Yanımdan hızla geçip duvara çarpan sandalyeye büyük bir öfkeyle baktım. Kodumun okuluna öğrenci olmaya gelip hayvan eğiticisi olup çıkmıştım. İki haftada bir savaş yerine dönen kantine alışmış olmama rağmen işlerin bu konuma geliş hızına hala yetişemiyordum.
"Reis iç savaşın bittiyse Devrim puştuna haddini bildirecek misin, yoksa biz aramızda mı dönelim?" öfke kokan bir sesle bağıran Cenk'e sinirli bir bakış attım.
Gözlerim Devrim'i bulmak için etrafı turlarken arkamdan gelen Devrim'in iniltili sesine doğru hışımla dönüp yanına doğru yürümeye başladım. Alp'in karnına oturmuş yumruk savuran adamın ensesinden bir kedi gibi tutup kantinin dışına doğru sürüklemeye başladım.
"Buğra o elini ya indirirsin, ya ben götüne sokarım mecbur indirirsin. Rızan olsun diye uğraşıyorum ama sikip atmam an meselesi. Haberin olsun."
Sesimi çıkarmadan orta bahçeye çıkan yolu sinirle yürümeye devam ettim. Sinirli halinin beni sindirebileceğini sanıyorsa yanılıyordu. İçimde onunkinin 3 katı kadar sinir ateşi yanıyordu.
"Duymazdan gelme kodumun gerzeği indir şu elini."
İstese elimden kurtulması saniyelerini almazdı biliyordum. Fakat nedense o bana bir hamle yapmaktansa gelen hamleyi karşılamayı tercih ediyordu.
"Zaten sinirim tepemde, zırlamaya devam edersen yere yapıştırırım seni." sinirimin belli olması için kafamı hiç çevirmeden yandan bir bakış attım. Sabrımın son demindeydim, sesi çıktıkça kafasını yere vurmak istiyordum.
"Aynen yatır yere üstüme çık hatta." alaycı sesine karşın hafifçe gülmeden edemedim.
"Yapmadığım şey değil Devrim." sinirle kafasını bana kaldırdığında ensesinden elimi hızla geri çektiğim için sarsıldı, fakat düşmeden dengesini toplayıp karşıma dikildi.
Devrim çok sinirliydi, bakışlarından bu açıkça belli oluyordu. Gözlerini birkaç saniye kapattı ve sinirli bir soluk bırakıp burun kemerini sıktı.
"Oğlum amacın ne senin? Kedi miyim lan ben? Ne zaman kavga etsem tepemde dikiliyorsun. Hem de kavganın ortasına dalıp şu aptal hareketleri yapmandan nefret ettiğimi bile bile. "
"Solcu arkadaşlarının gazına gelip kedi yavrusu gibi hırpalanmanı engellemeye çalışıyorum oğlum. Fakat sen nankörlük etmekten geri durmuyorsun." alayla çıkan sesim onu tam karşıma dikti. O kadar karşımdaydı ki gözlerinden başka bir şeyi görmemin imkanı yoktu.
"Gaz dediğin şey benim davam. İnançlarıma, davama ne zaman saygı duyacaksın Buğra? Ayrıca bir kavgaya giriyorsan her hareketinin bir karşılığı olur. Ve Buğra şuna emin ol ki ben bana verilen karşılığın çok daha fazlasını hak ediyorum."
"Devrim dava dediğin şey büyük bir yanılgıdan ibaret. Bunu bildiğin halde neyin kaosunu yaratıyorsun? Daha fazlasını hak ettiğin için kenara çekiyorum seni zaten."
Benden bir adım uzaklaşmış, elleri iki yanında her zamanki hayal kırıklığıyla gözlerime bakıyordu. Gözlerindeki incinmiş ifadeyi sevmesem de bunu silmek için bir hamlede bulunmadım.
"Buğra sen dava dediğin şey uğruna mezun olamadın, belki de hiç olamayacaksın. Bunu geçtim çevreni değiştirdin ulan! Hepimizi tek kalemde sildin. Buna rağmen hiçbirimiz çıkıp da sana iki çift laf etmedik. Kendine bakmadan nasıl çıkıp kendi yolun doğruymuş gibi konuşuyorsun aklım almıyor artık."
"Doğru yolda olduğum içindir belki Devrim. Bunu hiç düşündün mü? Yolum belki de o kadar güzeldir ki sizin gibiler sadece rahatsız ediyordur."
Karşımdaki adamın gözleri bu sefer hayal kırıklığı değil alayla bakıyordu. Bu duygu değişimi beni şaşırtmıştı. Söylediklerim tam olarak neresi onu eğlendirmişti ki?
"Doğru yol dediğin şey sadece sen ve üstün gördüğün ırkın için. Bizim dava dediğimiz şey ise hepimiz için. Bu bile kimin yanlış olduğunu yeterince kanıtlıyor aslında. Bence de bizim gibilerden uzak durmaya devam et. Hak ettiğin yerde dur da kendinden başkasına zararın olmasın."
Bu sefer baştan aşağıya hayal kırıklığıyla dolan bendim. Milyon kez kavga etmiş birbirimizin ağzına sıçmıştık ama bir kere bile beni aşağıya çekecek bir laf söylememişti. Kendime hakim olmak istesem dahi her şeyin gözlerimden anlaşıldığını biliyordum. Ben saklasam bile o görürdü bunu biliyordum. Ve bunu bilmek hiç iyi gelmiyordu.
"En başında iletişimi kesen siz olsaydınız belki buna inanırdım. Fakat dediklerinin biraz bile gerçeklik payı yok. Ben yolumdan taşları ayıkladım. Bunları duymamak için yaptım." canını acıtmak için kelimelerimi seçerek konuşuyordum ama en çok benim canım yanıyordu.
"Senden bir sik istediğim yok sadece yolumdan gerçekten çekil. Kavgadaysak yumruğunu geçir bana yeter. Yolda karşılaştığımızda el sıkmanı zaten bekleyen yok."
Devrim sözlerini öfkeyle tamamladıktan sonra sinirle sıktığı yumruğunu savurarak akasını döndü ve beni dikildiğim yerde bırakıp gitti. Eski dosttan düşman olmaz diyen her kimse halt etmişti. Kavgada edilen en kötü söz bile Devrim'in incitmekten uzak karşılığı kadar üzmüyordu.
Milyonuncu defa birbirimizin ağzına sıçmış olmamızın verdiği hüzünle gidişini izledim. Her zamankinden farklı bir his değildi, ezbere bildiğim yegane şey bu adımlardı.
Devrim kapıdan geçip okulun için girdiğinde boş bir banka oturdum. Cebimden bir sigara çıkarıp ucunu ateşledim, derin bir nefes içime çekip dumanı havayla buluşturduğumda daha iyiydim. Sigarayı tutan parmaklarım sızlayınca eklem yerlerime göz attım. Her zaman ki gibi tahriş olmuştu.
Gözlerimi yumup bir nefes daha içime çektim ve kafamı geriye attım. Hiçbir yumruk kalbimin sızısı kadar acıtmıyordu.
Umarım okur ve beğenirsiniz şimdiden teşekkür ediyor yorum ve beğeni bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reisler de Sever |bxb|
General FictionSevgi kül olduğun yerden tutuşmak demekti, aşık olmasa bunu hiç bilemeyecekti.