Mağarada geçen o günlerde, Wei Wuxian ve Lan Wangji kötü niyetli bir efsun yüzünden kendilerini kaybetmiş ve ilk birlikteliklerini yaşamışlardı.
Mağaradan baygın olarak çıkarılmış olan Wei Ying, gözlerini açtığında ablasını görmüş ve hemen Lan Zhan hakkında soru sormuştu. Onun sektine yardıma gittiğini öğrenmiş, aklına yaralı olduğu gelmişti. Gusu'nun tekrar inşa edilmesi ve savunulması gerekiyordu.
Kendine geldiğinde, hemen Gusu'ya yardım etmek için yola çıkmıştı. Gusu'nun hali düzelirken, Yunmeng'e saldırı düzenlenmiş, o sırada Gusu'da olan Wei yanında gelmekte ısrar eden Lan'ın yeşim ikizleri ile Yunmeng'e gitmişti.
Gittiğinde var gücüyle savaşmış, savaşın doruk noktasında ise tam sırtından kılıç darbesi almıştı. Zaten bir süredir neden olduğunu bilmediği bir şekilde zayıflayan bedeni ise dayanamamış ve olduğu yere yığılmıştı. Kollarından tutulup kılıçlarına binmiş olan iki Wen onu sarkıtarak ilerlemeye başlamıştı.
Wen chao da onlarla gidiyordu. Lan Zhan ve diğerleri, sektin farklı yerlerinde savaşıyordu, olanları görmemişlerdi. Ortalık sakinleştiği zaman ise etrafa bakınmış, annesinin ve babasının ölüleri başında ağlayan Jiang Cheng ve onun sırtına elini koyup destek olmaya çalışan abisini gördü. Her yere bakındı ama Wei Ying'i bulamıyordu.
🏹🏹🏹
Wei Ying yarı baygın bir halde bir adamın gülüşlerini duyuyordu, midesini bulandıran gülüşlerini.
''Wei wuxian, Wei wuxian bu kadar acınası hale düşeceğini kim bilebilirdi? Ah doğru ben biliyordum'' diye söyleyip kahkaha atmıştı. Wei Ying ona cevap vermek istedi ama iyi bile dayanıyordu, yarası büyüktü ve durmadan kanadığını hissediyordu.Wen Chao, İstediği yere geldikleri zaman adamlarına durmasını söylemiş, en iğrenç gülüşlerinden birini daha yapmıştı. ''Bana karşı gelmemen gerektiğini bilmeliydin, bir köpek sahibini dinlemelidir. Yoksa cezalandırılır.. Bırakın!'' Son sözünü bağırarak söylemişti. Adamlar ondan gelen talimat ile tuttukları kolları bırakmışlardı. Wen chao düşen adama bakıp gülmüş ve uzaklaşmaya başlamıştı.
Wei Ying, hayatının bu kadar kısa süreceğini düşünmemişti. O yaşamak istiyordu, yapmak istediği çok şey vardı. Bir anda yarı açık gözlerinin önüne siyah bulutlar geldi hatta bütün bedeni siyah bulutlar ile kaplanmıştı.
Yarasının kanamasını artık hissetmiyordu ve düşme hissi kaybolmuştu. Karnının içinde derin bir acı hissetti ve kıvranmaya başladı, sanki karnını deliyorlardı. Acı hissi geçince derin derin nefes almaya başlamış ve doğrulmuştu. Etrafı siyah dumanlar ile kaplıydı, bir an için öldüğüne inandı o yüzden sırtımın acısını artık hissetmiyorum sanırım diye düşündü. Sesler duyduğunda ise irkildi, siyah dumanın içinde etrafına bakındı ama sesin nereden geldiği belli değildi. İlk önce yaşlı bir kadın sesi duydu.
''Zavallı çocuğum, bebeğiyle birlikte ölecekti! Hong olmasaydı..''
Diğeri daha genç bir erkek sesiydi.
''Xin nine, bu adam neden buraya geldi? Ne olduğunu gördün mü?Xin nine acıklı bir sesle konuştu, ''Gördüm, kırmızı giysili adamlar attılar onu, bir de komik bir şey yapmış gibi gülüyordu.. Korkunç, çok korkunç''
Wei wuxian anlamıyordu, bunlar kimdi? O ölmemiş miydi? Kendini daha iyi hissediyordu gözleri tamamen açılmış bir şekilde baktı ve konuşma ihtiyacı hissetti. ''Afedersiniz, burası neresi? Ve siz kimsiniz?'' sorusuyla birlikte sesler daha da yükseldi ve siyah bulutlar dağıldı. Şimdi önünde 5 tane hayalet vardı ve oturduğu yeri görebiliyordu. Ölmemişti, bu hayaletler tarafından kurtarılmıştı. Kalbi minnetle doldu ve onlara baktı. ''Siz beni kurtardınız! Değil mi? Hepinize minnettarım..'' Hayaletlerle konuşuyor olması onu rahatsız etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
海誓山盟 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷
FanfictionLan Wangji, dersten çıkmış düşüncelere dalmış bir şekilde Jingshi'ye ilerliyordu. O kadar dalmıştı ki arkasından birinin geldiğini bile hissetmemişti. Kısa bir süre sonra alın bandında hissettiği baskı ile arkasını dönmüş, gördüğü kişi ile yüzünü ka...