Uzun zamandır yeni bölüm atmıyorsun. Ve tekrardan yazmaya başladım iyi okumalar lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. Kalbiniz gibi güzel bir gün geçirmeniz dileğiyle.
BÖLÜM-IV
"Zorluklar insana mucizeler getirir."
Yağmur damlaları camı tıklatıyor minik sesler çıkartıyordu. Yanaklarımdan süzülen yaşlar yastığımı ıslatıyordu. Nedeni bilinmez bir şekilde karanlığa gömülmüştüm. Sadece beklemek geliyordu elimden susmak ve sadece beklemek...
Gün ışığı direkt olarak yüzüme vurduğunda gözlerimi acı içinde açmıştım. Ağlamaktan şiş olan gözlerim önümü görmekte bana zorluk çıkartıyordu.
Odamda bulunan ebeveyn banyoya geçip ılık suyun altına atmıştım kendimi. Akan suyun vücudum da her bir zerreme değmesi beni rahatlatıyordu.
Kısa bir süre olsa da kafamın içindeki derin, uçsuz bucaksız denizin dalgalarını unutturuyordu...
Duştan çıktığımda sarı ila kahverengi arasında renklerin karmaşasında kalmış olan saçlarımı kurutmaya çalışmıştım pek beceremesem de her seferinde olduğu gibi hafiften ıslak saçlarımı topuz yapıp giyinme odama doğru ilerledim.
Dolabımda bulduğum mor çiçekli mini elbisemi giydikten sonra odamı toplamaya koyulmuştum. Odamın açılan kapısı ilgimi oraya verdi. Kapıdan giren kişinin Tuğba Abla olduğunu görünce elimdeki kıyafetleri yerine bırakıp ona doğru bir adım atmıştım.
"Uyandın mı kızım? Bende hala uyuyorsundur diye seni uyandırmaya gelmiştim. Kahvaltı hazırladım senin için hadi gel aşağıya" dedikten sonra benim ona cevabımı beklemeden odadan merdivenlere yönelmişti Tuğba Abla.
Odamdaki ufak tefek eşyaları da yerine yerleştirdikten sonra aşağıdaki yemek odasına doğru yol almıştım.
Kocaman masada her şey vardı ve hepsini benim için hazırlatmıştı Tuğba Abla. Ona gülümseyerek masaya oturduğumda yanımda olan sandalyelerden birini çekip oda yanıma oturmuştu.
Konuşmuyor sadece benim yemek yememi izliyordu. Bu durumdan rahatsız olan ben konu açıp konuşmaya başlamıştım. "Babam nerde?" diye sorduğumda oturuşunu dikleştirmişti Tuğba Abla.
Ardından boğazını temizleyerek konuşmaya başlamıştı. "Baban dün ki tartışmanızdan sonra evden çıktı gitti ve hala gelmedi telefonlara bakmıyor. Nerde olduğunu bilmiyorum." Dediğinde bakışlarım ciddileşmiş içime bir korku serilmişti.
O sırada çelik kapı açılmış ve hemen ardından görüş alanımıza babam girmişti. Onu gördüğümüzde ayağa kalkıp yanına gittiğimizde alkol kokusundan yanına yaklaşılamayacak bir haldeydi zor yürüyor attığı her bir adımda düşecekmiş gibi oluyordu.
Ona yaklaştığımda elini kaldırıp durmamı gerektirecek bir işaret yaptı ardından, zor olsa da kelimeleri ağzından döküldü.
"Bana yaklaşma Lavinia, keşke annen yerine sen ölseydin" dediği sırda babamın yere yığılıp kalması benim ise tek bir adım bile atamayıp olduğum yerde buz kesmem...
Hayatımda yaşadığım her anım her dakikam her saniyem de babamın bana olan öfkesini, sinirini ve nefretini hissedilemeyecekten de fazlasını hissetmiştim, bunu bana hissettirmişti babam.
Her parka gittiğimde anne ve babası olan çocukları gördüğümde bir köşeye saklanıp ağlardım. Her yeni yaş günümde bu günde babam belki gelir diye masaya fazladan koydurmuştum tabağı, bardağı, çatalı ama o gelmemişti.
Beş yaşımda bıraktım parka gitmeyi. On yaşımda tamamen alıştım babasız bir çocuk olarak büyümeye. Tam tutundum derken babam gelmiş hayatıma girmişti.
Ama 10 sene boyunca bana olan hisleri değişmemişti. Abimle oynar öper kucaklar ben ise sadece yüzünü uzaktan görürdüm babamın. Şuan da olduğu gibi...
Asla açmayacak çiçek tohumlarını suladım belki bir gün yeşerir, bizler ise dallarına tutunup göğe çıkarız diye...
Annemin mezarı başında oturup ona anlatıyordum dertlerimi. Eğer yağmur yağarsa oda benimle ağlar, eğer kuşlar öterse oda benimle gülerdi.
Kalbimde saklamıştım onu, hissediyordum annemin her bir duygusunu. Ve şuanda yağmur yağıyordu. İkimizde ağlıyorduk. Elimi kalbime götürdüğümde vücuduma saplanan acıyı en derinlerimde hissediyordum.
O annemin isyanıydı. "Özür dilerim anne canım fazla yandı, sen yıprandın" dediğimde gözyaşlarım boşalmış gök gürlemiş ve şimşek çakmıştı.
Mezarlıktan döndüğümde evimizin önünde farklı bir araç duruyordu. Park ettiğim aracımdan inip eve doğru yavaş adımlarla yürüdüm kapıya yaklaştığımda ise ben daha zile basmadan kapının açılışı bir olmuştu.
Karşımda bana korku dolu gözlerle bakan Tuğba Abla duruyordu beni önce gözleriyle süzdü sonra ise yanıma yaklaşıp kafasına sığdırmakta zorlandığı sorularını sormaya başladı.
"Sen neredesin kuzum? Babana sinirlenip çıktın evden nereye gittiğini bile söylemedin. Arıyoruz açmıyorsun çok korktum başına bir şey geldi diye" dedikten sonra bana sıkıca sarılmıştı ben ona cevap bile vermemiş sadece bedenimi sımsıkı saran bedene bırakmıştım kendimi.
Duygusal sarılmamız bittiğinde vücudumu Tuğba Abla'nın bedeninden çekmiş kendi bedenimi ayakta tutacak gücü kurmuştum.
Elimle açık kapının arasından görünmekte olan arabayı işaret ederek "Kim geldi?" diye sormuştum Tuğba Abla'ya. Tuğba abla ise önce benim işaret ettiğim arabaya baktı ve ardından sorduğum sorunun cevabını verdi.
"Baban bayılınca eve doktor çağırdık hastaneye gitmek istemediğini biliyorsun. Doktor hala içerde, merak etme baban iyi sadece çok içtiği için midesini bozmuş, birazda ateşi var o kadar." dedi.
Derin bir iç çektikten sonra babamın odasına doğru yöneldim merdivenleri teker teker yavaş adımlarla çıktım tam kapının önüne geldiğimde olduğum yerde durdum ve aralık olan kapıdan babamı izledim.
Odasına girmem yasaktı. O beni hiçbir şekilde etrafında istemiyordu. Benim ona her şekilde uğursuzluk getirdiğimi söylemişti, ilk aşkını yani annemi benim yüzünden kaybettiğini söylemişti.
Öylede olmuştu zaten annem doğumhanede ölmüştü. Babaannemden öğrendiğim hikayeye göre annem benim adımın çiçeklerden ibaret çok olmasını istermiş.
Babam annemin bu isteğini yerine getirmiş ama benden nefret ettiği için ilk aşkını öldüren, ellerinden alanın ben olduğumu düşündüğü için adımı Ölüm çiçeği koymuş. Evet benim adım Lavinia. Nam-ı diğer Ölüm çiçeği...
Hayatta bazen her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir. Her şey dilediğimiz gibi olmayabilir. Bazen yürüdüğümüz o yolda tökezleriz, çukura düşeriz ama bu bizim için hiçbir zaman ilerlemek için çıktığımız yolda yürümemize engel olmaz.
Ve ben önümde olan onca engele rağmen bu yolda tökezlemeden yürüyecek umutlarıma, dileklerime, düşlerime ve söz verdiğim her şeye erişeceğim. Buda size imkansız olasılıkların bir gün gerçekleşebileceği sözü olsun...
^^Lavinia'nın babasına sinir oluyorum. Bir insan nasıl kendi kızından bu kadar nefret edebilir ki. Hiç birşey lavinia'nın suçu değildi peki neden kendini suçluyordu?. Hayatındaki değişiklikler nasıl olacaktı. Babası ile arası düzelecek miydi? Peki bunu nasıl başaracaktı?^^
^^LAVİNİA'NIN HİKAYESİNİ MERAKLA BEKLEYİN... ^^
ÇOK YAKINDA SİZLERLE..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA
Teen FictionBen Lavinia'ydım. Nâm-ı diğer Ölüm çiçeği... Tek bir nota ile insanları kendine aşık ederdi güzel kokulu Lavinia; ama bilmiyorlardı ona aşık olanlar aslında ölümü kokladıklarını... Acıyı her bir zerrende hissettiğinde anlarsın gerçeğin ne olduğunu...