Camian beni yukarı kaldırdı ve hafifçe sarsılan kolumu ovuşturdu. Eli etrafıma sarıldı. Tamemen.
İç çektim.
Fazla iştahım yok, yemeye ilgim yok, ama kendimi zorladım. Her gün düzgün öğünler yerdim ve düzenli olarak egzersiz yapardım, ancak bu lanetli bedenim hayatta kalmak için yalnızca minimum düzeyde koşabilirdi.
"Anladım," dedi Camian.
Başım dönerken gergin kaslarım gevşedi. Alnımı Camian'In göğsünün karşısına dayadım ve nefesimi topladım. Yavaşça.
Camian kolumu ovuşturdu ve sakince fısıldadı, "Bana sarılmak mı istiyorsun?"
"Bu iyi. Tam o sırada beni düşüren sendin, biliyor musun?"
Onu itmeden önce kafamı göğsüne doğru ittim ve sıranın üzerine uzandım Camian oturmayı severdi. Orada oturduğu gibi oturdum, uzun bacakları bankın uzunluğunun ötesine uzanıyordu ama benim için ayak bileklerim sıranın sadece ucuna ulaştı.
"Eve gidip, dinlen. Bu rüzgarlı havada bu kadar terledikten sonra kalmak seni üşütür."
Sepetten dökülen patatesleri aldı ve nazikçe yanıma koydu.
Mideme vurdu. "Hadi."
Hafif rüzgarın saçımı ileri, geri taraması hoş hissettirdi. Bu uyuyakalmak için mükemmel bir yer ama üşüteceğimi düşününce gözlerim genişçe açıldı. Bağışıklık sistemim kağıt inceliğindeydi ve ne kadar hafif olursa olsun bir virüs kokusunu yakalaması kolaydı.
Elimi uzattım ve beni yukarı kaldırmak için boynumun arkasını ve elimi yakaladı.
Eve gittik, birlikte.
***
Kapı kolunu tutarken, tedirgin bir his tenimde süzüldü. Arkamı döndüm ve Camian'a baktım. Her zamanki gibiydik, tenime dokunuş yapmaya çalışan bir gölge ya da bir sopa gibi peşimden gelirdi.
Bu tuhaftı.
"Gelmiyor musun?"
Güneş neredeyse batarken gökyüzü kırmızı renkli sulu boya oluyordu. Batan öğleden sonra gökyüzünün altında, Camian'ın kırmızı gözleri tuhaf bir parıltıyla parıldıyor.
"Bir süreliğine Bay Corner'ın çiftliğine gitmem gerekecek. Çiti tekrardan kırık."
Camian kollarını düzeltti ve uzattı. Dar gömleği yukarı kalktı.
Pat! Pat! Pat!
Gömleğinin butonları dışarı fırladı ve mavi gömleği açık söküktü, sert ve büyük göğüs kaslarını gösteriyordu.
"Ah..."
Zemine düşen düğmeleri aldı ve saçını kabaca karıştırdı.
"Gitmeden önce bunları dikeceğim," dedi.
Yardım edemem ama görüntüye... dudaklarımı yaladım.
"O zaman beni bekle. Yıkanacağım ve seninle geleceğim."
"Hayır. Güneş battığında hava soğuyacak."
"Eğer üç, hayır, dört kat giyinirsem, bu sorun olmamalı. Yavru keçilerin de ne kadar büyüdüğünü görmek istiyorum. Uzun zaman oldu.
Camian cevap vermedi ve durduğum yere yürüdü. Tuttuğum aynı kapı kolunu tuttu ve çekti.
Onunla birlikte on beş yıldan sonra, onun sessizliğinin onaylamama olduğunu öğrendim. İç çektim ve içeri yürüdüm, o son sözleri hiç söylememiş gibi davranarak.
Bunun yerine, "Ben de gidiyorum, tamam mı? Aslında, senin iznin olsa da olmasa da gideceğim.
Aslında, senin iznine ihtiyacım yok. Nereye istersem gidebilirim."
Ona baktım ve tepkisini ölçtüm ama ağzını kapalı tutmaya devam etti ve düğmeleri özenle gömleğinin üzerine dikti.
"Hmph. Ne sert bir adam."
Çıplak sırtına vurdum. Yüksek ses yaptı. Cilt kasları seğirdi. O esnada, Camian üstünde çalıştığı gömleği koydu, arkasını döndü ve beni kaldırdı. Destek için doğal olarak kollarımı boynuna doladım.
"Beni boşver, tamam mı?"
"...Terli vücudunla evin etrafında koşmayı kes ve git yıkan."
Beni yere bıraktı ve ayrılmada önce yanağımı okşadı, kapıyı arkasından çarptı. O kadar çok mu koktuğumu merak ettim. Kokuyor muydum? Koltukaltımı kokladım. Hafif bir ter kokusu yayıyordu.
"....Sanırım yıkanmalıyım..."
Kendimi temizledikten sonra, birkaç kat giysi giyindim. Birçok katmana sarılmış olmama rağmen, banyodan çıktığımda buz gibi soğuk hissettim. Dişlerim çatırdıyordu ve aceleyle yatak odasına gittim.
Battaniyenin sıcaklığının içinde sürünürken bir not buldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saving You, Villain
Romance'Saving You, Villain' romanının türkçe çevirisidir. *** Liv, bir romanın içine kötü adamın ilk aşkı olarak geçti. Orijinal dünyasına dönmenin tek yolu, kötü adamın kararmasını önlemekti. Kötü adam, Camian, iblislerin prensi ve dünyadaki en güçlü ad...