günlük falcısın?"

"Saçmalamaya devam edersen on dakikaya ölü olacağını bilecek günlük falcıyım." Gözlerimi devirdim. "Ciddiyim. Farkında değil misin?"

mutlu son problemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin