8

677 75 11
                                    

"Günaydın."

Seslenen bedene çevirdim yüzümü. Tebessüm ederek bakıyordu bana. Tekrar aynı şeyi yaşamamış olmamızın mutluluğu yüzünden okunuyordu. Ne kadar 'şimdi arayacaklar, şimdi ararlar' diye düşünüp diken üstünde olsam da bu durum en güzel yanılgım olmuştu. Hayat güler yüzünü gösterdiği için müteşekkirdim. Evvela yatağında olmak, şu saate kadar sıcaklığımızı bozmamış olmak keyfimi yerinde tutuyordu. Fazla erken uyanmış olmam -bünyem buna alışıktı- sorun değildi. Sadece yatakta uzanmak dahi büyük bir lükstü benim için. Ayrıca onu izleyerek vaktimi değerlendirmiştim. Uyurken de güzel olduğu kanım, uyandığında da güzel olduğu kanısıyla noktalandı şu an. Yeni uyandığı için henüz yüzündeki yastık izinden kurtulabilmiş değildi. Bana dönüktü. Yanağı yastığa yaslı, aşağıdan bakıyordu. Ben ise onu izleyerek kıymetlendirdiğim vaktimi birazda baş ucumda bulduğum şiir kitabını okuyarak değerlendirmek istediğim için doğrulmuş vaziyetteydim. Sırtım yatak başlığına yaslı oturuyordum. Baş ucunda bir kitap barındırıyor olması beni tavlamak için yeterli bir şeydi sanırım.
Günaydın, diyerek karşılık verdim. Tebessüm ettim onun gibi. Yayılıcı bir etkeni vardı ve o bana gülümseyerek baktığı sürece gülümsememem olanaksızdı. Gözleri elimdeki kitabıyla gidip geldi gözlerime. Konuştu sonra.

"İyi uyudun mu?"

Hem de nasıl.

"Evet, uykumu almış hissediyorum. Sen?"

Onaylar bir mırıltıyla karşılık verdi. Dün gece koltuğunda başlayan maceramız yatağına taşınarak bizi epey yormuştu. Sonrasında birlikte uyuyor olmak güzeldi. Ve, birlikte uyanıyor olmanın tadı da 'yeme yanında yat'lıktı.

"Şunu dinle," dedim kitap sayfasına dönerek. Baş parmağım kitabın arasındaydı. Bu şiire geldiğimde üç kere tekrar okumuş, şimdi ise ona seslice okuyacaktım. Hafifçe boğazımı temizledim. "Aşk Üzre," diyerek başlığını okudum önce. İlk dizeyle başladım.

"Sevişirken yılan bile dokunmaz," durakladım bir tebessümle.
"Tapınmakta aşktan saygın olamaz," vurguladım cümleyi.
"Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz," hissettim.
"İstiyorsan uzak kalmak ölümden, hep aşk üzre olmalısın a caanım," hissettirdim.
"Ki ölüm de sevişirken kıyamaz."

Dudaklarımdaki manalı tebessümü engelleyemiyordum. İlk okuduğumda aklıma onun gelmiş olması cabası. Tepkisine bakmak için ona çevirdim yüzümü tekrardan. Gülümsüyordu.

"Ki ölüm de sevişirken kıyamaz, ha?" dedi. Kitabı, yatağın yanında bulunan komodinin üstüne koyup yarım bir sırıtmayla ona doğru eğildim. Aşağı doğru kayıp üzerine yükselmiştim sağ kolumdan destek alarak. Bedeni hareketlenmemle sırt üstü dönmüştü.

"Ölümün kıyamayacağı bir an daha yaratalım."

Cümlem üzerine dudaklarından küçük bir öpücük alıp yüzümü boynuna gömdüm. Çıplaklığımızı kapatan yorgan belime kadar inikti. Ellerini koltuk altlarımdan geçirerek sırtıma sardı. Boyun girintisinden aldığım kokusuyla gözlerim kapandı, öptüm teninden. Parmak uçlarım bel kıvrımından kalçasına doğru sürtünerek ilerledi. Bana yaptığı bir şeyler vardı, içimdeki uyuyan yanı uyandırması gibi. Onunla tüm günü beden bedene tamamlayabilirdim. Fena halde etkiliyordu beni. Dahası doyumsuz yapıyordu. Öyle ki gecemiz pek kısa sürmemiş, terli öpücüklerle son bulmuştu. Kalça yanağını kavrayıp sıktım. İnildedi. Islak öpücüklerimi göğüslerinin arasına doğru indirdim. Kanımdaki yükselişi hissediyordum. Kendimi yeniden kaptırıyordum. İşaret parmağımı deliğine yaslarken ufak bir serneziş bıraktı inleyerek, tek bir kelimesi durdurdu beni.

"Acıyor..."

Sesine yansıdı acısı. Yüzümü kaldırdım teninden, yüzüne baktım. Uslandı bedenim tek kelimesiyle.

"Çok mu?"

Başını olumlu anlamda salladı, durmam gerektiğini anladım. Mahçup bir ifadeye büründü ama hiç gerek yoktu. Sırtımda hayali şekiller çizen parmakları yeterliydi. Dudağından öptüm tekrar, bedenimi yanına bıraktım sonrasında. Bu sefer göğsüme sığınıp karnımdan sardı kolunu. Ben de onu sarmaladım kollarımla.

"Hafiflemesi için yapabileceğimiz bir şey var mı?"

Yanağını göğsüme sürttü. Yüzü aşağı eğikti. Yukarıdan yüzüne baktığımda kapalı gözlerini ve yukarı kıvrılmış dudak kenarlarını görmek mümkündü ama.

"Ağrı kesici içebilirim ama ondan önce bir şeyler yemem gerek."

Bunun için ise kalkmamız gerekiyordu, ikimiz de sıcaklığımızı bozmamayı tercih ediyorduk. Yalnız şu an daha iyi anlıyordum, tek başına uyandığında ne büyük kötü hissetmiş olduğunu. Üzerinde durmamaya çalışarak kendimi yaşadığım şu ana verdim. Bu an, çok sessiz ve çok huzurluydu. Birinin yanında sessiz kalarak huzurunu sağlamak kanımca kolay bir şey değildi. Sessizliği bozan o cümlesi ise, çok önemliydi.

"Acaba bir daha ne zaman alışveriş merkezindeki gibi bir gün yaşarız."

Geçmişe yönelik düşünmemek elde değildi sanırım. Aralarından en güzel anı çıkartıp alması sevindirmişti. Çenemin altında kalan saçlarına şefkatli bir öpücük kondurup konuştum. Ses tonunda hissettirdiği gibi yıllar alacak bir şey değildi.

"Ne zaman ikimiz de müsait olursak."

Beni düzeltti.

"Sen ne zaman müsait olursan."

Sanırım doğrusu onun söylediği gibiydi. Başını kaldırıp baktı bana. Sordu tekrar.

"Ne zaman gitmen gerekiyor?"

Alnına dökülen saçları okşadım.

"Birkaç saate. Komutan toplantı yapacakmış. Ama erken aranırsam, daha erken."

İç çekti. Ona sunduğum birkaç saatin her saniyesini değerlendirmek istercesine baktı bana. Önüme sunduğu fikirle gülümsedim.

"Birlikte kahvaltı hazırlayıp yiyelim. Güzel bir masa olsun."

Ve kalktık. Duş aldık önce, orada da öptük birbirimizi. Daha fazlasını yapmak çok istedim, sonraya bıraktım. Enfes bir alandı öyle ki. Kalçasında yer yer duran beyaz köpüklerle bana göz kırpıyordu orası. Onu duşakabin kapağına yaslayıp içine köklemeden çıkabildiği için şükretmeliydi. Gerçi mutfağa geçtiğimizde neşesini görünce böyle bir şey yapmadığım için şükreden ben olmuştum. Kahvaltılık şeyler hazırlarken yaptığımız görev paylaşımı,  askeriyede nasıl olduğuyla ilgili bitmek bilmeyen soruları ve benim uzun uzun anlatışım eşliğinde keyifli vakit geçirdik. Masaya kurulup yerken iştahımın son derece açık olduğunu hissediyordum. Tuhaftır yoğun bir muhabbetle çerçeveleniyorduk. Uyuyan başka bir yanımı dürtüklüyordu sol tarafımda. Tam olarak rahat oturamadığı için ben de rahatsız hissediyordum. Ağrı kesici içmesini daha fazla erteletmedim bu yüzden. Ona hapı vermiş, su bardağını uzatırken rüya bozuldu.

Aradılar.

Benim için hayat böyleydi işte. Böyle olmasını ben seçmiştim gerçi. Bu yüzden duygusal yakınlıktan olabildiğince uzak duruyordum. Sevgililik ya da evlilik denen şeylere parmak sürmüyordum. İsteğinde değildim. Bir şeylerin adını koymak zordu.

Kapıya kadar geçirdi beni. Yerinde sallanıp durdu, baktı ve baktı. İlk elvedayı etme kararı almışken rüya iki saniyeliğine yeniden başladı; birden sarıldı boynuma. Ne olduğunu anlayamadan çekildi. Gözlerime baktı. Parmaklarıyla oynadı gizliden.

"Kendine çok dikkat et."

Afallayışım içinde gülümsedim.

"Başını belaya sokacak haberler yapma."

Aşk Üzre |SeKai|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin