Her şey çok farklı. Ben farklıyım. Her şeyden çok ben farklıyım. Siyah kelebeğim çok farklı. Biz birbirimizden farklıyız. Hayat bizi farklı yönlerle birleştirmiş. Ben gündüz, o gece. Ben beyaz o siyah.
Ben zengin bir ailenin veliahtıyım. Sadece veliaht. Okumayı sevmeyen okula boş giden bir insanım. Babam Tolga; okumamı önemser, çünkü veliahtıyım ya. Annem Deniz; kötürüm tekerlekli sandalyede gezer. Konuşmaz. Annemi çok seviyorum. Her şey annem. Babamı sevip sevme konusunda kararsızım.
Sevdiğim kızdan bahsedelim. Çok şımarık. Aynı benim gibi. Geleceği düşünür. Aramızdaki tek fark bu ve bizim için eksi yön. Çünkü lisenin ucunda üniversite. O okumayı hayat kurtardığını düşünüyor. O üniversite okumak istiyor. Yani benden bu hayattan ayrılmak istiyor. Ben istemiyorum. Biz hiç ayrılmayalım. Bir yönden ayrılmamızı isteyen birileri de var. O kişi babam. Sevdiğim kızın gelini olmasını istemiyor. Aslında istememesi doğal. Çünkü o benim gecem.
Siyah kelebeğim, gecem; Su Damla Acaroğlu.
Biraz benden bahsedelim.
Okuyorum. Okuduğum okul Saha Koleji. Hayatta kardeşim diye değer verdiğim insan Vural Namlı.
Nefret ettiğim, düşmanım Anıl Toprak.
Kronik astım hastasıyım. Bu hastalık beni kilitliyor.Adım Demir Sancak. Nağm-ı Değer Tolga Sancak'ın oğlu, Veliahtı Demir Sancak.
Hikaye Başlar;
Okul okul.
Okuldan nefret ediyorum. O iğrenç dört duvar arasına girip orada boş boşuna sekiz saat geçiriyorum. Mecburen kalktım. Telefonumu elime alınca telefonun bildirim ışığı yanıyordu. Gece gece kim mesaj atabilirdi ki. Telefonu açtım. Uygulama bildirileri ile doluydu. Sadece bir kaç tane mesaj vardı. Mesajlara hiç bakmadan karşımda duran duvara gömme dolaba ilerledim. Açıp içinden siyah renkte pantolonumu ve siyah beyaz üçgen çizgili kazağımı aldım. Dağınık yatağının üstüne bırakıp banyoya ilelerledim. Üstümdeki kıyafetleri çıkarıp soğuk suyun içine attım kendimi. Duş aldıktan sonra kapı arkasında ki havluya sarıldım. Banyodan çıkıp yatak odasına gelip hemen üstümü giyindim. Odamdan çıkıp merdivenlere doğru ilerledim. Korkuluktan aşağıya baktım. Kahvaltı hazırdı. Çiğdem Hanım anneme yemek yediriyordu. Babam bakıyordu sadece anneme. Basamakları inip;
"Günaydın." dedim. Babam annemden gözlerini ayırıp bana baktı.
"Günaydın oğlum." dedim kafamı sallayıp masada bana ait olan yere geçtim. Masada her şey vardı. Karnımı doğuracak herşey. Tabağın doluydu. Çiğdem Hanım beni iyi tanıyordu. "Teşekkür ederim tabağım için." dedim. Çiğdem Hanım anneme bakarak;
"Anneniz yardım etti. Ona teşekkür edin." dedi. Yanılmıştım. Annem, annemi seviyorum. Kalkıp annemin yanağından öptüm. Annemin o güzel yüzünde bir gülümseme hakim olmuşsa bu benim için daha mutluluktu. Yerime oturup tabağımdakilerini bitirip kalkıp annemin yanağından yine öpüp;
"Ben gidiyorum. Hoşçakal." dedim. Babam soru sorar gibi baktı. Bir şey demedi. Kapıyı açıp siyah ketlerimi giyip bordo ceketimi alıp evden çıktım. Nedim Bey kapıda bekliyordu. Bizim soförümüz. "Buyrun bırakayım sizi okula." dedi. Mercedes-Benz'in kapısını açtı. Arabaya doğru ilerledim. Aracının açık kapısını tuttum.
"Nedim Bey ben babam değilim. Kapıyı ben açarım." dedim.
"Tamam Demir Bey." dedi. Sürücü koltuğuna ilerledi. Bende arkaya yerleştim. Okul yakındı yürüme bile gidilirdi. Okula geldik. Okulun önünde durdu.
"Ben inerim." dedim. Arabadan inip okula baktım. Her defasında bakasım geliyor. Okul harikaydı. Okul duvarları asiliği temsil ediyordu. Okul duvarı lacivert renkteydi. Türk bayrağı kocaman, göğsünü gere gere dalganıyordu göklerde. Okul bahçesine girdim. Nedim Bey hala bekliyordu. Ben içeriye girdiğimde gitti. Yanıma sallana sallana Anıl geldi;
"Vay patron, prenses nerede?" dedi.
"Sana ne benim prensesimden Anıl." dedim. Su'yu çok seviyorum diyordu ama ben o dediğine inanmıyordum.
"Demir kızma" diyerek bana iyice yaklaşıp kulağıma;
"Su benim olacak. Ya ben onu elde edeceğim, yada bir tesadüfen bana koşacak." dedi. Onu yakasından tutup benden uzaklaştırdım. Çok bilmişlik taslıyordu. Bu huyu benim sinirlerimi zorluyordu. Ondan uzaklaştım. Anıl arkamdan konuşuyordu. Göreceksin sen Demir." dedi. Ben ölürsem Su senin olur. Merdivenlere geldim. Sınıf en son kattaydı. Koşsam ölürdüm yavaş gitsem sinirlenirdim. Orta bir hızla yukarıya çıktım. Sınıfa geldiğimde sınıfta az kisi az vardı. Vural masanın üstünde oturuyordu. Onun yanına gidip;
"Günaydın." dedim. Vural donuk bir şekilde 'günaydın' dedi. Elime telefonumu alıp Su'yu aradım. Su telefonu açmadı. Tekrar aradığımda telefonu bu sefer kapalıydı.
"Su nerede Vural biliyor musun?" dedi. Vural yüzünü bana hızlıca çevirip heyecanlı bir şekilde baktı.
"Vural, Su'nun nerede olduğunu biliyor musun?" dedim. Yüzünü benden uzaklaştırdı. Sonra Vural'ın karşısına geçip;
"Sen Su'nun nerede olduğunu biliyorsun." dedim. Sustu susmayı tercih etti. Dizine vurup sınıftan çıktım. Elimi cebime attım. İlacım yanımda yoktu. Hızlı bir şekilde asansöre ilerledim. Kat numarasına girip aşağıya indim. Asansör bile zor açılıyordu. Elime ittirip çıktım. Taksi vardı. Taksiye el edip durdurdum. Hızlı adımlarla taksiye bindim. Su'nun babasını herkes tanıyordu. O da babam gibi zengin bir adamdı.
"İdris Acaroğlu'nun evine gidelim." dedim. Taksici kafasını salladı ve arabayı sürmeye başladı. Taksimetre sayıyordu. Ben ona bakıyordum.
"Geldik beyefendi." dedi ona bakıp;
"Bekle geleceğim. " dedim ve taksiden indim. Evin bahçesine girdim. Ve kapıya yaklaşıp çaldım. Kapıyı Makbule Hanım açtı.
"Hoşgeldin, Demir. Senin buraya getiren nedir?" diye sordu.
"Hoşbuldum Makbule Hanım. Su burada mı?" dedim.
"Hayır, burada yok. Okula gitti. Bir sorun mu var?" diye sordu. Bir şey olduğunu hissetti.
"Yok bir sorun yok. Ben okula gideyim." dedim. Kapıdan uzaklaştım. Taksici arabada bekliyordu. Taksiye binip;
"Okula gidelim." dedim. Okula gelmiştik. Taksiye parayı verip aşağıya indim. Tekrardan asansöre binip yukarıya çıktım. Sınıfa girdiğimde Vural hiç istifini bozmamış. Aynı şekilde bekliyordu. Kapıdan bağırdım.
"Lan, Su nerede." dedim. Yanına gidip yakasından tuttum.
"Su nerede Vural." dedim. Vural susmayı tercih etmişti. Bir şeyler biliyordu evet ama söylemiyordu. Ona son kez sordum; "Su nerede?"SU NEREDE VURAL!!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE GÜNDÜZ - DÜZENLENİYOR -
De TodoBeyazın kirlenmesi gibi bir şey onların arasındaki şey, tanımlanamıyor. Ne kadar beyaz çamura batsa siyahtan farkı olmuyordu, yıkandıkça çıkmayan bir lekeye bürünüyordu. Beyaz, ne kadar kirlendikçe onların arasındaki aşk o kadar kirleniyordu ama tut...