Anıl'ı dövecektim. Nasıl böyle bir şey derdi. Nasıl benim geleceğime yön verirdi? Benim kelebeğimi benden nasıl alırdı.
Su'nun halini düşünemiyordum. Sadece onu düşünüyordum, hep aklımdaydı. Onu görmek istiyorum. Tek çare yine şansımı zorlayıp hastaneye gitmekti.
Hastaneye gittim. Güvenlikçi her zaman ki gibi aynı kulübede oturuyordu. Beni görünce kulübeden çıktı. Biraz yaklaşıp;
"Bakın ben Su ile evleneceğim benim arkadaşım hakkımda Su'ya ileri geri konuşmuş. Kendimi affettirmem lazım. Lütfen beni içeriye alın." dedim.
"Benden yapılması zor olan şeyi istiyorsun. O seni görmek istemiyor." dedi.
"Beyefendi benle o arkadaşım yüzünde görüşmek istemiyor. " dedim.
"Peki. Bu arada adınız neydi?" diye sordu.
"Demir. Demir Sancak. "dedim. Adımı sormuştu ama soyadımı da söyleme gereği duydum.
"Şu İstanbul'un zenginlerinden olan Tolga Sancak'ın oğlu olan Demir Sancak mı?" diyerek bana iyice odaklandı."Evet. Nağm-ı değer Sancak holding sahibi. " dedim. Kendimi biraz överek biraz değil aslında kendimi tam övdüm.
"Peki buyrun Demir Bey. Sizin bir Sancak olduğunuza çok sevindim
Güvenlikçi abi beni kırmadı içeriye aldı.
İçeri girdiğimde bütün hastalar dışarıdaki banklarda oturuyorlar hepsinin başlarında bir hemşire vardı. Bazıları geziniyor yeni gelen bir misafirin gözlerinin içine bakıyor. Bazıları sadece oturmuş kitap okuyor gibi yapıyor çünkü kitapı ters tutuyor. Biri oturmuş ağlıyor önüne bakıp 'o gemi gelmeyecek.' diye bağırıyordu. Kim bilir be yaşamıştı da buraya düşmüştü. Hastaneden içeriye girdiğimde bir doktoru durdurup;
"Müdürün odası nerede biliyor musunuz. " diye sordum.
"Şu koridorun sonundaki sağdaki kapı." diye tarif etti.Hemen hastanenin sahibine odasının olduğu kapının önüne geldim. Kapıda Hakan Özdemir yazıyordu. Adını bilip içeri girmak daha mantıklıydı. Kapıyı çaldım.
Su'ya yapacağım sürpriz için ondan izin almam gerekiyor ve bir boş oda soracaktım.
"Merhaba, ben Demir Sancak."
"Merhaba Demir Bey.
"Ben burada kalan bir hasta için ona bir sürpriz yapacağım izniniz olursa bi boş odayı onun için süsleyeceğim. Süsleyecektim."
"Hangi hasta Demir Bey?" diye sordu.
"Su Damla Acaroğlu. Gelecekte ki karım olur. " dedim.
"Hm, şu uyuşturucu tedavisi olmaya gelen ve bir türlü odasından çıkmayan kız." dedi.
"Evet de odasından çıkmıyor mu?" diye sordum.
"Önceki gün bi çocuk geldi. Adı dur bi bakayım... " derken ben araya girdim.
" Anıl Toprak. " dedim.
"Evet evet o Anıl Toprak. Siz nerden tanıyorsunuz?" diye sordu.
"Onu buraya ben gönderdim. Ama hakkımda ileri geri konuşmuş, Su'nun canını sıkmış. O yüzden çıkmıyor. Zaten benim telefonlarıma bile çıkmıyor. Görüşmeyi bile yasaklamış."
"Anladım. 225 nolu oda boş orayı süsleyebilirsiniz. Ben size yardım etmesi için boşta duran bir hemşireyi de görevlendireceğim. "
"Çok sağ olun. Sevenleri barıştırarak büyük bir sevap işleyeceksiniz." dedim. Oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim.
"Siz mükemmel bir insansınız. " dedim ve odadan çıktım.
Odayı aradım ve buldum. Odaya girip bi bakındım. Elimde hiç malzeme yoktu. Telefonu elime alıp Vural'ı aradım.
"Vural, sana bir şey söyleyeceğim onları alıp Su'nun hastanesine getireceksin." dedim."Ne alıyorum. "
" Mesaj atacağım sana." dedim.
Tamam diyip telefonu kapattı. Hemen ona alınacakları mesaj attım. Ve geçenlerde baktığım kuyumcuda gördüğüm ve çektiğim resmi ona gönderdim.Ona evlenme teklifi edecektim.
Sonradan aklıma gelen "siyah takım elbiseyi de Çiğdem'den iste. Sen eve gittiğinde babam evdeyse bir şey söyleme" diye ona mesaj attım.
Sonra Çiğdem'e mesaj attım; "Siyah takım elbisemi hazırla Vural almaya gelecek. Babama bir şey söyleme." diye mesaj attım.
Her ikisi de Tamam diye cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNDÜZ - DÜZENLENİYOR -
SonstigesBeyazın kirlenmesi gibi bir şey onların arasındaki şey, tanımlanamıyor. Ne kadar beyaz çamura batsa siyahtan farkı olmuyordu, yıkandıkça çıkmayan bir lekeye bürünüyordu. Beyaz, ne kadar kirlendikçe onların arasındaki aşk o kadar kirleniyordu ama tut...