Ekin'in kurtulmasının üstünden iki ay geçmişti. O günden sonra ne Ramazan abiyi nede Ekin'i gördüm, sanırım onları baştan göreceğime baya inanmıştım. Görmeği bırak buradan kurtulacağıma bile baya inanmıştım..
Bu iki ay öyle huzursuzdu ki kendi kendimi delirtmeme az kalmıştı. Mesela şuan ölsem kimsenin ruhu duymayacak, belki öldüğümü uzun zaman sonra öğrenecekler, ailemin ve arkadaşlarımın başıma gelebileceği bir mezarım olmayacak yada hiçbir zaman öldüğümü bilmeyecekler. Burada kalmaktan o kadar çok yoruldum ki, her gün o lanet yüzleri görmek, köylere saldırdıklarında insanlara yaptıkları zulümleri görmek. O kadar iğrençler ki çıkıp hepsini öldürmek istiyor insan.
Gökyüzünü izlerken adamlardan biri koşarak yanıma geldi. Kesin yine bir halt yediler hadi hayırlısı bakalım.
"Maria bize yakın olan kamp alanına asker yakalayıp getirmiştiler."
"Ne zaman getirdiler? Neden haberim yok." Ne zaman bir asker yakalanmıştı? Neden benim haberim yoktu?
"Önemli olan bu değil Maria, asker kaçmış onu aramaya çıkmışlar bizden de destek istiyorlar."
"Tamam hazırla grupları bende aramaya çıkıyorum."
Neden aklıma Ekin geliyordu? Ben Ekinle kafayı bozmuştum sanırım iyicene neden o zaman önüme çıktın ki sen? Kendime küçük bir çanta yapıp kaybolan askeri aramaya çıktım. Umarım kaybolan askeri bulacağım derken kendim kaybolmazdım ve İnşallah hepsinden önce onu bulup ona yardım edebilirdim. Kamptan baya uzaklaşmıştım askerin nerede olabileceğini düşünerek ilerlerken bir anda önüme biri çıkmıştı. O korku ile ağzımdan bir küfür savurmuştum.
"Hassiktir ne oluyoruz lan!"
"Kaldır ellerini!" Üstündeki üniformadan kaçan asker olduğunu anlamıştım.
"Bak sen dedin diye hemen ellerimi kaldıracaktım zaten, sen önce birinin önüne çıkmayı öğren sonra gel kaldır de. Bir insanın önüne bodoslama çıkılmaz önce sessizce pusarsın sonra duruma göre hareket edersin. Hayır tek olmasaydım ne yapacaktın? Tek olduğuma emin olduktan sonra çıkman gerekirdi." Önümdeki asker afallamış bir şekilde bana bakıyordu. Tabi ona da hak vermek lazımdı ben olsam onun yerinde bende afallardım.
"Sen kimsin ve ellerini kaldır!"
"Benim kim olduğum pek önemli değil, sende sanırım şu kaçan askersin oradan buraya ne çabuk varmışsın. Her neyse konu bu değil, konu seni nasıl Türkiye sınırına geçirebiliriz."
"Bir daha sormam sen kimsin cevap vermezsen kafana sıkarım." Çocuğun kafasını iyice karıştırmayı başarmıştım daha fazla allak bullak etmesem iyi olurdu.
"Soysuzlar tarafından öleceğime bir Türk askeri tarafından ölmeyi çok isterdim ama ben ölürsem sen yine yakalanırsın, sonra bunun vebalini ödeyemem ben, daha fazlasını da sorma. Rütben, adın ve hangi timde olduğunu öğrenebilir miyim?"
Kaşlarını kaldırıp neden soruyorsun dercesine yüzüme bakmaya başladı. "Ne yapacaksın?"
"Nüfusuma alacağım ne yapabilirim sence? Çaylak olduğun çok belli, belli etme bu kadar!"
"Astsubay Kıdemli Çavuş Elyas Göktürk şuanda bir timde değilim yardıma geldiğimde yaralanıp kaçırıldım."
"Ha birde yaralandın, nerenden yaralandın?" Elimi saçlarıma geçirip sabır çekmeye başladım.
"Bacağımdan kurşun sıyrıldı."
"Bravo büyük başarı sana gerçekten. Oğlum neden dikkat etmiyorsun lan sana bir şey olsa ne olacak, daha dikkatli olman lazım, daha sabırlı olman lazım, daha sessiz olman lazım! Bunları sakın unutma ve dua et bir daha karşıma yaralı çıkma öldürürüm yoksa seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARÇURAY
ActionArçuray: Türk mitolojisinde ormanları koruduğuna inanılan varlık. Benim kapıyı çalmamın arkasından gel komutu ile içeri girip selam verdik. İçeride Akman Paşa, Göktürk Albay ve babam yani Öztürk Albay vardı. "Geçin oturun çocuklar." Oturmamız ile A...