Uzun zamandır görmediğim insanları görecek olma fikri beni germiyor değildi. Devrim için uzaklaştığım insanlarla yine Devrim için yakınlaşıyordum. İki yüzlü sayılabilecek bir davranıştı ama elimden gelen bir şey yoktu.
Çok da suçlu hissetmiyordum, davranışlarımın geçerli sebepleri vardı. Bu çocuk bana pek de iyi gelmiyordu. Çoğu zaman asla yapmam diyeceğim şeyleri yaptırıyor, beni çizgimden çıkıyorıyordu. Bu da yetmiyormuş gibi günlük duygu durumumu onu görüşüm ve onun ruh hali etkiliyordu. Resmen ona bağımlı gibi hissediyordum. İşin kötü tarafı bu bağımlılık yeni fark ettiğim bir şey de değildi ve bunu yenmek gibi bir niyetim de yoktu.
Kendimi bildim bileli Devrim'e ayrı bir düşkünlüğüm olmuştu. Onun sempatik halleri küçükken bile bana bela olmuştu. Oyun oynamaktan nefret eden bir çocuk haline gelmiştim. Onu kendime saklamak için çok uğraşmış başaramayınca da kendimi tümüyle etrafa kapatmıştım.
Yaptığım şeyin olumlu yanları tartışılırdı. Devrim her haliyele hem ceza hem ödüldü, çoğu zaman bana ceza olsa da seviyordum. Homofobik olduğunu belli etmekten çekinmeyen bir adamı sevmek ise başlı başına bir lanetti. Hem de içinde olmaktan şikayet edemeyeceğim kadar güzel bir lanet.
Bu düşüncelerin içinde aynadaki aksime bir bakış attım. Felaket iyi duruyordum. O umursamaz ve pasaklı halim gitmiş eski Buğra geri gelmiş gibiydi.
Devrim'in hediye aldığı parfüm şişesini elime alıp özlemle üstüme sıktım. Bu parfümü onun teninde beğenmiştim, bende hiç ondaki gibi kokmuyordu. Parfümü rafına bırakıp siyah kaşe kabanıma yöneldim.
Aslında düz bir mont giyecektim ama siyah boğazlı kazağım ve kabanımın Devrim'i delirteceğini çok iyi biliyor, bundan büyük bir zevk duyuyordum. Şimdiden sinirli yüz ifadesini hayal etmek bile ayrı bir keyif vermişti.
Hızlı adımlarla aşağı inip annemlere evden çıktığımı söyledim. Kapının önüne adım atmamla elleri cebinde bana doğru bakan Devrim'le karşılaşmam bir olmuştu.
Hafif bir şaşkınlıkla yüzüne bakarken onun sinirli ifadesini gördüm. Bu hali şaşkınlığın yerini yoğun bir zevke bıraktı. Solcuyu sinirlendirmek bu kadar kolaydı işte.
Hızlı adımlarla ona doğru yürümeye başladım. Bir yandan da söylenmeden edemedim.
"Senin ne işin var kapımda Devrim?"
"Meyhanenin yolunu bulamazsın diye düşündüm yavru kurt. Malum bir süredir tövbelisin ya."
"Düşünebildiğine mi şaşırsam beni düşünmeme mi bilemedim."
"Buğra bak ne diyeceğim? Tüm bunları bir kenara bırakıp da bu gerzeklikle nasıl dümdüz olmadan yaşadığına şaşır."
"Yok be Devrim ben senin her seferinde sümük gibi aynı yere nasıl yapıştığına şaşıracağım galiba."
İkimizde sinirle birbirimize bakıp derin bir soluk aldık.
"Oğlum bana bu kadar tahammülün yok madem ne sikime kapıma geliyorsun?"
"Kapıma gelmek derken? Ben geçiyordum soluklanmak için durayım dedim."
Bu dediğine kendi bile inanmazken alaycı bir bakış atıp daha da gerilmesini sağladım. Beni inandırma gibi bir derdi olmasa da bu söylediklerimle kafasını bir süre önüne eğip düşünmeye başladı.
Devrim bir yandan adımlarını adımlarıma eşitliyor bir yandan da diyeceklerini toparlıyordu. Belki de diyeceklerine değip değmediğimi düşünüyordu, bilmiyordum. Onu anlamak artık benim için de çok zordu.
"Buğra seninle iki yabancı olmak istemiyorum. Yolumuzu değiştirmek, birbirimizden kaçmak beni yıpratmaya başladı. Biz hep birdik bu geldiğimiz hal berbat oğlum. Neden böyle olmak zorunda her şey? İdeolojilerimizin ayrı olması bu kadar mı soğuttu seni benden?"
Kırgın bakışları içime oturmuştu. İdeolojin umrumda değil; seni benden başka herkesle bir görmek beni buna itti diyememek belki de ilk defa bu kadar üzmüştü beni.
Cevap bekleyen gözlerine hüzünle baktım. Onu kırmak içimi yakıyordu. Keşke şartlar daha farklı, daha normal olsaydı.
"Tek sorunumuz ideolojiler olsaydı sana hak verebilirdim ama konunun daha derin olduğunu sen de biliyorsun. Devrim açıkçası bizim yolumuz bundan sonra zor kesişir. Ama senden bu kadar ayrı kalmak beni de çok yormaya başladı. Belki eskisi gibi olamayız ama olabildiğince bir araya geliriz beraber vakit geçiririz."
Tatlı bir gülümsemeyle yüzüme baktı gözlerindeki o heyecan her şeye değerdi.
"Buğra seni çok özledim ama o sikik ocak muhabbetlerini dinleyemem haberin olsun. Sakın sana olan sevgimi kullanıp beni zehirleme"
Dediği şeylere kahkaha attım. Benim gülüşüm onu da güldürmüş bir süre tebessümle birbirimize bakmamızı sağlamıştı.
"Seninle gülmeyi bile özlemişim bir daha sikik sokuk triplere girip kendini mağarana kapatmayacaksın. Yoksa girdiğin yere seni gömerim."
Küçük bir çocuk hırsıyla kurduğu bu cümle yüzümde tatlı bir gülümsemeye neden olmuştu. Soğuktan kızarmış yüzünü avuçlarım içine alıp dudaklarına ufacık bir öpücük bıraktığımı hayal etmekten alıkoyamadım kendimi.
Saf aşık modumdan çıkıp göreceği zararı en hafife indirmek için onunla anlaşmaya koyuldum.
"Eğer kavgada seni kollamama laf edersen beraber gömülmek zorunda kalırız. Her seferinde yüzüne darbe yiyip götüme benziyorsun. Yüzüne bakmak çok zor oluyor."
Alaylı ifademi kıran şey Buğranın elini götüme atıp sıkarken bir yandan ıslık çalması oldu. Şu an için bu beklediğim en son şey bile değildi. Hafif aralık bir ağızla ona bakakalmıştım.
"Götün fena değil yavrum buna benzemek beni pek de bozmaz."
Sinirle eline vurup kolundan tutup gideceğimiz mekana doğru çekiştirmeye başladım. Bu yaştan sonra pasif olmaya pek niyetim yoktu özellikle bebek suratlı bir solcuya.
Yorum yapmayı unutmayın lütfen 🥺🥺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reisler de Sever |bxb|
Fiksi UmumSevgi kül olduğun yerden tutuşmak demekti, aşık olmasa bunu hiç bilemeyecekti.