tik tak.
anne,
ölecek miyim
diye sordum.
tik tak.
önüme dizdi
varlığının
tertemiz bohçasını,
meğersem vermiş
ruhunu bir alengir
uşağına seherin
kuşağında.
alengir ne demek
bilmez idim o zamana dek
gözlerinin torbalarında
beklermiş elinde bir
tuzak kopçası ile.
tik tak.
ardından yakılmış
bir ağıt ile sırtlandı
koca diyarı,
sırtında eğilmiş
başaklar parlardı.
başım dik,
omuzlarım
sevgiye yenik
aşk muharebesinden
dönmeden evvel.
karşılıyor liman
karnında bir bebeğin
sancısı ile ızdırap dolu, beni.
tik tak.
kanlar içinde
okyanusa uzanan
bir bedevi,
çölünden kopup
gelmiş.
y/âhu,
dudaklarında
sönmüş bir
söylenmemişlik.
ateşini
gözyaşlarınla
ıslatmışken
daha da alevlendiğini
bilmez idin.
yangına dek
uzanan ellerinle
sımsıcak gözlerin,
yaşlarını kucaklıyor.
tik tak.
bir bebek,
ağlayış,
hıçkırıklar
ve yaşam
dolusu servet.
sancısı
limanın
okyanusun
derinlerine dek.
ateşi sön-
düremedin.
tik tak-
saat durdu
âhu'nun
acıyla sancılandığı,
arşın kırmızıya
döndüğü o vakit.
*
240421. / soph.
