6.Bölüm 🍂

1.4K 118 68
                                    

Kürşat Alaz
Babamla kutlama pastasını yedikten sonra odaya geçip birer kahve içerken, bir yandan da sohbet ediyorduk. Yüzünde, her zamanki gülümsemesi vardı. Fakat o gülümsemenin ardındaki fırtınaları, gözlerine her baktığımda görebiliyordum. Babam acı çekiyordu. Yıllardır bu acıyla yaşıyordu.

Sohbet ederken konu döndü dolaştı ve Metin'e geldi. Konuyu değiştirmek istersem şüphe çekeceğimden, konuya dahil olmayı seçtim.

"Metin Bey iyi bir adama benziyor." dedi babam ve Metin'in kulaklarını çınlatmaya başladık.

"Evet, iyi biri. Bugün için tekrar özür dilerim baba. Beni sürükledi resmen." dedim kahvemi yudumlarken. Babam yine gülümsemesini takınıp cevap verdi.

"Olsun oğlum. Sorun değil. Bak, yine yaptık kutlamayı. Eğer aksi olsaydı, dışarıda olacaktık sadece." dedi. Babam, her anlamda mükemmel biriydi. Yine anlayış gösteriyordu.

"Bir de akşam için özür dilerim. Bilseydim, eve getirmezdim Metin'i." dedim gözlerimi kaçırarak. Babamın yüzündeki gülümseme yavaşça soldu.

"Önemi yok. Özür dileme. Ben bazen dayanamıyorum sadece. Bazen özlem çok ağır geliyor." dedi. Biliyordum. Annemi ne kadar özlediğini çok iyi anlıyordum. Acısı, özlemi gözlerinden belliydi. Oturduğum koltuktan kalkıp babamın önüne, yere oturdum. Direkt olarak bana baktı. Gözleri buğuluydu yine.

"Baba üzülme artık. Gülüşünde bile hüzün var. Annem çok üzülüyordur seni böyle gördükçe." dedim. "Sen öyle demiştin ya hani. Bizi gördüğünü söylemiştin." diye ekledim. Yüzünde bir tebessüm belirdi.

"Onu sana söylediğimde şu kadarcıktın." dedi elini biraz aşağıya indirerek. "Hâlâ hatırlıyor musun?" diye devam etti. Başımla onayladım. Hatırlıyordum. Hem de çok iyi...

Flashback
9 Mayıs 2003
"Hazır mısın oğlum?" dedi Turgan, Alaz'ı hazırlarken. Küçük çocuk başını salladı. Evden birlikte çıktılar. Arabaya doğru giderken Turgan tekrar döndü oğluna. "Ödevlerini yaptın mı?" diye sorunca, küçük çocuk duraksadı. Sadece biri eksikti. Dün anneler günüydü ve öğretmeni, anneler günüyle ilgili düşüncelerini yazmalarını istemişti. Ama Alaz, bu ödevi yapmamıştı, yapamamıştı.

"Alaz?" diyen babasının sesini duyunca babasına baktı. Başıyla onayladı tekrar. Babasını üzmek istemiyordu. Turgan gülümsedi ve oğlunun saçlarını okşayıp, öptü. Daha sonra arabaya yürüdüler.

Okula geldiklerinde, Turgan oğluna sevgiyle baktı. Mevsim'e ne kadar benziyordu...

"Akşam seni almaya geleceğim. Beni bekle tamam mı?" dedi oğluna. Aralarında hergün geçiyordu bu konuşma. Küçük çocuk tatlı sesiyle cevap verdi babasına.

"Tamam baba." dedi ve indi arabadan. Okula girmeden önce arabaya baktı ve babasına el salladı. Turgan da arabaya binmeden önce oğluna el salladı ve Alaz'ın okula girdiğinden emin olup arabasına binip ofise sürdü arabayı.

Alaz, bütün gün sessiz ve buruk bir şekilde oturmuştu sınıfında. Son dersten bir ders önce, öğretmen sınıfa gelmek üzereydi. Alaz'ın minik kalbi sızlamaya başlamıştı bile. Öğretmen sınıfa girmeden saniyeler önce çantasını alıp hızla çıkmıştı sınıftan. Çantasını elinde tutarak koşa koşa okuldan çıktı.

Evle okulun arası çok uzak değildi. Koşarak eve geldi ve saksının altından anahtarı alıp kapıyı açtı ve içeri girdi. Gözlerini sildi ve çantasını kapının dibine bırakıp odasına çıktı. Yatağına yüzüstü bir şekilde yatıp ağlamaya devam etti.

Turgan, işyerinde başına gelen ufak kaza yüzünden önce eve gelmişti üstünü değiştirmek için. Daha sonra gidecekti Alaz'ı okuldan almaya. Yani en azından öyle düşünüyordu. Anahtarla kapıyı açtığında, kapının kilitli olmadığını farketti. Sabah kilitlediğine emindi. Temkinli ve dikkatli bir şekilde eve girdi. Kapıyı yavaşça kapatırken, yerdeki çanta gözüne çarptı. Alaz'ın evde olduğunu anladı. Yukarı doğru çıkmaya başladı. Bir yandan da sesleniyordu.

"Alaz? Alaz oğlum neredesin?" diye seslendi yalniz cevap alamadı. Yavaşça Alaz'ın odasına girdiğinde, oğlunun uyduğunu gördü. Hemen yanına gidip ateşine baktı. Hasta olduğunu düşündü ama ateşi yoktu. Oğlunun başından öptüğü sırada, Alaz gözlerini açtı. Turgan, oğlunun ağladığını farketti kızarmış gözlerinden. Endişeyle baktı oğluna.

"Oğlum ne oldu sana? Ağladın mı sen?" dedi. Alaz'ın dudakları büzülmüştü.

"Baba... Ben..." dedi ve ağlayarak sarıldı babasına. Turgan, şaşkın bir şekilde sardı oğlunun küçük bedenini ve sakinleştirmeye çalıştı. Bir süre sonra sakinleşti küçük çocuk. Turgan, oldukça yumuşak bir sesle konuştu.

"Hadi anlat bakalım neler oldu?" dedi. Alaz, kucağındaki ellerine bakarak anlatmaya başladı.

"Ben... Ben okuldan kaçtım." dedi. Turgan'ın kaşları havalandı şaşkınlıktan.

"Ha?" diyebildi sadece. Çok şaşırmıştı çünkü Alaz okulu seviyordu. Neden kaçsındı ki? "Biri bir şey mi yaptı oğlum? Sen hiç böyle bir şey yapmazdın." dedi. Alaz, minik burnunu çektikten sonra cevap verdi.

"Dün anneler günüydü." dediğinde, Turgan'ın gözlerine hüzün çöktü yine. Oğlunun durumunu anlamıştı. "Öğretmenimiz ödev vermişti ama ben yapamadım. Çünkü anneler günüyle ilgili düşüncelerimizi yazacaktık. Ben ne yazacaktım baba? Annemi hiç görmedim ki." dedi titreten sesiyle. Turgan, oğlunun küçük bedenini kendine çekip sarıldı. Alaz da küçük kollarıyla babasına sarıldı.

"Üzülme oğlum. Sen anneni görmedin belki ama annen seni gördü. Hâlâ daha görüyor ve hep yanında. Görmesen de, dokunamasan da yanında hep." dedi o da boğuk sesiyle. Ağlamak üzere olduğu için sesi boğuk çıkıyordu.

"Gerçekten mi? Görüyor mu bizi?" diye sordu Alaz, babasına merakla ve heyecanla bakarak. Turgan gülümseyerek başını salladı.

"Hı hım. Ama sen onu göremezsin. Nedenini biraz büyüyünce anlatacağım." dedi babası ve yataktan kalktı. "Hadi üstünü değiştir. Seninle baba oğul dışarıda yemek yiyelim bu akşam." dedi ve oğlunun saçlarını öpüp odadan çıktı. Küçük çocuk da, annesinin varlığını hissetmeye başlamıştı bile. Bunun heyecanıyla, dolabından kıyafet alıp giyinmeye başladı...

Flashback Sonu

Eski anıları hatırlayınca gözlerim dolmuştu ama küçüklüğümdeki saflığım beni gülümsetmişti de. Babam, bana annemin beni gördüğünü söylediğinden beri annemin varlığını hissetmeye başladım. Hatta öyle ki, öğretmenin verdiği ödevi yaptım. Anneme olan özlemimi anlattım ve sınıftaki en yüksek notu ben aldım.

"Eskiden ben seni idare ediyordum. Şimdi sıra sana mı geçti kerata?" dedi babam gülerek. Ben de gülüp cevap verdim.

"Aynen öyle oldu." deyip saate baktım. On ikiye geliyordu. "Hadi bakalım Turgan bey. Yatma vakti geldi. Geç oldu." dedim ve ayaklandım. Babam da koltuğun kenarlarından destek alarak kalktı. Az önce kahve içtiği fincana yöneldi. Kolundan tuttum. "Sen bırak baba. Ben alırım." dedim ve kendi fincanımı da alıp mutfağa götürdüm.

Babam da odasına geçti. Fincanları sudan geçirip makineye koydum ve ben de odama geçtim. Bugün çok yorulduğum için, hemen duşa girdim yorgunluğumu atmak için. Ilık bir duştan sonra yatağıma geçtim ve gözlerimi kapatıp uykuya bıraktım yorgun bedenimi.

Kurgu biraz ağır ilerliyor olabilir bunun farkındayım ama yapabileceğim bir şey yok çünkü böyle olması gerekiyor. İki hikaye var içinde.

Yorumlarınızı bekliyorum

EMANET *bxb*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin