6

114 14 23
                                    

Hazırlıktaki kızı biliyorsunuz. Bazen gerçekten bütün her şey onun yüzünden olmuş gibi hissediyorum. Hani olur ya, her şey olup bittikten sonra dönüp baktığınızda olaylar zincirinin ilk halkasında hiç beklemediğiniz biri görürsünüz. Yani bu tarz şeylerin kesin bir başlangıç tarihi olur mu emin değilim ama benimkinde hazırlıkta ismini bile bilmediğim ama önümdeki sırada oturan kestane renkli saçlara sahip kız var. Biz ona Halka diyelim. Halka bizim sınıfımızda her sınıfın mesaj grubunda sürekli saçma muhabbet döndürüp hocaya doğum gününü soran, her özel günde de gruba mesaj atmayı ihmal etmeyen, klasik bir hazırlık sınıfında olması gereken ve öğrencilerin yarısının gıcık kaptığı kişi görevini üstleniyordu. Halka gibi insanlar ön sıranızda oturursa derse odaklanmanız imkansızdır çünkü bu kişiler dersle çok ilgiliymiş gibi gözüküp aslında etrafındaki herkesi rahatsız etmede master yapmışlardır. Her neyse. Halka fena biri değildi, yeryüzündeki en gıcık özellikleri kendinde toplasa da bir şekilde bana kendini sevdirmeyi başarmıştı. 

Eğer hocanız yeni mezun bir asistansa ve sizin de ergenlik hormonlarınız kaynıyorsa, üstelik sınıfınızda bir kanadalı varsa hazırlık dersleri düşündüğünüz gibi geçmiyordu. Çoğu kişi bu söylediğim şeyleri fırsat bilip genelde bizim sıranın etrafında toplanırdı. Aslında ben kalabalığa alışıktım çünkü lisede de takıldığım kalabalık gruplar olmuştu ama Mark'ın ona gösterilen bu ilgiye alışması zor olmuştu. Speaking alıştırması yapıyorduk. Mark sayesinde ingilizcem sınıftaki çoğu kişiden iyiydi bu yüzden genelde bu tarz alıştırmalarda söyleneni yapmak yerine öylesine şeylerden konuşurduk. Gece ne yaptığımızdan ya da sabah gelirken yolda gördüğümüz bir broşürden filan.

Tabii ki Halka göbek bağı bizimle beraber kesilmiş gibi davranmakta ustalaşmıştı. İkinci aydan itibaren artık bizi dinlediğini saklamaya bile çalışmadan direkt sandalyeyi arkaya çevirip izlemeye başlamıştı. İlk zamanlar garip gelse de arada bir sohbet ettiğimizde çok da fena biri olmadığını anladım bu yüzden bizi dinlemesi beni o kadar rahatsız etmedi. Yine o günlerden birinde, Halka sandalyesini çevirmiş bizi dinlerken Mark "Hayır, yanlış söylüyorsun," diye beni durdurmuştu.

"Ne? Nasıl?"

"Yanlış telaffuz ediyorsun." 

Mark o sene gözlüklerini değiştirmişti. Yuvarlak gözlüklerini çıkartıp gömleğinin ucuyla camını sildiğinde ona odaklanabilmek için yana doğru dönüp dirseğimi masaya yasladım. Göz ucuyla baktığımda Halka'nın bizi izlediğini görebiliyordum. Dikkatimi gözlüklerini takmış Mark'a çevirmiştim. 

Sandalyesini biraz bana doğru ittirdiğinde dizlerimiz birbirine değecek şekilde oturuyorduk. "Biraz daha yuvarlak söylemeyi dene," 

Söylediği gibi yaptım. Daha yuvarlak söylemeye çalıştım ama bu sefer de dilim dönmemişti ve bir kelimeden ziyade öylesine bir ses çıkartıyormuşum gibi çıkmıştı. İkimiz de yarım dakikalık bir bakışmadan sonra uzun bir kahkaha krizine girdik. Ben gülmeyi bıraktığımda Mark beni taklit ediyor, gülüşümü yeniden başlatıyordu. O derin derin nefes aldığında yine garip bir şekilde bakışıp gülmeye devam ediyorduk. Sonunda ders bittiğinde ve sınıf boşaldığında Mark tuvalete gitmesini gerektiğini söyledi. Onu gülmemek için dudağımı ısırarak onayladığımda "Sen git, ben eşyalarımızı alıp geliyorum." dedim.

Önüme döndüğüm gibi Halka ile karşılaştım. Uzun saçlarını bir omzunda toplamış garip garip bakıyordu. Daha deminki huzurlu halim kendini huzursuzluğa bırakınca "Ne?" diye mırıldandım.

"Çok garip biliyor musun?"

"Neymiş o?" dedim masadaki kitapları toplarken.

"Hayatımda sizin kadar arada garip bir hava yaratmadan uzun süre bakışan kimse görmemiştim. Resmen sadece birbirinize kilitleniyorsunuz...ve sonra puf!" yumruk olmuş ellerini kapatıp açtı. "Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsunuz. Bu kadar uzun süre bakıştığın birine aşık olmaman imkansız."

mutlu son problemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin