Düştükçe Kalkıyoruz da, Neden?

127 11 9
                                    

Herşeyin fazlası zarar mı gerçekten? Yoksa biz mi abartıyoruz bazı şeyleri? İçimizde büyütüp yetiştirdiğimiz sevgimiz bize ne kadar zarar verecek diye düşünmeden, tüm benliğimizi bırakıp sadece sevmeye yoğunlaşıyoruz. Bir çocuk düşünün, top oynarken sürekli düşüp dizlerini kanatıyor ama vazgeçmiyor top oynamaktan. Ve birgün kendini geliştirip birdaha düşmemeye, düşünce kalkmaya alışıyor. Peki kalbimiz de böyle mi gerçekten? Her seferinde sevip, değer verip, önemseyip, sonunda terk ediliyoruz. Peki neye yaradı? Onca düşünmeler, onu merak etmeler, sevgimiz... verdiğimiz tüm emeklerin nasıl olur da hepsi çöp olur. Ne içindi bu sevgimiz, ne içindi bu kalbimizde koparmaları için ekip gözyaşlarımızla yetiştirdiğimiz sevgimiz. Aslında hepsi birer yalan mı, yoksa fazla sevginin zararları mıydı? Kalbi temiz ve saf olan insanlar hep kırgın yaşarlar bu hayatı. Hep bir yanları eksiktir. Hep bi sevgiye ve ilgiye muhtaçtırlar. Gönüllerindeki yara ve ilgiye hasretlikten kimseye güvenmezler. Bir süre sonra artık onlar da sevemezler...
Yine bir sonbahar akşamında, pencerenin kenarına oturmuş, elimde bir sigara ve eskimiş, ama iş gören müzik çalarımda açtığım Sezen aksu eşliğinde dışarıyı seyrediyordum. Sezen aksu dinleyenler ağır insanlardır, dozu yüksek ve kaliteli bir ilaç gibi gelir size. Birçok gerçeği ondan öğrenir ve kendinizi onun şarkılarında bulursunuz.
Dışarıyı seyrederken bu defa tuhaf hissediyordum. Hergün yaptığım rutin birşey olmasına rağmen hergünki gibi soluk, donuk, ve geçmişin verdiği acılar yüzünden hissiz bir yüze sahip değildim. Bugün içimdeki o hissi tutamıyordum. Sanki biri çıkıp gelecek de tüm yaşadığım herşeyi silecek, beni ilk doğduğum günkü gibi saf ve temiz bir kalbe geri çevirecek gibi bir his. Hislerimde yanılmam demiyorum, aksine çoğu defa "bu kez gitmicek, hissediyorum" dediysem de her seferinde gidip benim hislerimin ne kadar acınası olduğunu bana kanıtladılar. Ama sanki bu defa bazı şeyler farklı olacak gibiydi. İstanbulun sonbaharı bile sanki bahar şenliğindeymiş gibi bir ahenk edasıyla dans ettiriyordu dalından kopan yaprakları. Gecenin hüznünü bir kenara atıp tüm benliğimi kaptırmıştım bu olağanüstü görüntüye. Hatta saate baktığımda yine sabahın 3 ünü bulduğunu farkettim, kendi kendime "boşa hayal kuruyorum yine, ne zaman düzgün bir hayatım olacak ki." Dedim. Gerçekten de öyleydi. Ne zaman bir işe kalkışsam başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Ne zaman hayal kursam yıkılırdı. Ondan mıdır yoksa artık alışmamdan mıdır bilmiyorum ama, uzun zamandır geceleri uyumuyorum. Haftada bir duş alır, gündüzleri de akşama kadar uyurdum. En son ne zaman yemek yedim bilmiyorum. Gün geçtikçe zayıflayan ve güçsüzleşen bedenim artık dayanamaz hale gelmişti. Bunları düşünürken sanki bir peri geldi de bana sihir yaptı gibi uykuya dalmıştım. Uyandığımda Son zamanlarda olduğu gibi yine bayıldım mı diye düşünsem de, aslında yorgun ve bitkin bedenim artık taşıyamıyordu bu ağır yaşantıları. Sürekli kusar oldum, sigaramı günde 2 paket içer oldum, pencere kenarından ayrılmaz oldum ve insanlara birdaha güvenemez oldum... eskiden çok aptal biriymişim bunu fark ediyorum. Hiç tanımadığım bi insan çıkıp benden birşey istese hemen yapardım. Salak yerine koyarlardı ama iyi niyetimdendi herşey. İyi niyetli olmak aptallıktır bunu da bana hayat öğretti. Herşeyi yaşayarak öğrenmek biraz fazla geldi sanki. Biri bana çıkıp da bunu yaparsan böyle olur, yapma! Demedi. Ki deseydi bile yine yapardım zaten. Neden mi? Oda benim aptallığım. Aslında hepimiz yaptık böyle aptallıklar. Bir defa sevip terk edildik, sonra bidaha sevdik ve yine terk edildik. Ve sonra bidaha...

PAPATYANIN SON YAPRAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin