13 yıl önce, Wei'nin ölümünden 1 hafta sonrası
Lan Zhan, sevdiği adamın bedeni için bütün ayarlamaları yaptıktan sonra sonunda oğlunu görmek için Yunmeng'e gelmişti. Annesinin odasında olduğunu duyunca oraya gitmiş, kapıyı hafifçe tıklatarak içeriye gitmişti. Camın yanında oturmuş, ellerini seyreden küçük çocuğu görünce ise kalbi sıkışmıştı. Yanına ilerlemeye başlamış, kenarlarda olan eşyalara gözü takılmıştı. Kırmızı kurdeleler dağınık bir şekilde bırakılmıştı. Onlara bakmış ardından gözüne küçük boyutlu bir resim takılmıştı. Kısa süreli baksa da kendi resmi olduğunu anlamış ve bu kalbini acıyla doldurmuştu. Oğlunun yanına geldiğinde yavaşça onun boyuna gelmek için eğilmişti. Dikkatle baktığı ellerini, nazikçe kendi elleri arasına almış ve sonunda çocuğun dikkatini kendine vermesini sağlamıştı.
Çocuk yüzünü kaldırıp karşısındaki adama bakınca, ikisinin de dolu gözleri kendini ortaya çıkarmıştı. Lan Wangji oğlunun dolu gözlerine karşı özür diler gibi bakmış sonra getirdiği oyuncağı ona uzatmıştı.
Yuan bir anda tavşan oyuncağını görünce yüzünü ışıldayan bir gülümseme kaplamıştı. Oyuncağına sarılmış, karşısındaki adama da gülümsemişti.
Wangji oğlu gülümseyince gözünün önünde beliren sevdiği adamın yüzüyle bir süre kalakalmıştı. Tam yine üzüntüleri baş gösterecekken oğlu içeriye giren dayısını görmüş, hemen onun yanına gitmişti. Kucağına almasını isteyip aldığında ise hemen göğsüne başını yaslamıştı. Hala tavşanına sıkı sıkı sarılıyordu.
Lan Wangji, doğrulmuş ve üzgün gözlerle oğlunu izlemişti. Aynı şekilde yeğenini izleyen Jiang Cheng'e döndüğünde ise kısık bir sesle sordu. ''Onu götürebilir miyim?'' Oğlunu yanında istiyordu. Zaten diğer yarısını kaybetmişti. Bir de ikisinin en değerli varlığı olan oğlunu bırakmak istemiyordu.
Jiang Cheng, yeğenini sakinleştirmek için saçlarını okşamaya başlamış ve karşısında ki adama bakmıştı. Kardeşinden geriye kalan yeğenini vermek istemiyordu. ''A-yuan gelmek isterse, gidebilirsiniz.'' demişti. Ne kadar istemese de babasına gitmek isterse yeğenini tutamazdı. Kucağında yavaş yavaş sakinleşen yeğeniyle birlikte oturmuş gözyaşlarıyla süslenmiş yanağını yavaşça silmişti. ''A-Yuan, babanla gitmek ister misin?'' diye sormuştu.
Yuan dayısının dediği baba kelimesi ile bir süre donmuştu. Yakışıklı abisinin, babası olduğunu yeni öğreniyordu. Babasına kısaca bakmış ve başını dayısının göğsüne gömmüştü. ''İstemiyoyum'' diye sessizce söyledi. Annesi en son onun kucağındaydı ve annesini yanına getirmediği için ona kızgındı.
Lan Wangji oğlunun dediğini duymuş ve bir kere daha acıyan kalbiyle başbaşa kalacağını anlamıştı. Jiang Cheng'e bakmış ve kafasını sallamıştı. ''Onu ziyaret etmeye geleceğim'' demişti.
Jiang Cheng karşısındaki adama bakmış, ifadesiz suratıyla ünlü olan adamın bile bu kadar acıya karşı ifadesini koruyamadığını görmüştü. Onun için üzülse de yeğeni yanında kalacağı için mutluydu. ''İstediğin zaman gelebilirsin" demişti.
O gün Lan Zhan ayrılırken arkasından ona bakan üzgün minik gözleri fark etmemişti. Yuan ne kadar onunla gitmek istemese de babasını içten içe sevmeye engel olamıyordu.
10 yıl önce, Yuan 6 yaşında
Jin Ling'in amcası tarafından hediye edilen köpeğiyle oynamasını izleyen Yuan, ona katılmak için yanına ilerliyordu. Üstünde Jiang sektinin üniforması vardı ama Lan sektinin alın bandını takmıştı. Babası ona getirmişti. İlk başlarda takmak istemese de dayısından küçük bir azar işitmişti. Babasına karşı soğuk davranmasını dayısı istemiyordu ve Yuan bunu anlamıyordu. Ona göre babası suçluydu. Annesini koruyamamıştı. Yine de itiraz etmemiş ve o günden bu yana takıyordu. Babası geldiği zaman onun alın bandını taktığını görünce gülümsüyordu ve bu ne kadar kabul etmek istemese de hoşuna gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
海誓山盟 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷
FanfictionLan Wangji, dersten çıkmış düşüncelere dalmış bir şekilde Jingshi'ye ilerliyordu. O kadar dalmıştı ki arkasından birinin geldiğini bile hissetmemişti. Kısa bir süre sonra alın bandında hissettiği baskı ile arkasını dönmüş, gördüğü kişi ile yüzünü ka...