2

148 17 32
                                    

Bir inanışa göre Tanrı biz yeryüzüne inmeden önce ruhlara melek mi yoksa insan mı olmak istediğini sorarmış ve ancak gerçek cesareti olan ruhlar insan olmayı seçermiş. İnsan olmayı seçecek cesareti nasıl bulduğumuzu inanın bilmiyorum, bilmediğim ikinci şey de insan olduktan sonra korkak olursam ne olacağı. Böyle spiritüel şeylerin altındaki anlamları okumayı ve düşünmeyi seviyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse bu bana integralden daha önemli geliyor. İkisi de empirik değil ve ikisi de tamamiyle uydurmadan ibaret ama soran olursa ben antin kuntin edebi şeylerle ilgilenmeyi ve onlara kafa yormayı daha çok seviyorum. Kim karışabilir ki? Cevap kimse.

Buradaki derin anlam tabii ki dünyada olma amacımıza kılıf uydurmayı kapsıyor ama benim aklım cesareti bu bedendeyken gösteremezsem neler olacağında. Bu cümleyi okuduğum zaman korkmamam gerektiğini düşündüm, neyden korktuğumu bile bilmeden. İnsan bu zamanlarda çok derin şeyler düşünüyor. Kapalı kapılar aralanıyor ve kendinizin bile kabullenemediği şeylerle yüzyüze geliyorsunuz. Hiç hoş değil. Yine de güzel bir düşünme stili sanırım. İnsan olacak cesareti göstermek. Demeki ki özümüzde hepimiz cesuruz.

Yataktan kalkma zahmetini gösterebildiğimde saat sabah dokuzu gösteriyordu. Güneş doğmuştu, bir zahmet, ve yurdun içiyle dışından sürekli insan sesi duyuyordum. Uyurken 8 kişi tarafından dövülmüş gibi hissetmem dışında hiçbir problemim yoktu. Öğlene kadar boştum, dersim yoktu ve bu bana BuzzFeed testlerinde gezip bütün vaktimi boşa harcamam için yeterli bir zaman sağlıyordu. Tek sıkıntı çok fazla açtım ve yataktan çıkıp yiyecek bir şeyler bulmam imkansızdı. Yani ya burada biri beni kendimi sindirirken bulana dek BuzzFeed testi çözecektim ya da eklemlerimdeki ağrıların geçeceğine dair evrene pozitif bir enerji gönderip dışarıda yiyecektim. Şansa bakın ki ne pozitiflikle ne de enerjiyle uzaktan yakından bir alakam vardı.

Sağa döndüm. Pencerem sonuna kadar açılmıştı ve dün masaya bıraktığım ceketim askılıkta, çantam da sandalyedeydi. Mark'ın ben uyuduktan kaç saat sonra gittiğini bilmiyorum. Doğrusu kendi odasına gitmiş miydi, onu da bilmiyorum. Bazen çok mayıştığında ya da odaya gitmeye üşendiğinde yanımda yatardı. Bundan nefret ederdim, cidden çünkü Mark asla iyi bir yatak arkadaşı değildir. Çünkü daha çok yorganı sürekli üstüne çekip gecenin bir yarısında böğrünüze sardığı bacağı yüzünden nefes alamadığınız tipte biri. Küçükken bu çok büyük bir sorun değildi, minyon olduğumuz için tek kişilik yatak bin dönümlük arazi gibi gelirdi ve genelde ikimiz de yatağın farklı uçlarında uyanırdık ama bu şimdilerde imkansızdı. Uyandığımda Mark'ın nefesini ensemde hissetmemem yani. Yine de her şeye rağmen omuzlarımda ağrı olmamasının tek sebebinin o olduğunu biliyordum. İyi bir masöz, vefalı bir arkadaştı ama maalesef ki berbat bir yatak arkadaşıydı. Teşekkür etmeyi aklımın bir ucuna not ettim ve komodindeki telefonuma uzandım.

9.32'ydi. Cuma günüydü. Mark'ın dersi yoktu. Yani bildiğim kadarıyla. Neden bu kadar erken uyanıp gittiğini düşünüp kendisini aramaya karar verdim ama telefon meşgule düşüp ardından mesaj geldiğini belli eder bir şekilde titredi.

Toplantı. Kulüp. Dersten sonra yemekte görüşürüz.

60 yaşındaki amcalar gibi ciddi bir yazış stili olmasına göz devirip tamam dedecim diye cevap verdim. Derse kadar önümde 3 saat vardı ve bu üç saati tamamiyle verimsiz geçirmeye ant içmiştim. Yataktan sızlanarak doğrulup abur cuburları doldurduğum poşetten kahvaltı kelimesinden çok uzak birkaç tane paket çıkarttıktan sonra Mark'ın dalga geçtiği ama benim çok işime yarayan üç litrelik suluğu da kucaklayıp yatağıma geri gömüldüm. Şimdi BuzzFeed zamanıydı.

Zaman nasıl geçti bilmiyorum ama birbirinden saçma testler yapıp sonuçlarını beğenmediğimde Jeno'ya saçma sapan mesajlar attığım bir üç saati geride bıraktım. Ne zaman kendimi bu testlere kaptırsam aklıma bir keresinde hangi papağansınız testini çözdüğüm zaman geliyordu. Yine böyle bomboş bir günümde vektör grafiği dersinden kalmamı bir kutu dondurmayla kutluyordum. Mark da döner sandalyemde oturmuş ataç kutumdaki ataçlardan ayçiçeği yapmaya çalışıyordu. Bir önceki hafta bana ataçtan yüzük yaptığından beri kendini demire fısıldayan adam sanmaya başlamıştı. Biliyorum. Ben de anlayamıyorum. 

mutlu son problemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin