24 (FİNAL)

585 61 124
                                    

3 ay sonra...

Hayatımızda birçok şey olup gidiyor. Bazıları biz istesek de istemesek de yakamıza yapışıp bırakmıyor bizi. Acılar yaşıyoruz, ağlıyoruz, kırılıyoruz. Ancak bir gün geliyor ki güneş bizim için tekrardan doğuyor. Yeniden vuruyor o umut ışıkları yüzümüze.

"Horald, bebeğim hazır mısın?" kravatımı tekrardan düzeltip bana yöneltilmiş olan soruya cevap verdim. "Sadece iki dakika daha beklemen gerek Lou."

Heyecanımı görmezden gelmeye çalışarak son kez, uzamış saçlarımı düzeltip aynada kendime baktım. Açık pembe takım ve siyah puantiyeli kravatın içinde gayet hoş duruyordum sanırım. 

Odamdan çıkarak kapıda beni bekleyen sevgilimin yanına adımladım. Ağzımı açıp nasıl olduğumu soracağım sırada karşımda lacivert takımla kapı pervazına yaslanmış olan Louis bunu imkansız kıldı. Uzamış sakalları ve bordo kravatıyla nefesimi kesiyordu.

"Bebeğim?" gözlerimi süzdüğüm bedenden kaldırarak yüzüne baktım. "Efendim." 

"Hazırsan gidelim mi?" kafamı sallayarak onu onayladım. Kapıyı açarak ikimizin de dışarı çıkmasını sağladı. Ardından asansöre binip otopark katına bastı. Aşağı inene kadar yaptığım tek şey Louis'yi izlemek olmuştu. Onu daha önce de takımın içinde bir iki kez görmüşlüğüm vardı. Üniversitedeki partiler ya da konferanslar için falan. Ama bu sefer bambaşka gözüküyordu. 

Yolcu koltuğuna oturarak kapıyı kapattım. Louis geçen hafta bankasındaki birikmiş parayla siyah bir Mercedes* almıştı. O güne kadar ehliyeti olduğunu bile bilmiyordum.

Kırmızı ışıkta durduğumuzda bana döndü. "Horald, iyi misin? Çok durgun gözüküyorsun." endişelendiği gözlerinden belli oluyordu. Dizindeki ele uzanarak avucumun içine aldım. "İyiyim Lou. Sadece çok heyecanlıyım ve sen... wow." sonda yaptığım sese kıkırdayarak ışığı kontrol etti. "Hiç kendine bakmış mıydın? Rüyalarımı süsleyen prensler gibisin." 

Her zaman olduğu gibi kafamı eğerek kızarmış yanaklarımı gizlemeye çalıştım. "Teşekkürler Lou." yeşil ışık yanmadan hemen önce yanağına uzanarak öpücük bıraktım.

Restorana geldiğimizde bizi görevli karşıladı. "Hoş geldiniz efendim. Rezervasyonunuz var mıydı?" elimi sıkı sıkı tutan Louis cevapladı. "Evet, Louis Tomlinson adına." 

"28. masa." görevliye teşekkür ederek masaların arasında ilerledik. Üzerindeki '28' sayısını gördüğümüzde masaya oturarak mönülere baktık. "Ne istediğine karar verince haber ver de garsonu çağıralım." Louis'ye kafa sallayarak önümdeki mönüde gözlerimi gezdirmeye devam ettim. Sanırım somon havyarıyla süslenmiş Çin mantısı alacaktım. 

Louis de karar verince elini kaldırarak garsonun dikkatini çekmeye çalıştı. Garson elindeki kağıt ve kalemle yanımıza geldiğinde ilk konuşan ben oldum. "Somon havyarıyla süslenmiş Çin mantısı alacağım." 

"Ben de susamlı bonfile alacağım. Yanında da beyaz şarap." bana onaylamamı istermiş gibi bakınca kafamı sallayıp gülümsedim. 

Garson yanımızdan gittiğinde ilk konuşan gene ben oldum. "Zayn ve Liam'ın evledniğine hala inanamıyorum desem inanır mısın?" geçen ay Liam ve Zayn çat kapı bize gelerek evleneceklerini söylemişlerdi. Ailelerine bile söylemeden ilk Louis ve bana haber vermeleri ne kadar gururumu okşasa da bir hafta sonra düğün planlamaları başlayınca kafam patlayacak gibi olmuştu. Düğünler kesinlikle benlik değildi.

"Çok mutlular." suyundan bir yudum aldıktan sonra bardağı geri masaya bıraktı. "Bu arada uzun zamandır sana sormak istediğim bir şey var." masada kollarını birleştirip gözlerime baktı. "Axel'a ne oldu?" 'Hangi Axel?' der gibi bakınca devam ettim. "Hani şu lisede sana zorbalık yapan ve aynı zamanda aşık olduğunu söyleyen." kaşları yukarı kalkarken gülümsedi. "Lisenin son yılı Niall'ın dürtmeleriyle bir plan daha yaptık. Axel'ın basketbol formasını balerin elbisesiyle değiştirdik." gülmemek için kendimi kastım. "Kendini tutmana gerek yok, gülebilirsin Harold." dediğinde kahkaha atmaya başladım. "Sonra ne oldu?"

LOULOU - ( Larry )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin