Uzun Adın kısası...

164 14 3
                                    

Karıncalanmanın tuhaflığından tam kurtuldum derken apaydınlık bir ortama girdiğimi elimi gözlerime siper ettiğimde farkettim. Gözlerimi kırpıştırdım ve yavaş yavaş açtım artık Bulunduğum yeri seçebiliyordum. Upuzun bir koridorda yerlerde açık gri parkeler ve griden siyaha Çalan bir renkteki duvarlar sadece beş metrede bir duvarın her iki tarafında da asılı olan gaz lambalarıyla aydınlanıyordu. Açıkça söylemeliydim ki çok asil ve çok ürkünç gözüküyordu. her iki lamba Arasında ya altın çerçeveli tablo ya da siyah Ahşap çerçeveli penceler uzanıyordu. bir pencereye yaklaştım aslında hava karanlık olmasına rağmen dışarıyı net görebiliyordum. Yemyeşil çimenler sanki bahar mevsimindeymişiz gibi parıldıyordu ve capcanlıydı. Kenarda köşede oturabileceğin banklar masalar filan koyulmuştu. Burdan gördüğüm kısım bahçenin sadece arka bir kısmıydı ve yinede çok büyüktü. Bahçeyi incelemeye durmuşken koridorun sonundan gelen bir miyavlama bütün dikkatimi üzerine çekti ve Dust'ı hatırladım. hızlı adımlarla koridorun sonuna yürümeye koyuldum. kalbim boğazımda atıyordu. bilmediğim bir yer nasıl bana bu kadar çekici gelebilmişti ki! Aklım nerdeydi benim?? Sonra koridoru takip ettim ve önce sola sonra iki kez sağa döndüm. nefes nefeseydim ama bu yolun uzun olmasından değildi -aslında çokta kısaydı ama bana kilometrelerce gibi gelmişti- asıl neden yolumun gittikçe ürkünçleşmesiydi. Dust'ı hala göremiyordum. ah şu söz dinlemez Afacan kedi!! Bu sefer Başımıza ne Tür belalar alacaktık acaba diye düşünürken koridorun iki kola ayrıldığı yola geldim. Dust'ı duyabilmek Amacıyla daha çok kulak kabartım ama tık yoktu. içimden bir ses sağ tarafa gitmem gerektiğini söylüyordu. bende yine o sese güvenerek sağ tarafa yönelmiştim ki bir el arkamdan ağzımı tutarak beni sol tarafa ordan da tuvalete giden Kapıya çekti. tuvalete girdikten sonra bir fırsat bulup bacağına tekmeyi geçirip elinden kurtuldum ve arkamı dönünce yine öyle kalakaldım. Her seferinde aynı şaşkınlığı nasıl yaşayabiliyordum ki?? Her defasında diyorum çünkü bu o bay tıngırtılıydı -gürültülü tıngırtıyı çıkaran çocuk- bacağına yediği tekmenin etkisinden bir saniyede sıyrılıp Kapıya koştu, kilitledi ve yere oturdu. tabi ben o Sırada hala iri iri açılmış gözlerle ona bakıyordum. o da bakışlarımı farketti ayağa kalktı ve Önümde nazikçe eğilerek "ben Featherstone Ward ve sizinle tanışmak onurdur" diyerek şokumu iki katına çıkardı. ne yani az önce beni kaçırıp sonra böyle nazik bir selam mı veriyordu?? Nefesimi düzene sokmaya çalışarak "bende Ranessa Farleigh" dedim ama öyle eğilmelere filan hiç gerek duymadım. Bana gülümsedi ve "Arkadaşlarım bana Feat Der" dedi. bende kafa sallayıp "Featherstone daha güzel" dedim düşüncemi bu kadar rahat ve pat diye söylediğime şaşırırken "Arkadaşlarım bana Nesa Der"i sonuna sıkıştırdım.
"Hayır, bence Ranessa daha güzel" derken Gözlerimin arkasını görebilecek kadar içine bakıyordu...

Anka ÇıkmazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin