1

1.4K 107 48
                                    

Hikayenin ilk bölümü geçtiğimiz yıllarda yayında olan Söz dizisindeki Eylem ve Fethi çiftinin tanışma sahnesinden uyarlanmıştır. Bu sahneyi ve diziyi çok seviyordum, üstüne kitabın kapağındaki editle karşılaşınca kafamda bazı sahneler belirdi ve yazıya dökmek istedim. Yani sadece ilk bölüm uyarlamadır, kurgunun geri kalanı ve sahneler tamamen bana ait. Umarım hikayemi beğenirsiniz, iyi okumalar ❤️

Sehun'un bakış açısından. -diğer bölümler de aynı şekilde-

Hikâye Dilhun Mark'ıma ithafen. Seni seviyorum.

---

...ama canlılar sürekli hareket ediyorlardı ve ne yapacakları belli olmuyordu. Onlardan beklenebilecek tek şey, en beklenmeyecek şeydi ve bu yüzden de her zaman tetikte olmalıydı.

Omzum kitap raflığına yaslı, kulaklıktan bir piyano melodisi yükselirken gözlerimle okudum cümleyi. Jack London'a bu yüzden aşıktım; raftan aldığım kitabının rastgele açtığım sayfası beni manalı bir cümleyle karşılıyordu. Dudaklarımdaki tebessümün nedeniydi. İç huzurumu sağlayan ise birçok etken vardı; gerek kitaplarla dolu raflar arasında olmam, gerek soluduğum kitap kokusu, gerek ellerimde tuttuğum Beyaz Diş kitabı. Yazarın bilinen bir kitabı olması aksine ben henüz yeni okuyacaktım, popüler olan şeylere rivayet göstermemek gibi bir huyum vardı.

Kaşlarım çatıldı. İç huzurumu dürten rahatsız edici algılarım devreye girdi bir anda. Yaptığım meslek dolayısıyla algıları son derece açık biriydim. Yanılmama imkan vermiyordum. Biri, benim fotoğrafımı çekiyordu?

Yaslandığım raftan doğrulup kulaklığımı çıkarırken bir şey belli etmemeye çalıştım. Kulaklığı ceketimin cebine sıkıştırdım ve kitabı satın almak adına elimde tutarken çevirdim başımı. Tam olarak baktığım taraftan birinin beni dikizlediğini ve çektiğini hissetmiş idim. Tam olarak o taraftan bir karaltı kitap rafının ardından ilerliyordu. Sırt kaslarımın gerildiğini hissettim, etrafta fazla sivil yoktu ama tedirgindim. Şüpheyle karaltı olarak takip ettiğim bedenle aramda uzun ve geniş bir raf bulunuyordu. Her rafta bulunan kitapların küçük aralıklarından takip etmem şahsı karaltı yapan etkendi. Onunla birlikte sessiz adımlarla gittiği yöne ilerlemeye başladım. O rafın bir tarafında, ben bir tarafında durduğu an adımlarımı durdurdum. Eğildim ve gevşek duran iki kitabın arasını açıp şahsa baktım. Yan dönüktü. Elinde bir fotoğraf makinesini tutuyor olması algılarımın ne kadar güçlü olduğuna bir kez daha dem vurdu. Anlam veremediğim tek şey, benim boylarımda bulunan adamın fotoğraf makinesine bakarken gülümsüyor olmasıydı. Kuvvetle muhtemel benim fotoğrafıma bakıyordu çünkü.

Doğrulup rafın onun bulunduğu tarafına geçmek için seri adımlarla ilerledim. Adımlarım seri olmasına rağmen ses çıkarmıyordu, bu da mesleğimin bana getirdiği bir etkendi. Rafın köşesini döner dönmez görüş açıma çıkan bedene adımladım. Arkası dönüktü. Bir timsah gibi yaklaşmamı fark etmedi bile. Elinden fotoğraf makinesini çekip aldığım an kitapçıda olduğunu unutup bağırması bir oldu bu yüzden.

"Napıyorsun be?!"

Kahverengi gözlerini irilterek döndü bana. Kahvelikleri ten rengiyle aynı tondaydı. Alnına düşen sarı saçları tezat ama iyi bir geçiş sağlıyordu yüzüne. Bir havadaki elimde bulunan fotoğraf makinesine bir de çattığı kaşlarıyla gözlerime bakarken ses volümünün yüksek olduğunu fark etmiş olmalıydı. Aynı çatık kaşlarla onu karşılamaktan çekinmezken ses tonumu net ve normal bir tınıda tuttum.

"Gizli gizli kimsenin fotoğrafını çekmemelisin."

Hazırcevaptı.

"Sadece iki üç tane fotoğraf."

Başımı iki yana sallayıp fotoğraf makinesini indirdim ve ekrandaki ilk fotoğrafımı sildim.

"Eşyamı izinsiz kullanıyorsun. Onu ver bana."

Susmadı ama almak için bir hamlede bulunmadı. Amacı ya gürültü çıkarmamak ya da aynı boylarda olmamıza rağmen benim daha kalıplı olmamdı. Ekrana gelen ikinci fotoğrafımı da sildim. Derin bir nefes koyverdi. Üçüncü fotoğrafımı da silerken yüzüne bakmıyor olmama rağmen göz devirdiğini hissetmiş idim. Üç fotoğrafta da rafa yaslanmış kitabı incelerkenki halim vardı. İlerlettikçe karşıma manzara ve yaşlı, çocuk, hayvan fotoğrafları çıktı. Daha sakin bir ifadeyle yüzüne baktım. 

"Fotoğrafçı mısın sen?"

"Hayır, gazeteci."

Ona ait olan eşyayı uzattım, aldı eline. Uzaklaşmak için yanından bir adım attım ki sordu bana. Sesindeki hafif sitemi koruyordu.

"Sen nesin istihbaratçı falan mı?"

Adımlarım durdu. Ters bir bakış attım gözlerine. Manalı bir tonda konuştum.

"Sade bir vatandaşım."

"Bugüne kadar hiçbir sade vatandaş fotoğrafının çekildiğini fark etmedi."

Alay eder bir tebessüm geçti dudaklarımdan. Kelimelere vurgu yaparak konuştum bu sefer.

"Dikkatli ve sade bir vatandaş diyelim."

Çatık kaşları düzeldi. Gülümser gibi oldu o ara.

"Askersin sen,"

Gözlerini yüzümün her karışında gezdirdi.

"saçın kısa, yeni tıraş olmuşsun. Muhtemelen her gün tıraş olduğun için cildin biraz bozuk durumda."

Kaşlarım çatıldı. Cildin biraz bozuk durumda derken? Elim refleks olarak yanağıma gittiğinde cümlesini dikkate almamı anlayarak keyifli bir bakış attı. Hemen elimi yanağımdan indirdim. Bu tepkim cümlesindeki doğruluk payı yüzündendi. Meydan okumak istedim ona.

"Bence sen istihbaratçısın."

"Hayır gazeteciyim."

"Nerde çalışıyorsun?"

Duruşunu düzeltti.

"Amerika'da bir haber ajansı. Bilmezsin. Ayrıca ben Amerika vatandaşıyım."

Gözlerinin çekikliği asıl toprağının burası, Güney Kore, olduğunu ele veriyordu. Aslında telaffuzu da iyiydi. Vatandaşlığı ise nerde doğduğunu belli eden etkendi. Yüksek ihtimal ya annesi ya da babası Amerikalıydı.

"Amerikalıları da sevmem."

Gereksiz bir bilgiydi fakat şu cilt meselesini kafama takmış idim. Bir şekilde ona, ondan hoşlanmadığımı belli etmek istiyordum. Dudaklarından umarsız bir nefes bırakıp 'amerikalılar da sana bayılıyor zaten' bakışları atarken konuştu. Seri cevaplar veriyordu, tam bir gazeteciye yakışır şekilde.

"Sevdiğin bir şey var mı?"

Elimde tuttuğum kitabı görüş açısına çıkardım.

"Jack London."

"Ama o da Amerikalıydı."

Hadi be. İyi taklaya getirdi beni. Sözlü olarak bir cevabım olmadığı için geçip gitmek adına ikinci adımımı attım, cümlesi durdurdu yine beni.

"Polis misin?"

"Git işine."

İkinci ve üçüncü adımım birbirini takip ederken derin bir nefes koyverdiğini işittim. Bir şey söylememesine münasip olarak kasaya doğru ilerledim. Çatık kaşlarımın henüz düzelmemiş olması üzerimde bıraktığı etkidendi. Gazeteci bozuntusu.

Aşk Üzre |SeKai|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin