Acı..

484 24 6
                                    

Kaç saat oldu bilmiyorum. Üzerimde bir battaniye, elimde bir kahve, babamın uyanmasını bekliyorum. Gözlerimden ardı ardına düşen gözyaşları... Babamsız ne yapacağımı düşünüyorum. Babamla anılarımız gözlerimden film şeridi gibi geçiyor. Sanki şimdi uyanacak, yanıma gelip bana sımsıkı sarılacak... Etrafıma bakıyorum. Koridorda kimse yok. Annem amcamın omzuna başını koymuş ve uykuya dalmış. Amcamsa hâlâ tedirgin ve hüzünlü. Babamın yanına girmemize de izin vermiyorlar.

Elimdeki kahveye uzun uzun bakıyorum. Dumanlar çıkıyor içinden. Hâlâ sımsıcak. Babamın gülümsemesi gibi. İstem dışı dudağım kıvrılıyor. Sonra aklıma şimdiki buz gibi teni geliyor. Dudağım yine eski, bomboş halini alıyor. Gözlerim doluyor. Ağzımda acı bir tat var. Dilim kurumuş.. Kahvemden bir yudum alıyorum. Ama hemen sindirmiyorum. Tadını alıyorum. Bu sefer aklıma annemle babamın konuşması geliyor. Belki de babam bu konuşma yüzünden kaza yaptı? Kaza anını gözümde canlandırmaya çalışıyorum ama bir türlü canlandıramıyorum. Bir anda kazayı bilmesem bile kaza gözümün önünde canlanıyor. Tüylerim ürperiyor. Bu düşünceleri kafamdan atmaya çalışıyorum ve gözlerimi sımsıkı kapatıyorum, zihnimi boşaltmaya çalışıyorum. Uykuya dalmak en iyi seçenek oluyor bazen...

"Damla! Kızım uyan..." Amcamın sesi kulağıma uğultu halinde yayılırken anlamsız bir şekilde mırıldandım. Uyanmak istemiyordum. Tedirgin olmaktan nefret ediyordum. Babam uyanana kadar sadece uyumak istiyordum ve babam uyandıktan sonra gelip beni uyandırmasını istiyordum. Bunun hayalini kurarken amcam beni tekrar tekrar dürttü. Gözlerimi hafifçe açtım. Bir hastane odasındaydım. Beni buraya amcam getirmiş olmalıydı.

"Uyumak istiyorum amca." dedim ve tekrar gözlerimi kapattım.

"Peki kızım. Gelir sonra uyandırırım." dedi. Amcam odadan çıktıktan sonra odaya şöyle bir baktım. Duvarlar maviydi. Beyaz bir dolap vardı. Her şeyde mavi beyaz uyumu vardı. Biraz daha inceledikten sonra sırtımı kapı tarafına döndüm ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapatmaktan 5 dakika sonra biri yorganımı çekti.

"Amca 5 dakika daha!" dedim. Ama bu sefer yorganı açtı ve yatağın içine girdi. Bu kişi amcam değildi.. Bana belimden sarıldı ve çenesini omzuma yasladı.

"Ben amcan değilim. Merhaba Damla." dedi ve gülümsedi. Bunu omzumdaki çene hareketinden anlamıştım. Kim olabilirdi? Arda kesin değildi. Böyle düşünmektense ona sormaya karar verdim. Boğuk bir sesle

"Kimsiniz?" dedim. Bir kahkaha attı ve

"Sana hemen söylemeyeceğim." Ona dönmeye çalıştım ama izin vermedi. "Ve ben söyleyene kadar bana dönmene izin yok. Hatta şöyle yapalım. Ben sana ipucu vereyim. Sen de beni bilmeye çalış." Yavaşça başımı salladım. Onaylamaktan başka çarem olduğunu sanmıyordum. Aramızda belli bir mesafe olsa kasıklarına tekme atabilirdim. Ama arada mesafe yoktu. Gözlerimi sıkıca kapattım ve bir yol bulmaya çalıştım. Yoktu..

"Bir düğün vardı hani. Sonra senin böyle upuzun siyah bir elbisen vardı Damla. Sarı saçlarına çok uymuştu. Bir yere doğru gidiyordun. Bir anda.." Ege'ydi bu. Burada ne işi vardı bu gerizekalının.

"Elbiseme takılıp düşüyorken geldin ve beni tuttun." dedim.

"Vay! Unutmamışsın." dedi beni kendine döndürürken. Kirli sakalları vardı. Daha yakışıklı görünüyordu. Bu düşünceme lanet okudum.

"Çek ellerini pislik." dedim.

"Bir dakika şimdi çekmezsem ne olacak?" dedi alayla gülümseyerek. Hiçbir şey yapamazdım. Bağırsam ağzımı kapatır sustururdu. Yine de avazım çıkana kadar bağırsam ağzımı kapatsam bile birileri gelirdi.

OKULDAKİ POPÜLER ÇOCUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin