Luana, adımlarını olabildiğince yavaş tutuyordu. Düzgün ve dengeli yürüyebileceğine olan inancı zayıf olduğu için gözlerini ayaklarına doğru çevirdi. Ayaklarının altından yavaşça akan toprağa doğru baktı. Toprak elementine ait olmanın nasıl olacağını hayal ediyordu. Hayallerini göz hizasına girip onun yolunu kesen bir çift bacak kesmişti.
"Bu kadar somurtkan olmamalısın. Seni çirkin gösteriyor." Aiden alaycı ses tonunu takınırken bir yandan da geriye doğru yalpalayan Luana'yı tutuyordu.
Luana gözlerini yavaşça kaldırarak Aidan'ın gözleriyle buluşturdu. "Sabah yediğim Rumalar midemden dışarı çıkmak istiyor galiba ve şakaların bana hiç yardımcı olmuyor." Luana ayağıyla yerde duran küçük bir taşa tekme attı. Taş uzaklaşırken gözleriyle taşı takip etti. Taş Hermes'in ayağının yanında durduğunda korkuyla duraksadı.
"Hayır lütfen buraya bakma! Lütfen bakma!" fısıldamalarını Aidan'ın duyup duymadığını merak ediyordu. Aidan düşüncelerini okurcasına seslendi.
"Dikkatini buraya çekmek için daha büyük bir taş parçasına ihtiyacımız var." Aidan, Luana'nın gerginliğini dağıtmak için alaycı tavrını koruyordu. Süreç için çok heyecanlı olsa da bunu Luana'ya belli edip onu daha çok germek istemiyordu.
Luana omzuyla Aidan'a yaslandı. "Lütfen bu günümüzü olaysız geçirelim olur mu? Su hanesi vücudumun kaybettiği su kütlesi ile savaş çıkarabilir. Şu halime bak! Soğuk terler döküyorum galiba başaramayacağım."
Aidan'ın surat ifadesi ciddileşmişti. Gözlerini gökyüzüne kadar uzanan ağaçlardan çekip Luana'nın gergin yüzüne dikti. Ellerini omuzlarına koydu ve Luana'nın zarif bedenini kendine doğru çevirirken zorlanmadı. Parmaklarını dalgalı saçlarının arasından geçirdi ve derin bir nefes aldı.
"İlk olarak kimse seni rahatsız etmeyecek çünkü sanırım senden korkuyorlar. Bir çimen bile ezemediğini bildiğim için senden korkmayarak havalı görünüyorum. Kimse bizi rahatsız etmeyecek inan bana." Sözcükleri arka arkaya sıralarken bütün nefesini tüketti. Nefessiz kalmış gibi tekrar nefes alırken göğsünü şişirdi ve biraz gerindi.
Luana, Aidan'ın her zaman alaycı tavrı ile moralini yerine getirebileceğini bilse bile şuan yaşadığı gerginliği çözemeyecek olduğunu biliyordu ama onu üzmemek için bu bilgiyi kendine sakladı. Omuzlarında duran elinin üstüne kendi elini koydu ve diğer eliyle dalgalı saçlarını karıştırdı.
"Çimen bile ezemediğimi kimseye söyleme."
...
Armis taşlarının etrafında büyük bir kalabalık toplanmıştı. Taşların heybetli görünüşü herkesi büyülemiş gibi duruyordu. Kocaman bir uçurumun önünde duran taşlar tüm yeryüzüne meydan okur gibiydi. Luana uzun uzun taşların ardında bulunan uçuruma baktı ve ardından annesini düşündü. Terra halkı cenazelerinde doğadan aldığını daima doğaya geri verirdi. Hava hanesi ölülerinin bir yaprak misali havada süzülmesini sağlarken toprak hanesi bitkilere kucak açtırırdı. Cenazede son elvedalar edilirken ölüler uçurumdan bırakılırdı. Bitkiler bedenleri sarıp Terra Vadisinin doğasına geri dönmelerini sağlardı. "Annem doğasına kavuşamadı." diye fısıldadı Luana.
Hermes bütün heybetiyle taşlı yoldan yürümeye başlamıştı. Kalabalığın uğultusu ayak sesleriyle ahenk içinde ilerliyordu. Hermes'in geldiğini fark eden kalabalık sessizleşirken uğultu yavaşça yok oldu. Hermes taşların önüne geldiğinde durdu. Ellerini Armis taşına hafifçe sürterek fısıldadı "Doğadan aldığımızı daima doğaya geri veririz."
Hermes gözlerini meraklı toplulukta gezdirdi. Bütün yüzler merak ve heyecan doluydu. Gözleri bir kişinin gözleriyle buluştuğunda duraksadı. Luana Loyce bakış açısına girmişti. Gri saçları elmacık kemiklerine değerek yüzünün bir kısmını kapatıyordu. Badem gözleri korku doluydu. Bugünü uzun zamandır bekleyen Hermes hızlıca törene geçmek istedi. Luana'nın aidiyetini merakla bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMENTUM TERRA
FantasyTerra, bir doğa harikası! Uçsuz bucaksız dağlarda yaşayan ve Terra taşlarının enerjisiyle farklı yeteneklerle doğan insanlara yuva oluyor. Terra'da halkı ihtiyaçlarını karşılamak için vadilerinden uzaklaştıkça ve demirden duvarlara yaklaştıkça timor...