Meyra'nın (anonim kızın) ağzından...
Her sabah olduğu gibi bu sabahta saat 5'te kalkıp üstümü giyindim ve koşuya çıktım. 4 yıl önce trafik kazası sonucu 1 yıl boyunca yürüyemediğim ve tekerlekli sandalyeye bağlı yaşadığım için, o günlerde kendime verdiğim bir sözdü bu. Ayakların seni taşıdığı sürece her gün en az 1 saat koş Ya da yürü Meyra! Koş ki o günlerin acısını unut. Koş ki koşamayanlara ayak ol. Yürü ki yürümenin ne kadar kıymetli olduğunu hatırla.Kulaklığı takıp müzik dinlerken Berk'i düşündüm. Zaten bir süredir sadece onu düşünüyordum. Yemek yaparken dikkatini bozmasın diye telefonunu bile yanına almayan ben, mutfak penceremden Berk'i izlemeye daldığım için yemeği unuttuğum bile oluyordu. Neydi ona karşı hislerim tam bilmiyordum ama onu görmek garip bir şekilde mutlu ediyordu beni.
Koşum bittiğinde eve geçip duşumu aldım ve hazırlanıp hızlıca evden çıktım. İşe gitmeden önce erkenden manava, kasaba gider alışverişimi yapar öyle geçerdin cafeye.
Manava giderken aklıma Berk'le dün geceki konuşmalarımızı geldi, gülümsedim kendi kendime. Kabul etmeyeceğini düşünerek teklif ettiğim oyunu kabul etmişti. Şimdi yavaş yavaş birbirimizi tanımaya başlayacaktık. Evet onunla ilgili bildiğim çok şey vardı ama onu yaşayarak tanımak istiyordum.Manava yetişince karşımda Berk'i görmeyi hiç beklemiyordum. Sakin ve normal biriymiş gibi davranarak alışverişimi yapmaya çalışırken bir yandan da onları dinliyordum.
"Valla Mehmet amca biliyorsun ben çok anlamam sebzeden meyveden, annem yorulmasın diye ben geliyorum. Sen doldur oradan bana 2 kilo domates, sen kötü mal vermezsin zaten bana." dinlerken kendimi tutamayıp gülmüştüm. Gözleri bana dönünce kulaklığım olduğu için bir kez daha şükredip telefonla konuşma taklidi yapmaya başlayınca suratlarını çevirdiler.
Motora atlayıp cafeye geçerken aklımda Berk'in sesi vardı sürekli. İlk kez bu kadar yakın oluşumuzun heyecanını atamamıştım üzerimden.
Berk'in ağzından...
Sabah annem yorulmasın diye marketten lazım olanları ve ekmekte alıp eve geçtim. Annem kahvaltıyı hazırlarken yanaklarından öpüp salona geçtim. Deniz hala uyuyordu. Zaten bu işsiz hiç erken kalkmazdı ki.
Odama geçip üstümü giyindikten sonra odamdan çıktığımda Deniz'in kalkmış olduğunu görünce şaşkınca ona baktım.
"Kardeşim bu kokuya ben bile uyandım düşün yani. Gönül sultan döktürmüş midem halay çekiyor resmen."dediğinde gülerek "Valla şaşırttın beni sen bu saatte uyanmazdın. Demek ki bizde kalmak sana şimdiden iyi gelmeye başladı."
"Tekrar eyvallah kanka, gerçekten bu iyiliğinizi unutmayacam. Ben bugün sorarım bizim kuzene arkadaşı gitmiştir, öğlen gibi çıkar giderim bende."
Elinde tepsiyle içer giren annem Deniz'e ters ters bakış atıp "Saçmalama oğlum. Burası senin evin. Hem göndermem ben seni başka yere, burada mis gibi bakarım ben sana. Yoksa sıkıldın mı hemen bizden" dediğinde üzgün gözüküyordu. Annem için Deniz'i çok farklıydı. Evin üçüncü oğluydu diyebiliriz.
"Olur mu Gönül anne, senden sıkılmak mümkün mü? Ben yük olmak istemem, işsiz güçsüz budalanın tekiyim."
"Aaa tamam kapatalım bu konuyu buradasın dediysem buradasın. Hem bak akşama hünkar beğendi yapacağım, gelmeyecek misin yani?" annem Deniz'in hassas noktasını çok iyi bilirdi ve onu hep hünkar beğendi'den vururdu.
"Gelmez olur muyum hiç, akşam kesin buradayım." deyip güldükten sonra kahvaltıya başladık.Doymaya yakın "Berk kanka ben seninle geliyim mi bugün? Bir iki işe yararım, tüm gün burada kalmayım rahat edemem biliyorsun"
"Gel tabi Deniz. Hem ben de bugün senin varlığından istifade biraz ders çalışırım çok boşladım bu aralar."
"Tamamdır hemen hazırlanıyım çıkalım."
"Tamam ben dışarıda bekliyorum seni."deyip dışarı attım kendimi. Arabaya binip Denizi beklemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞRI KESİCİ
Teen FictionDaha kendime bir bardak kahve bile dolduramadan Cafe ağzına kadar dolumuştu, her cumartesi olduğu gibi. İlacımı almayı hatırladığımda kendime sinirim daha da artarken, içerideki depoya geçtim ve biraz dinlenmek adına tenekelerden birine oturdum. Ta...