kafede silmediğim son masanın üstünü de çoktan değiştirilmiş olması gereken yırtık toz beziyle hafifçe ovaladıktan sonra olabildiğim kadar hızlı,daha önce hiç olmadığım kadar da sabırsız bir şekilde önlüğümü çıkardım.
hayatımın sonuna kadar burada çalışma fikri mide bulandırıcıydı ancak en azından borçlarımı ödeyene kadar elimdekilerle yetinmek zorundaydım. elimdekilerle yetinme fikri ise çocukluğunda her hafta küçük bir servetle geçinmiş olan ben için ise belki sadece biraz daha mide bulandırıcıydı.
dükkanın ışıklarını kapatıyordum ki biri oldukça gergin adımlarla içeriye kabaca daldı ve de ardından kasaya yöneldi.
"kapalı mısınız?"
sayenizde değiliz bayım.
"kapalıyız ancak hızlıysa fatura çıkarmadan halledebilirim."
"o zaman ben sekiz bardak büyük boy filtre kahve alayım."
şaka yapıyor olmalıydı.
"hhm."
nakit aldığım ödemeyi kasaya yerleştirdim ve sekiz bardağı zoraki toparladım,makineyi çalıştırmaya kalkışırken ise adam derin ve huzurlu ancak bana bir o kadar da sinir bozucu gelmeye başlamış sesiyle tekrar konuştu.
"ismimi sormayacak mısınız?"
"sadece siz varsınız."
bembeyaz düz dişleri ince dudaklarının arasından sırıtıyor,gözleri ise küçülmüş ve de kısılmış; yanından geçen herhangi bir kadının yüreğinin hoplamasının tek sebebi olma potansiyeline sahip olduğunu belli eder gibisinden gülümsüyordu.
kapanma saatinde asgari ücretle geçinmeye çalışan birinin yalnız başına çalışmak zorunda olduğu ıssız bir kafeye gelmiş, sekiz büyük boy filtre kahve söylemiş,ardından da gülümsemişti. rahatsız olmayacağım türden bir gülümseme değildi.
"yine de yazmak istemez misiniz?"
"bakın bayım-kahve istiyor musunuz istemiyor musunuz?"
bu adam bir şakaydı,bana yapılınca pek de komik olmayan bir şaka.
yaklaşık on beş-yirmi dakika sonra hepsi zoraki hazırdı. önüne koydum ve isteksizce iyi akşamlar diledim. ruhsuz sesimin onu biraz suçlu hissettirmesini,mümkünse bu geceyi normalden biraz daha uykusuz geçirmesinin sebebi olmayı umuyordum.
"size de."
suratına bile bakmadan tekrar depoya yollandım ve ışıkları kapatıp sakin kalmaya çalışarak kendimi yağmurun bastırmış olduğu geceye yönelttim.
küçük çantam kafamın üzerinde,adımlarım hızlanırken düşüncelerimin sinir bozucu adamımıza yöneliyordu:
ses nedense tanıdık gelmişti; paslı,belki kirli ancak içten ve derin. daha önce karşılaşmış mıydık acaba,belki daha önce de gelmişti? bir an kendimi adama daha dikkatli bakmadığım için suçladım.
yağmurun acımasız damlaları çantamın üzerine düştükçe beni rahatsız eden sesler çıkarıyor,koşuşuma mani oluyordu. yağmurlu havalar sadece ben yağmuru evdeki küçük balkonumda,elimde ucuz bir bardak çay ile izlerken güzeldi.
kırık dökük anahtar deliğine anahtarımı yerleştirirken derin bir nefes verdim,kapı açıldığı anda da sırılsıklam olmuş çantamı halının üzerine fırlattım. sonrasında yapacağım ilk şey ise pek de sıcak olmayan bir duşa girmek olacaktı.
yemin ederim tanıyordum onu. yemin ederim.
kjisoo: selam
rubyjen: selam
bana yazmanı beklemiyordum
kjisoo: rahatsız ettiysem üzgünüm
sadece nasıl olduğunu merak etmiştim
rubyjen: iyiyim teşekkürler
kjisoo: sadece bu kadar mı?
rubyjen: üzgünüm
abartmak gibi olmasın
biliyorum yıllar geçti ama
senin ismini içimden geçirmek bile acı veriyor
kjisoo: anlıyorum
rahatsız etmek amacım değildi
rubyjen: senin suçun değil
seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun
sadece acıyor
hala
özür dilerim
kjisoo: cidden anlıyorum
bir daha rahatsız etmeyeceğim
rubyjen: o anlamda kast etmediğimi çok iyi biliyorsun
onu atlatamadığın o kadar belli ki (bu mesajı sildiniz)
kjisoo: biliyorum,sorun yok
özür dilerim iyi geceler
rubyjen: özür dileme senin suçun değildi
hadi ama jisoo
kjisoo çevrim dışı! sohbetten ayrıl?
> evet
> hayır
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fool, vsoo
Fanfictionsevdiğin birinin ölümünden daha çok acıtan tek şey sevdiğin iki kişinin ölmesidir. 210421-270621 tw!suicide pact (düzenleniyor)