9 |M|

821 65 56
                                    

Görevde geçen 20 günün sonunda yine, yeniden Jongin'in kapısındaydım. Çok meşakkatli, dolayısıyla çok düşünmemi engelleyen bir tempoda işim olduğu için mutluydum. Öyle ki aksi hali benim için tam bir fiyasko olurdu. Kim Jongin, içimde uyuyan başka bir yanı daha dürtüklemişti. Kötümcül bir yan. İki dakika işimden başka bir şeyi düşünsem kafayı yedirtecek bir yan. Şu an ne yapıyor, kimlerle görüşüyor, biriyle flört ediyor mudur, ona yavşayan biri var mıdır, başka biriyle cinsel ilişkide bulundu mu, takılmak için bir yerlere gitti mi soruları. İki dakika düşünmeye vaktim olsa akın eden sorunlar bunlardı. Beni olduğumdan daha asabi bir adam yapıyordu. Bilemiyor olmak ve merak unsuru feci kötü bir şeydi. Zaman zaman iştahım kaçıyor, yediğim yemek midemi çalkalıyordu. Beynimi patlatmak istiyordum çoğu zaman. Şu anda da çileden çıkacak düzeydeydim.

Çaldığım kapı açılmıyordu.

Derin bir nefes koyverdim. Kan beynime sıçramıştı. Uykusuzdum, görevden döner dönmez burada bitmiştim çünkü. Onu özlemiştim. Onunla olmak istiyordum. Onu öpmek ve onunla sevişmek istiyordum. Sabaha kadar. Dudaklarının şiş olma sebebi öpüşmemiz olsun, boynunda izlerimle gezsin, hatta yürüyememe sebebi olayım istiyordum.

Bağlanıyordum.

Bencildim.

İçimdeki kötümcül yanı çok hastalıklı bir uyanıklığa kaldırmıştı.

Telefonumu çıkardım cebimden. Attığı bazı mesajlar vardı, taksiyle evine gelene kadar hepsini okumuştum ve neşeliydim. Aksatmadan her gün bir iki kelamda olsa yazıyordu bana. Ben cevap vermemiş olsam da. Fakat şu an neşemden hiçbir şey kalmamıştı. Kaşlarım çatık, çenemdeki damarın attığını duyumsuyordum. Her açıdan sinirim kendini ele veriyordu. Arama tuşuna bastım. Henüz çalmaya başlamamışken sokağı dönen araba ardımda durdu. Yönümü o tarafa çevirdim, taksiden inen bedenle kapattım aramayı. Onun da elinde telefonu vardı. Beni görmekle gözleri ışıldadı.

"Sehun!"

Bana adımladı gülümseyerek. Aramızda iki üç adımlık mesafe vardı.

"Nerdesin sen?"

Sorgulayıcı tonuma hakim olamadım. Kaşlarını çattı anlamaz bir ifadeyle.

"Arkadaşlarımla buluşmuştum Sehun. Neyin var?"

Asabiyetimle derin bir nefes koyverdim. Yanıma yaklaşırken anahtarı çıkardı cebinden.

"Arkadaşların kim?"

Bilmek istiyordum, bu arkadaşların ismini cismini. Tanımıyor olsam dahi kinleniyordum.

"İş arkadaşlarım yahu, ne oldu sana? Gel içeride konuşalım."

Sakinliği bana ters tepki yapıyordu. Kaşları çatıktı ama sinir kırıntısı dahi bulunmuyor, sadece anlamlandırmaya çalışan bir çatışıklıkla bakıyordu. Kendimi iflas etmeye yakın hissediyordum. Kapıyı açtığında içeri girerken pimi çekilip evine atılmış bir bomba gibiydim. Işığı yakıp salona döndü. Arkası bana dönüktü ve hâlâ sakin işlevlerde bulunuyordu. İlerlemesine müsade etmeden kolundan tutup kendime çevirdim bedenini. Biraz sert bir dönüş oldu. Kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"Sence konuşacak halim mi var?"

Kelimelerim öyle gereksiz yere sertti ki, bunu ancak uykusuzluğuma yorabilirdim. Mantıklı bir insan kesinlikle böyle davranmazdı.

"İyi olmadığının farkındayım."

Suçu hiç kendinde buluyor gibi değildi. Hatta kendi hariç her şeyi düşünüyor olmalıydı. Bir sıkıca tuttuğum koluna bir de gözlerime baktı. Kolunu çekmek için bir hamlede bulunmadı ama.

Aşk Üzre |SeKai|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin