<Sen her zaman sonu kötü biten ve gerçek olan hikayeydin.>
♤
Piyano sınıfından çıktığımızda iki dersin sonlarına çoktan yaklaşmıştık. İki ders boyunca Jake'e çalmayı öğretmeye çalışmıştım ve beni izleyerek birkaç parça çalmıştı. Doğrusu eli iyiydi. Ben ilk başladığımda onun kadar kolay alışamamıştım tuşlara. Zaten Jake'in kötü oldugu bir alan olduğunu düşünmüyordum. Elini değdirip de parlatmayacağı tek bir şey bile yoktu.
Bahçeye çıktığımızda sınıfımızdaki çoğu kişi voleybol sahasındaydı. Benim top fobim olduğu için bu tarz oyunlara pek girmezdim ama Jake toplu her şeyi çok severdi. Voleybol sahasına ağzı sulanarak baktığını görebiliyordum bu yüzden saçma top korkumu bir kenara atıp çantalamı banka bıraktım ve onu sahaya sürüklemeye başladım. Yaptığım şeyi fark ettiğinde "Ama sen toptan korkarsın," dese de çantasını fırlatıp zorluk çıkarmadan yanımda yürümeye başladı.
Gergin bir sesle "Eh, korkular üstesinden gelmek için vardır," dedim ve gömleğimin kollarını sıvadım. "İki kişilik yer var mı?" diye seslendiğimde ise takımlar tam olduğu için ikimizi iki ayrı takıma aldılar. Böylece rakip olmuştuk. Bu üzücüydü çünkü Jake oldukça güçlü bir rakip olsa da ben fasulyeydim. Sınıftaki herkes toptan korktuğumu bilirdi. Beni pozisyona bile koymamışlardı, arada bir yerde öylece duruyordum.
Birkaç defa sayı getirmek amacıyla topu bana atsalar da önümdekiler atlayıp kurtarmıştı. Elbette benim üzerimden sayı kazanmaya çalışacaklardı ve yine elbette takımdakiler de potansiyelimin farkında oldukları için benim tarafımı korumaya alacaklardı. Potansiyelim, takımı batırmaktı. Bu durum hoşuma gitmiyordu ve gururumu kırıyordu ama yapacak bir şeyim yoktu. Top yukardan bana hızla gelirken gözüme top gibi degil de, bir meteor parçası gibi görünüyordu. Canımı pekâlâ acıtabilirdi, yaralayabilirdi, kanatabilir ve morartabilirdi. Üstelik benim kan fobim vardı ve her gördüğümde bayılıyordum. Hepsi bahaneydi aslında. Sadece top oyunlarında başarısızdım ve dile getirmeyi gururuma yediremediğim için korkuyorum bahanesini sunuyordum.
Jake'in takımından bir kız ben ayakta dikilirken topu sert bir manşetle bana doğru attı. Aslında amacının tam olarak sayı kazanmak, belki de canımı yakmak olduğunu biliyordum. Yine de Jake'in beni izlediğini biliyordum ve içimde nedensiz bir ona kendimi gösterme isteği doğmuştu. O zaten benimdi, ona kendimi kanıtlamam gerekmezdi ama o kız sinirlerimi bozmuştu. Bazı zamanlarda Jake'e bakışlarını görüyordum, umursamasam da bunlar birikince güzel hisleri doğurmuyorlardı. O yüzden yara alacağımı adım gibi bilsem de topun önüne kendimi attım ve yapabildiğim en güçlü şekilde servis attım karşı takıma. Parmaklarım birçok enstrüman çaldığım için sert ve kuvvetliydi ama ona rağmen parmak uçlarım acımıştı. Yine de top karşı tarafa başarılı bir şekilde ulaşmıştı ve oyun iki taraftan da sayı kaybedilmeden devam ediyordu.
Jake'e gözümü değdirdiğimde göz kırptı ve "That's my girl," dedi işaret parmağını bana tutarak. Aksanı beni öldürüyordu. Bir şeyi daha fazla öpmek isteyebilir miydim? Sanmıyordum. Jake hayatımdaki her şeyin en fazlasıydı. Gülerek göz kırptığımda gördüğünü sanmıyordum çünkü az önce bana top atan kız bu sefer servisini Jake'e atmıştı. Bunu beklemeyen Jake ise hafifçe arkaya sendeleyip karşılık verdi ama yetersiz olduğu için top yere düşmüş ve biz sayı almıştık. Tekrar bana baktığında omuz silkti. Ben de ona öpücük atmıştım.
Maç bitince ve bizim takım yenince pek fazla katkım olmasa da Jay "İyi işti, Seori," dedi ve elini tokalaşmak için uzattı. Yanıma Jake geldiğinde Jay'in elini sıkıyordum. Jake ise kolunu omzuma atmıştı. Sahadan çıkarken elimi beline atmıştım ve Jake'in kolu hâlâ omzumdaydı. Boy farkımızdan dolayı kolayca kavrayabiliyordu beni ve bunu hep çok sevdiğini söylerdi. Ben de onun uzun olmasını seviyordum çünkü güneş olduğunda gölge yapıyordu bana, ayrıca güvenli hissettiriyordu.
"Benim kızımın yapamadığı tek bir şey var mı acaba?" diye sorduğunda gülerek karnını yumrukladım. Sanki çok acıtmış gibi inlediğinde dalga geçtiği için kolundan kurtulmaya çalıştım ama nafileydi. Kolu asla serbest bırakmıyordu beni ve diğer eliyle kafamı göğsüne yaslayıp saçlarımı karıştırıyordu. "Dalga geçme be! Sooyoung'a şekil yapacağım diye ellerim kopuyordu az kalsın," dedim ve kızarık parmak uçlarımı gözünün önünde salladım. "Bu yetenekli parmaklar bir salak yüzünden feda ediliyordu."
"Bir ihtimal, küçük bir ihtimal beni kıskanmış olabilir misin acaba?"
"Kıskanmamı gerektiren bir şey olmadı. Yoksa oldu mu?" diye şüpheyle yaklaştığımda boşboğazlık edip bir şey olduysa öteceğini biliyordum. Şu an onu gerçekten kıskandığım için yaptığımı düşünüyordu, tamam belki biraz öyleydi, düşüncesi yüzünden de ötecekti.
"Geçen gün tuvaletten çıktığımda saksıların yanına çekti konuşmak için. Neden senin gibi soğuk ve egolu bir kızla çıktığımı sordu. Ama ben tabii ki-" diye devam ediyordu ki ben aniden durdum ve çatık kaşlarla onu dinlemeye başladım. Ağzım da "neden bahsediyorsun sen" der gibi açılmıştı. Ben soğuk biri falan değildim. Özellikle egolu hiç değildim. Sevmediğim insanlara sevgi pıtırcığı olamazdım çünkü bu samimi değildi ve yapmacıktı. Ayrıca yeteneklerini küçümsemek de aptalların yapacağı bir şeydi. Hangi taraftan bakarsanız bakın, ben Sooyoung'un söylediklerine uymuyordum. Özellikle Jake benim en sıcak davrandığım insandı çünkü onu dünya üzerindeki her şeyden daha çok seviyordum. Sooyoung isterse avcunu yalayabilirdi. "Sen bunu bilmiyordun değil mi? Oyuna getirdin beni, seni küçük şeytan!" dedi ve ben kaçtığım sırada o da arkamdan beni kovalamaya başladı.
Bahçenin ortasında koşarken Sunghoon'a çarptığımda sendeledim ve geriye doğru düştüm. Avuç içlerim acırken sessizce inledim. Sunghoon anında yanıma çökmüştü. Ben acı dolu bir ifadeyle eteğimden açıkta kalan kısımdaki yaraya bakarken Sunghoon avuçlarıma bakıyordu. Jake'in koşma sesini duyuyordum. Yanıma çömeldiğinde "İyi misin? Revire gidelim mi? Sunghoon oğlum ayı mısın lan!" diye sorularını sıralamıştı. O kadar telaşlanacak bir şey yoktu, sadece merhem sürsem yeterdi.
"Sakin ol, iyiyim ben. Sungsung'un da suçu yok ben çarptım ona." Derin bir nefes verdi ve omuzlarımdan tutarak beni ayağa kaldırdı. "Seo ya, affedersin cidden," demişti Sunghoon ama ben "önemli değil" der gibi gülüp omzuna vurmuştum. Onun bir suçu yoktu gerçekten de; arkası dönüktü ve ben ona bodoslama dalmıştım.
"Hadi merhem alalım sana," diyerek koluma girdi ve beni revire doğru yürütmeye başladı Jake. Hafif sekiyordum çünkü bacağımdaki yara biraz acıtıyordu ama onu telaslandırmamak için uzandım ve yanağını öptüm. Gülümseyip başımı öptü ve tüm ağırlığımı ona vermemi sağladı.
Revirdeki görevli hemşireden bir merhem almış ve sınıfa gelmiştik. Arkalarda bir sıraya oturduğumda Jake önümde eğilmişti ve bacağımdaki yaraya kremi sürüyordu. Sınıfın diğer köşesinde olan Sooyoung'un tıslar gibi sesini duydum ve ona gözlerimi çevirdiğimde sınıftan çıkıyor olduğunu gördüm. Bu kadar abartılacak bir şey yoktu. Jake ile ben üç yıldır birlikteydik ve okuldaki herkes bizi sever, ilişkimize saygı duyardı. Şimdi onun hislerinin birden nüksetmesiyle beraber bu davranışları çok saçmaydı.
Kafamı iki yana salladığımda Jake ellerimi eline aldı ve kremi bu sefer avuç içlerime sürdü. Hafif yanıyordu ve dudağımı ısırıyordum ses çıkarmamak için. Jake'in ise sanki o yaralanmış gibi acı doluydu surat ifadesi. Onu seviyordum.
Ellerimi bıraktı ve yanıma oturdu. "Hem beni oyuna getirerek ağzımdan laf al, hem de yaralan. Üstüme oynanıyor bugün."
"Yaralanan benim be!"
"Ama en çok benim canım acıdı."
♤
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.