<Uzun kışın sonunda gerçekten bahar gelir mi?>
♤
Jake ile eve döndükten sonra ikimiz de bir şey söylemeden evlerimize girmiştik. Ne söylenirdi bilmiyordum zaten, bir şey beklediğim yoktu ama iyi olduğuna dair bir işaret istiyordum. Günün çoğunda beraber olsak da, sonrasında beraber olsak da, Jake'in tuhaf olduğunu fark edebiliyordum. Nasıl etmezdim ki? Üç yıldır her anındaydım, her anımda olduğu gibi.
Sıcak bir duşun ardından bornozumla beraber kendimi yatağa attım. Böyle yatınca hiçbir derdim tasam yokmuş gibi hissediyordum. Cidden, ben yalnızca on sekiz yaşında bir ergendim, fazlası değil. Neden şu an sırtımda sekiz yüz ton taşıyor gibi hissediyordum? Sevdiğim işi yapmak için neden sevdiğim insanlardan vazgeçmek zorunda kalıyordum? Jake'le beraber çalabiliyor, söyleyebiliyordum; öyleyse neden bir seçim yapmam gerekiyordu? Jake'in benim için müzikten farkı yoktu; ikisi de sürekli yanımda olan, beni çevirip büken, büyütüp olgunlaştıran şeylerdi. Neden birbirinden ayrı düşüyorlardı ki, onlar iç içe olmadan ben olmazdım ama şimdi bir seçim yapmam gerekiyordu. Ve ben müziği seçmeye meyilliydim çünkü bencildim.
Annem odama girdiğinde kıpırdamadım, öylece tavana bakmaya devam ettim. "Yarın stajyer seçmelerine gireceğim," dedim düz bir sesle. Annem ise yatağıma oturmuş karşısına bakıyordu. Duvarda çocukluğumdan şimdiye kadar birçok resim vardı. Birçoğu doğum günlerimden olsa da, kalan kısmı Jake'leydi. Arada Sunghoon, Subin ve Soojin'le olanlar da vardı. Annem fotoğrafları asmamı sevmezdi; bir tür batıl inançtı bu. Ama ben vazgeçemiyordum, onu her defasında kızdırıyordum.
"Bir hayalin için çok sevdiğin bir şeyden vazgeçmek zor, değil mi?" dedi ve iç çekti annem. Yanıma doğru gelip bana döndü ve saçlarımı saran havluyu çıkarıp elindeki tarakla yavaşça taramaya başladı. "Kalmak mı kolay yoksa gitmek mi, diye düşünüyorsun," dediğinde taradığı saçım karıştığı için acımıştı ama acıdığını fark ettiği anda başımı öptü. "Ben sevdiğim bir şey için hayalimden vazgeçtim. Doğru muydu yoksa yanlış mı bilemem ama, her türlü mutlu olacağımı biliyordum, kızım. Çünkü ikisi de bendim; baban da bendim, şarkı söylemek de bendim."
"Sana karşı çıkacağımı düşünüyordun ama buraya, sana kalbindekini yapmanı söylemek için geldim. Jake'in de kalbindeki yapman konusunda seni destekleyeceğine eminim çünkü o senin mutluluğunu önemsiyor; kendiyle olup olmaması önemli değil. Şimdi iyice düşün ve en güzel geçmiş yıllarını mı yoksa gelecek yıllarını mı tercih edeceğine karar ver. Ama unutma ki, gelecek her zaman belirsizdir, canımın içi," dedi ve tamamen taradığı saçımı yanıma doğru attı ve yataktan kalkıp odamdan çıktı. Çıkarken göz kırpmıştı.
Artık biliyordum ki, ben geleceğimle geçmişimi birleştirmek istiyordum.♤
Uzun bir sıranın başına doğru ayakta durarak bekliyordum yaklaşık bir saattir. Yalnızdım ve burası çok kalabalıktı. Cumartesi seçimlerinin daha zor olduğunu duymuştum ama bu benim tek şansımdı. Jake gelmemişti çünkü ona haber vermemiştim. Akşam yemeğinde babama söylediğimde ise büyük bir kavga patlamıştı. Aklımda kalan tek şey bağırarak buna asla izin vermeyeceğini söylemesi ve annemin sakin bir tonla karışamayacağını söylemesiydi. Bana söz verilmemişti ama aslında birçok kelimem vardı söylemek istediğim. Hepsi içimde, ağızları bağlanmış şişik birer poşet olarak patlatılmayı bekliyorlardı ama ben yalnızca düğümlerini açıp içlerindeki havayı solumayı tercih etmiştim. Zor gelmişti ama bundan sonrasının daha zor olmayacağını kimse iddia etmemişti.
Uyan kızım. Bunlar kötü günlerimiz, sırada daha kötüleri var.
Önümdeki kişi gittiğinde etrafıma bakındım, artık en öndeydim. Kızlı erkekli uzun bir sıradaydım. Birçoğu yalnız olsa da, birçoğunun yanında ailesi veya arkadaşları vardı. Korkuyordum ve korkularımı görüp beni kurtarmasın diye sevgilime haber vermemiştim. Kurtulmak istediğim yer burası değildi, geleceğimi planladığım yer burasıydı. Her gün buraya pahalı arabalarla gelecek, şarkı yazacak, piyano çalacak, dans edecektim. Kapıdan girerken önümde saygı ve sevgiyle eğileceklerdi. Bir gün kendime ait kocaman bir sahnem olacaktı ve ben ne istersem onu yapacaktım. Bugün ise atılması şart olan bir adımdı. Benim bundan sonram günler, aylar ve yıllar olarak ayrılmıyordu; adım sayılarıydi hepsi. Üç yüz altmış beşinci adım, beş yüz yedinci adım, sekiz yüz birinci adım...
Görevli adam beni içeri aldığında önce üzerimi aradılar. Tarafımdan herhangi bir çekim olmaması için elektronik eşyalarımı aldılar. Beni bir odaya yönlendirildiklerinde ise, büyük bir masada üç kişi oturuyordu ve hepsinin mikrofonları vardı. "Min Seori," diye bağırdım ve saygıyla önlerinde eğildim. Ortadaki kadın eliyle ışıkların altını işaret ettiğinde oraya geçtim ve ayaklı mikrofonu boyuma göre ayarladım. Hazırlıksızdım ama uzun bir geçmişim vardı müzikle alakalı. Ayrıca hayallerimle bile onları elde edebilirdim.
Şarkıyı söylemeye başladığımda, başta sadece mırıltıydı. Melodiyi mırıldanıyordum. Bu gerekliydi, başka hiçbir şeye benzememeliydi çünkü bana aitti. Bu sahne şu an benimdi, söylediğim şarkı, edeceğim dans ve ritim benimdi. Kimseyi ortak etmezdim.
Sözlere geçtiğimde gözlerim tamamen kapalı olsa da sıkıca tuttuğum mikrofonu yerinden çıkardım ve uzun yıllar kurguladığım dansın ilk adımını attım. Sağ ayak öne, sol ayak hafif kavisle sola doğru. Bir elin mikrofon tutuyor ama diğer elin havada asılı çünkü olmak istediğin yere tutunuyorsun. Sağlam basıyorsun çünkü seni iten çok kişi var ve sen buraya aitsin. Seni istiyorlar çünkü sen aslında burasısın, kendi sahnenin her şeyisin.
Şarkının sonunu mikrofonu kendimden uzaklaştırarak söylediğimde, yankılanan bir ses gibi çıkmıştı. Mikrofon uzakta, belim kavisliydi. Gözlerimi ilk defa açtığımda jürilerden ikisi sert gözlerle alkışlıyordu, biri ise önündeki kağıda bir şeyler yazıyordu. Beni davet eden kadın tekrar çıkmamı isaret ettiğinde selam verdim ve kapıdan çıktım.
Ben Min Seori, bugün kendi sahneme ilk kez sahip oldum ve bu her şeyden daha iyi hissettirdi.♤
Bir ay geçti. Seçmelere gideli bir ay geçti ve haber yoktu. Ne zaman dönüt alacağımız hakkında bir şey söylenmediği için her gün mailimi umutsuzca kontrol ediyordum. Jake ile aramızı nasıl tarif edeceğimi bilmiyordum ve bu gericiydi. Biz hep iyi olmuştuk. Şu an iyi değiliz, diyemezdim ama iyiyiz demek zordu çünkü benim seçmelere gittiğim günden beri ikimiz de aramıza kilometreler koymuş gibiydik. Ben seçilmiyordum ve Jake ondan ne kadar basit vazgeçebileceğimi görmüştü. Aslında öyle değildi. Kolay vazgeçtiğim yoktu, sadece içime atıyordum. Bu şekilde dilimden dökülmeyen kelimeler bize zarar vermiyordu. Pişman değildim, en azından birbirimizden tamamen uzaklaşmış değildik.
Uyandığımda yine ilk iş, yüzümü bile yıkamadan maillerimi kontrol ettim. Çok iyi göremiyordum çünkü lenslerim yoktu ama gözlerim çok da bozuk değildi. Uyku mahmurluğundan olmalıydı. Mail sayfamı sürekli yenilerken birkaç barınaktan ve magazalardan gelen indirim haberi dışında bir şey yoktu. Sinirle telefonumu fırlatacağım sırada üstte bir bildirim belirdi. Ne olduğunu bilmesem de heyecanlanmıştım.Merhaba Min Seori, biz Cure Entertaiment.
Öncelikle bekletmemizden ötürü özür diliyoruz.
Size 21.10.2019 tarihinde girdiğiniz stajyerlik seçmelerinden olumlu yanıt aldığınızı bildirmekten mutluluk duyarız. Kayıt için bir ay içinde şirketimize gelmeniz gerekmektedir.
Gerekenler ise...Kabul edilmiştim. Bu kadardı. Başarmıştım ve bu ikinci adımdı. Her şeyin başındaydım ama olmuştu. Müzik benimdi ve beni seçmişlerdi. Hayallerim gercek oluyordu ve tek sorun yapayalnız kalacak olmamdı. Yalnızlığımı ilhamım yapacaktım. Jake ardımda kalacaktı belki ama her şarkı sözümde onu anacaktım. Belki özleyecektim ama benim ona ulaşmam bir şarkı sözü kadar kolaydı.
Ben Min Seori'ydim ve bundan sonra beni öldürmeyen her şey sanatımı besleyecekti.
